Öztrak: “HESABI ÖDEME SIRASI SARAYDA”
CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın “Külfeti beraberce sırtlayacağız” sözlerini eleştirerek, “İnsafları kurusun. Dedi.
Bu hafta Hazine’nin uluslararası piyasalara dolarla, ABD’nin aynı vade için ödediği faizin dört katı kadar faizle kira sertifikası ihraç ettiğine dikkat çeken Öztrak, “1999’dan bu yana uluslararası piyasalarda, bu şekilde yapılan borçlanmalarda, Pakistan, Endonezya ve Maldivler’le beraber en yüksek faiz ödeyen ülke olduk. Erdoğan’ın ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ safsatası, sonunda yine faiz lobilerini abat etti” dedi.
Öztrak, Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin “Londra’ya selam vermemiz lazım” sözlerini hatırlatarak, “Demek bu sözler boşuna değilmiş. Hazine’nin bu ay ve gelecek ay toplam 5 milyar 400 milyon dolar dış borç ödemesi var. Londra’daki bankerlere bu hükümet mecbur kalmış. Tefeci faizi ödeyerek onlara selam veriyor” değerlendirmesinde bulundu.
Saray’ın ülkenin kasasının dibini sıyırdığını kaydeden Öztrak, “Şimdi ne yapacaklarını şaşırdılar. Önce babalardan dolarları istediler. Şimdi analardan altınlarını istiyorlar. Herhalde sırada çocuklar var. Yakında onlardan da kumbaralarını isterlerse, hiç şaşırmayın” dedi.
Hükümetin “Hepimiz aynı gemideyiz” sözlerini de değerlendiren Öztrak, “Bir yanda ucuz yağ almak için soğukta kuyruklarda saatlerce bekleyen Polatlılı hemşerilerimiz. Diğer yanda altın varaklı tahtta oturan Kaçak Sarayın Kibirlisi. Bunlar bıraktık gemilerini, evlatlarının gemiciklerine bile, milletimizi yolcu olarak almazlar. Bunlar milletimizi gemilerine ancak kürek mahkûmu ederler” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Büyük İslam âlimi Farabi’ye göre, “Siyaset bilimdir, sanattır ve bilgeliktir.” Bir ülkede insanlar ne kadar mutluysa, ülkeyi yöneten siyasetçi, sanatını o kadar bilgiyle, bilgelikle ve beceriyle icra ediyor demektir. Çünkü siyaset; insanları mutlu etme sanatıdır. Bugün güzelim ülkemizde insanlar mutsuz. Memleketin her yerinden, “Yandım Allah!” feryatları yükseliyor. Bilimden, bilgelikten nasibini almamış, kibirli bir sözde siyasetçi, dünya da yaşanan değişimi bir türlü okuyamadı, okuyamıyor. Tedbir almak yerine, pansumanla, safsatayla ülkeyi idare etmeye çalışıyor.
ÜLKE DE EKONOMİ DE YANGIN YERİ
Sarayın kibirlisi bugüne kadar; milletin elinde kalan son gümüşlerini sattı. Olmadı. Topraklarını sattı. O da olmadı. Yetmedi milletin damadıyla birlikte, Merkez Bankası’nın kasasında duran 128 milyar dolarını Banka’nın arka kapısından gizli saklı buharlaştırdı. Yine olmadı. Sonunda, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diye bir safsatayı ortaya attı. Üzerine üstlük birde buna “nas” deyip milleti aldatmaya kalktı. Ülkeyi de, ekonomiyi de yangın yerine çevirdi.
DOLAR ÇIKINCA DA ZAM, İNİNCE DE ZAM
Geçtiğimiz yıl, Kaçak Sarayın Kibirlisi, “Ağustos ile birlikte enflasyonda düşüşü göreceğiz. Bundan böyle enflasyonun, daha yukarı çıkması mümkün değil. Faiz oranlarında da düşüşe geçiyoruz, yüksek faiz yok” dedi. Ondan sonra yeni atadığı Merkez Bankası Başkanını hemen kovdu. Yerine, lafını, sözünü dinleyen partili bir Başkan atadı. O da reisinin talimatlarıyla geçtiğimiz yıl Eylül’den Aralık ayına kadar, Merkez Bankası’nın tabela faizini; yüzde 19’dan, yüzde 14’e indirdi. Peki, enflasyon düştü mü? Hayat pahalılığı bitti mi? Hayır! İkisi de azdı, kudurdu. Tüketici enflasyonu; yüzde 19’du yüzde 50’ye çıktı. Üretici enflasyonu; yüzde 45’ti yüzde 100’e dayandı. Saray milletin, cebini, cüzdanını boşalttı. Mutfaktaki tenceresini boşalttı. Milletin tostunu, baklavasını, içli köftesini boşalttı. Milleti sofrasında bir kuru ekmeğe muhtaç etti. Gönderdiği elektrik faturaları, milleti çarptı. Esnaf dükkanında ampul yakamaz oldu. Dolar çıktı akaryakıta zam yaptı, dolar düştü akaryakıta yine zam yaptı. Millet arabasına binemez oldu. Çiftçi traktörüyle tarlasına gidemez oldu. Bilimden de, bilgelikten de nasibini almayan sarayın kibirlisi, ülkeyi yangın yerine çevirdi.
ZURNADA PEŞREV OLMAZ
Çağdaş bir demokraside, böyle bir rezalete imza atan, bir yönetici, “Siyaset sanatını beceremedim” der, o koltukta bir dakika dahi durmaz. Milletinden özür diler. Ardından da istifa eder… Ama bizim ülkemizde normal bir demokrasi yok. “Ucube şahsım rejimi” var. Tek kişinin, ülkeyi keyfine göre yönettiği bir rejim söz konusuysa; o zaman zurnada da peşrev olmaz. Ne çıkarsa bahtınıza... “Faiz sebep, enflasyon sonuç” der. “Faizleri indiriyoruz, enflasyon da inecek” der. “Bu, Nastır” der. Sonra hepsini unutur, faiz indirimine “Pas” demeye başlar.
ENFLASYONU SIFIRLAYIN GİTSİN
Ülkemizde de aynen böyle oldu. Enflasyon rekorlar kırıyor ama Sarayın kibirlisi nedense son iki aydır faizi unuttu. Neden? Hani faiz sebep, enflasyon sonuçtu, ne duruyorsunuz şu faizi bir sıfırlayın milleti hayat pahalılığı altında ezilmekten kurtarın. Neyi bekliyorsunuz? Sarayın kibirlisi geçen gün çıktı, “millet faizi ve dövizi unuttu” dedi. Buradan söylüyorum, millet ne dövizi ne de faizi unuttu! Nasıl unutsun? Her gün ceremesini millet çekiyor. Dövizi de faizi de unutan bir tek kendisi, bir tek saray. Ne döviz, ne piyasa faizleri, ne de Hazine borçlanma faizleri öyle “pas mas” demiyor. Bir tek saray “pas” diyor. Geçtiğimiz Ağustos’ta, ihtiyaç kredisi faizi yüzde 23 idi. Bugün yüzde 31. Hazine’nin iki yıllık borçlanma faizi yüzde 18 idi. Şimdi yüzde 21.
HAZİNE REKOR FAİZLE BORÇLANDI
Daha bu hafta Hazine uluslararası piyasalara dolarla “Kira sertifikası” ihraç etti. İhalede, 5 yıllık borçlanmaya yüzde 7,25 faiz aldı. Çok değil, daha geçtiğimiz yıl ortasında, aynı vadede, aynı borçlanma enstrümanını, hazine yüzde 5,1 faizle satmıştı. 5 yıllık borçlanma için, ABD’nin ödediği faiz ne kadar? Yüzde 1,9. Yani ABD’nin ödediği faizin dört katına dün razı olmuşuz. 1999’dan bu yana uluslararası piyasalarda, bu şekilde yapılan borçlanmalarda, Pakistan, Endonezya ve Maldivler’le beraber, en yüksek faiz ödeyen ülke olduk. Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatası, sonunda yine faiz lobilerini abat etti.
LONDRA’YA SELAM, TEFECİ FAİZİNE DEVAM
Nebati Bakanın apar topar Londra’ya gidip, “Londra’ya selam vermemiz lazım” demesi boşuna değilmiş. Hazine’nin bu ay ve gelecek ay; toplam 5 milyar 400 milyon dolar dış borç ödemesi var. Londra’daki bankerlere bu hükümet mecbur kalmış. Tefeci faizi ödeyerek onlara selam veriyor.
UCUBE REJİM EKONOMİYİ DE UCUBELEŞTİRİYOR
“Acemi kasap; ne satır bırakır, ne masat” derler. Kaçak Sarayın Kibirlisi, geçtiğimiz Ağustos’tan bu yana, ekonomiyi de, piyasaları da darmadağın etti. Dolar 8 lira 30 kuruştan, 18 lira 30 kuruşlara kadar fırladı. 20 Aralık’ta millete finansal kumpas kurdular, milleti silkelediler. Merkez Bankası’nın arka kapısından 9 milyar doları sattılar. Dolar kurunu 13 lira 50 kuruşta tutabilmek için, hala döviz satıyorlar. Ekonomide bölüm geçmek için basmadık düğme, mıncıklamadık bir yer bırakmadılar. Ucube rejim ekonomiyi de ucubeleştiriyor. Dolara endeksliyor. Kumanda ekonomisi haline getiriyor.
FAKİRİN SIRTINDAN ZENGİNİ İHYA ETTİLER
Türk Lirası mevduata, dolar görünümlü faiz elbisesi giydirdiler. Ama öbür taraftan milleti kuru ekmeğe mahkum ettiler. Bankaların, hali vakti yerinde mevduat sahiplerine, şirketlere ödeyeceği faize, milletin Hazine’sini kefil ettiler. Yetmedi Şirketlerin kur kazançlarından, zenginin faiz gelirlerinden vergiyi kaldırdılar. Diğer taraftan da milletin akaryakıtına vergiyi bindirdiler. Fakir, fukaranın sırtından, zengini ihya ettiler. Şimdi soruyorum, adalet bunun neresinde? İhracatçının döviz gelirlerinin yüzde 25’ine el koydular. Döviz satın alan şirketlere telefon açıp, tehdit ettiler. Yastık altındaki altınlara göz diktiler.
SIRA ÇOCUKLARIN KUMBARALARINDA
Yurtdışındaki Türklere dönüp, “Irmağının akışına ölürüm türküsünü söylemek yetmez, paralarınızı Türkiye’ye gönderin” dediler. Bugün de yayımladıkları tebliğle, yurtdışında yerleşik vatandaşlarımızın şirketlerine de, “Türkiye’ye döviz gönderin” diyorlar. Niye? Çünkü kasada döviz bırakmadılar. Kasanın dibini sıyırdılar. Şimdi ne yapacaklarını şaşırdılar. Önce babalardan dolarları istediler. Şimdi analardan altınlarını istiyorlar. Herhalde sırada çocuklar var. Yakında onlardan da kumbaralarını isterlerse, hiç şaşırmayın…
HESABI ÖDEME SIRASI SARAYDA
Kaçak sarayın mukimi şu sıralar; “Külfeti beraberce sırtlayacağız” sözlerini dilinden düşürmüyor. Bu nasıl bir beraber sırtlama. İnsafları kurusun. Ülkenin tüm nimetlerini, beslemeleriyle, yanaşmalarıyla, yandaşlarıyla beraber yiyip bitirdiler. Şimdi hesap ödeme zamanı geldi masadan kaçmayı, hesabı da millete yıkmaya çalışıyorlar. Hiç kimse kusura bakmasın. Öyle hesabı paylaşmak falan yok. 20 yıldır yediniz içtiniz. Milletimiz yiyecek kuru ekmek bulamazken, dana rozbifleri, pataşurları, ejder meyveli smoothiler eşliğinde, mideye indirdiniz. Saraylarınızda, gününüzü gün ettiniz. Yandaşlarınıza Dolarla, Avroyla bol bol ihale dağıttınız. Beslemelerinize üçer beşer, maaşlar bağladınız. Daha yeni İstanbul Büyükşehir Belediyemizin, garibanlara yardım için topladığı, 6 milyon 200 bin liraya el koydunuz. Siz bu gidişle fakirin fukaranın bu parasını da zengin mevduat sahiplerine yedirirsiniz. Şimdi soruyoruz, bu nasıl külfeti beraberce sırtlamak? Sarayın 1.100 odasında ışıklar cayır cayır yanacak, ısıtıcıları fayrap açılmış olacak, ama öbür tarafta millet kandile, battaniyeye mahkum edilecek. Gençler eve kapatılacak. Hiç kusura bakmayın şimdi hesap ödeme sırası sizde. Tüm bunların hesabını, sandıkta milletimize, çatır çatır vereceksiniz.
MİLLET O GEMİDE KÜREK MAHKUMU
Sarayın kibirlisi son zamanlarda bir de “Hepimiz aynı gemideyiz” şarkısını söylüyor. Nasıl aynı gemideyiz bunu anlamak mümkün değil. Şimdi şu fotoğraflara bir bakalım. Burada ucuz yağ almak için, soğukta kuyruklarda saatlerce bekleyen, Polatlılı hemşerilerimiz. Diğer tarafta baktığımız zaman altın varaklı odalarda gezinen Sarayın kibirlisi. Görmeyenler, gözünü kapayanlar için şöyle yakın plandan bir fotoğraf daha gösterelim: Altın varaklı tahtta oturan Kaçak Sarayın Kibirlisi. Şimdi şu iki fotoğrafa baktığınızda bu nasıl bir aynı gemide olmak? Bak buradan söylüyorum, bunlar bıraktık gemilerini, evlatlarının gemiciklerine bile, milletimizi yolcu olarak almazlar. Bunlar milletimizi gemilerine ancak kürek mahkûmu ederler. Bunlar milleti unuttu. Milleti görmüyor. Feryadını duymuyor. Sonra da dönüp “Aynı gemideyiz” diyor.
SARAYIN AR DAMARI ÇATLADI
Daha da doymuyor. “Türkiye ekonomide, tarihinin en güçlü günlerine girmektedir” diyor. Şimdi bir anlatsınlar bakalım; yağ kuyruklarıyla, benzin ve mazot kuyruklarıyla, pirinç kuyruklarıyla, soğan-patates kuyruklarıyla, ucuz ekmek kuyruklarıyla, milleti çarpan elektrik faturalarıyla, milleti yakan akaryakıt fiyatlarıyla, iş bulamayıp evde oturan gençlerimizle Türkiye ekonomide, tarihinin en güçlü günlerine, nasıl giriyor? Almanların büyük edebiyatçısı Goethe; “Ahlak gömleğini çıkartan, başka hiçbir gömlek giyemez” demiş. 20 yıldır sürekli gömlek değiştirenler, haliyle milletten utanmayı, sıkılmayı da unuttular. Sarayın ar damarı çatladı. Lafla peynir gemisi yürümez… Madem Türkiye ekonomide, tarihinin en güçlü günlerine giriyor, peki o zaman milletimiz bu zulmü neden yaşıyor?
İŞTE O ZAMAN HERKESİN CUMHURBAŞKANI OLURSUNUZ
Lafı neden eveleyip geveliyorsunuz? Önce elektrik faturalarına, 31 Aralık gecesi yaptığınız tüm zamları geri alın. Elektrik faturaları yıldırım olmuş milletimizi çarpıyor, siz çıkıp orada “Cek”, “Cak” gibi laflar ediyorsunuz. 1 Mart’a randevu vermek ne iş? Yani ucuzluğu kışın sonrasına bırakıp, milleti mi kandıracaksınız? Sizin iş yapma niyetiniz yok. Sadece algıyı yöneterek durumu idare etmeye çalışıyorsunuz. Tarafsızlık yemini eden, Kaçak Saray Mukimi, AK Parti İl Başkanları toplantısında çıkıyor, sanki sadece AK Partili Belediyeler su faturalarında, yüzde 7 indirim yapmış gibi algı yaratmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığını bir yana bırakmış, AK Parti Genel Başkanı olarak sadece AK Partili belediyelere yüzde 7 indirim yapma talimatı veriyor. Sudaki KDV indirimini, tüm belediyeler zaten vatandaşa yansıtmak zorunda. Talimat verecekseniz, Cumhurbaşkanı gibi talimat verin. Çıkın, AK Partili belediyelere, “CHP’li belediyeler asgari ücreti 4 bin 500 TL olarak uyguluyor, siz de aynısını yapın” deyin. Ancak o zaman herkesin Cumhurbaşkanı olursunuz.
DEMİRDEN KORKSAK TRENE BİNMEYİZ
Siz asıl Ağustos’tan bu yana, yüzde 96 zam yaptığınız benzine, yüzde 112 zam yaptığınız mazota, tek bir gecede yüzde 127 zam yaptığınız elektriğe bir çare bulun bakalım… Üçü beşi eveleyip gevelemeyin. Millete hiçbir şekilde izah edemediğiniz, izah da edemeyeceğiniz bu zamları bir geri alın. Ama bunu yapmak yerine Sarayın kibirlisi çıkıyor, Genel Başkanımızı elektriğini kestirmekle tehdit ediyor. Genel Başkanımız demirden korksa trene binmezdi.
PANSUMAN TEDBİRLE UCUZLUK OLMAZ
Bu da yetmiyor, bir yandan da kendi sebep olduğu pahalılığı esnafın üzerine yıkmaya çalışıyor. Esnafa millete zulmetmeyin diye bar bar bağırıyor ama esas millete zulmeden kendisi. Esnafı tehdit ediyor. Bende buradan söylüyorum, mammı yapan da, millete zulmeden de sensin sen! Bunu kimseye yıkmaya çalışma. Temel gıdada KDV’yi 7 puan indirdiniz. Ama onu da esnafın sırtına bıraktınız. Şimdi çıkıyorsunuz, “Esnafa bir yüzde 7 indirim de sen yap” diyorsunuz. İyi güzel de, esnafta indirim falan yapacak hal mi bıraktınız? Esnafı borca batırdınız. Esnafı elektrik faturaları altında ezdiniz şimdi biraz daha indirim yap diyorsunuz. Bakın şunu söyleyeyim, alınan bu pansuman tedbirleriyle, doğru dürüst ucuzluk olmadı, olmazda. Şimdi tarımda da, ulaştırmada da yapmış olduğunuz bu zamlar nedeniyle maliyetler artmaya devam ediyor. O zaman fiyatlar da düşmüyor, artmaya devam ediyor.
İKİ YUMURTA KIRMAK HAYAL OLACAK
30’lu yumurtanın fiyatı, KDV’de indirim yaptığınız gün 36,5 liradan 43 liraya yükseldi. Üreticilere soruyorsunuz, bir vuruyorsunuz bin ah işitiyorsunuz. Tavuk yeminde kullanılan, soya ve ayçiçeği küspesindeki fiyat artışlarının arşa çıktığından şikâyet ediyor üretici. Önümüzdeki 3 ay kritik diye uyarıyorlar. Böyle giderse iki yumurta kırmak bile hayal olacak…
YAPILACAK BELLİ: MALİYETİ DÜŞÜR, VERİMLİLİĞİ ARTIR
Enflasyonu düşürmek için yapmanız gereken şey, üretim maliyetini düşürmektir, verimliliği artırmaktır. Bunun içinde ciddi yapısal bir takım tedbirler almanız gerekir. Ama siz bunu yapamazsınız. Şimdilerde Saray faizden dövizden umudunu kesmiş gözüküyor. Vergi memurunun, zabıtanın eline sopa verip ucuzluk getirmeyi düşünüyor. Tekrar söylüyorum, bunların tek bildikleri pansuman… Tedaviden hiç anlamıyorlar. Bizde söylüyoruz, Genel Başkanımızda söylüyor, diyoruz ki şunu şunu yapın. Önce itiraz ediyorlar. “Kaynak nerede?” falan deyip işi laf kalabalığına getirmeye çalışıyorlar. Sonunda da tıpış tıpış dediğimizi yapmak zorunda kalıyorlar. Ama bu sürede milletin canı yanmış oluyor. Pazar artıklarını alabilmek için sıraya giren milletimizin bedduaları arşıâlâya yükseliyor. Ama Kaçak Saray sakinlerinin kulakları, milletin sesini duymuyor. Gözleri, milletin halini görmüyor. Çünkü bunlar milleti unuttu…
SILA’NIN VEBALİ ÜLKEYİ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇIKARTANLARIN BOYNUNDA
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demiş ünlü yazar Albert Camus. Ne yazık ki bu ülke, gencecik evlatlarını, küçücük çocuklarını bile koruyamıyor. En son Giresun’da 16 yaşında bir evladımız, Sıla Şentürk, hayatının baharında vahşice katledildi. Bu olay karşısında kelimeler insanın boğazında düğümleniyor. Öfkesi sel olup taşıyor. Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti engellemeye dönük, İstanbul Sözleşmesi’nden tek bir imzayla çıkanlar bunun vebalinin kendi omuzlarında olduğunu inşallah idrak ediyordur ve bu yaşananlardan utanıyorlardır. Ama hiç zannetmiyoruz… Bu ülkede çocuk istismarı da, kadın cinayetleri de cezasız kalmamalı. Kadına ve çocuğa yönelen her suç, en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Bu işin lamı, cimi yoktur. Söyledik, bir kez daha söylüyoruz. Biz iktidara gelir gelmez. Yapacağımız ilk işlerden birisi de, “İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden onaylamak” olacaktır. Bizim iktidarımızda, kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet ve istismar, en ağır şekilde cezalandırılacaktır. Bunda sonuna kadar kararlıyız.
ALLAH’IN BİLDİĞİNİ TÜİK SAKLAYAMIYOR
Konuşmamın başında siyasetin; “İnsanları mutlu etme sanatı” olduğunu söylemiştim. Bu ülkede insanlar mutluysa, ülkeyi yöneten siyasetçi de görevini layıkıyla yapıyor demektir. Kaçak saray mukiminin, ne kadar kötü bir sanatkâr olduğunu, görevini icra edemediğini, artık TÜİK’in makyajlı rakamları bile saklayamıyor. TÜİK, 2021 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’nı, dün yayımladı. Ülkemizde genel mutluluk düzeyi, 2017’den itibaren istikrarlı bir şekilde düşüyor. Tabi bu sebepsiz değil. 2017 yılında OHAL şartlarında yapılan bir referandumla, kullanılan mühürsüz oylarla, milletimize ucube tek adam rejimi dayatıldı. Milletimiz o gün bugün rahat yüzü görmedi. Allah’ın ve kulun bildiğini, TÜİK’in rakamları da artık saklayamıyor. Hem 18-24 yaş, hem de 25-34 yaş aralığındaki gençlerimizde, mutluluk düzeyindeki düşüş vahim. Gençlerini mutlu edemeyen, gençlerine umut veremeyen bir ülke, geleceğe de umutla bakamaz. Umutsuz gençler ya ülkelerini terk eder. Ya uyuşturucu müptelası olur, ya da teröre bulaşır. Ülkenin en önemli stratejik varlığı, en önemli derdi haline gelir. Kaçak sarayın mukimi, sadece gençlerimizin değil, tüm milletimizin gelecek umutlarını çaldı. 2021’de bir yıl sonrası için, yani bu yıl için, 2022 yılı için, “Daha kötü olacağım” diyenlerin oranı, “Daha iyi olacağım” diyenlerin oranını 13 puan aşmış. Böyle bir durumla 2003’ten bu yana, ilk kez karşılaşıyoruz.
ÖĞRETMEN ATAMASINDA, BİRİ AK ÖBÜRÜ KARA DİYOR
Ülkeyi bu hale getiren Sarayın kibirlisi hala ülkeyi, dünyanın en büyük ekonomileri ligine sokacağından bahsediyor. Ülkeyi dünyanın en büyük 20 ekonomisi liginden siz düşürdünüz bunun farkında değil misiniz? Ya da damadınıza güvenip ne dersem bu millet inanır zannediyorsunuz. Liyakate değil sadakate bakan, kural tanımayan, birinin ak dediğine diğerinin kara dediği bir yönetimin, millete hayrı olmaz. En son öğretmen atamalarıyla ilgili yaşadıklarımıza bir bakalım. AK Partinin Genel Başkan Yardımcısı çıkıyor, “Kısa vadede bu dönem atama görünmüyor” diyor. Hemen arkasından Milli Eğitim Bakanı çıkıyor, “Mutlaka öğretmen atamaları yapılacak” diyor. Şimdi hangisi doğru bunun? Niye gençlerin akıllarını karıştırıyorsunuz, niye umutlarını çalıyorsunuz, umutlarıyla neden oynuyorsunuz, niye dalga geçiyorsunuz? Buna ne hakkınız var? Ne yazık ki her işiniz böyle ciddiyetsiz, böyle yalan yanlış… Artık bırakın gidin, milletimiz de işi ehline versin. Millet ittifakı milletimizin dertlerine derman olsun. Milletimizin yüzü gülsün.
AHLATLIBEL BULUŞMASI ZORBALARIN YÜREĞİNE KORKU SALDI
Sayın Genel Başkanımızın davetiyle, altı siyasi parti genel başkanının bir araya gelmesi, Sarayın kibirlisini ve bekçisini anlaşılan çok telaşlandırmış. Ama korkunun ecele faydası yok. Geliyor gelmekte olan… Otokrat bir yönetimi, sandıkta değiştirmeyi amaçlayan, farklı partilerin birlikteliği, tabii ki zorbaların yüreğine korku salacaktır. Ülkemizin siyasi tarihindeki köklü ana damarların, bir masa etrafında toplanması, sonradan zuhur eden, reddi miras yapıp gömlek değiştiren siyasetçileri, tabii ki telaşlandıracaktır.
KARŞITLIKLAR ÜZERİNDEN DEĞİL ORTAKLIKLAR ÜZERİNDEN KURULACAK BİR GELECEK
Bu toplantı, Cumhuriyetimiz ikinci yüz yılına girerken yazılacak, adalet ve demokrasi tarihimizin, en önemli sayfalarından biri olmuştur. Ahlatlıbel’deki yuvarlak masa, tüm milletimizi kucaklayarak, milletimizin meselelerini istişareyle uzlaşmayla çözmeye, ülkeye adaleti ve demokrasiyi getirmeye kararlı, siyaset anlayışını benimseyen partilerin genel başkanlarının bir araya geldiği tarihi bir masadır. Bu toplantıdan sonra, Türkiye’mizin ortak geleceğinin inşası, karşıtlıklar üzerinden değil, ortaklıklar üzerinden, istişare ve uzlaşıyla olacaktır. Bu masanın ayakları, Edirne’den, Kars’a Sinop’tan, Hatay’a kadar, 784 bin kilometrekarelik vatan toprağının, her bir santimetresini kapsamaktadır. Bizim masamız milletin masasıdır, vatan toprağının üstünde kurulmuştur. Biz onları kem sözleriyle baş başa bırakıyoruz. Liderlerimiz 28 Şubat’ta, demokrasiyi raftan indirme yürüyüşünün, bir diğer tarihi etabını, dönemecini geçmeye hazırlanıyor.
MİLLET İTTİFAKI TÜM SORUNLARI AŞACAK
Ülkemizin acil ve ağır sorunları var. Ama bu sorunlar aşılmaz değil. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Millet İttifakı’nın, dış politikada milli çıkarlarımızı, ekonomide rasyonel aklı ve politikaları, ülke yönetiminde hukukun üstünlüğünü ve kurumsal geleneklerimizi merkeze alarak, ülkemizin tüm sorunlarını aşacağına inanıyoruz. Biz çileleri sonlandırmaya, milletin kararan bahtını aydınlatmaya talibiz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi varsa soruları alıyım.
Soru- Sayın Kılıçdaroğlu sabah katıldığı bir programda 6 Genel Başkanın toplantısında masada HDP temsil edilmemesine ilişkin eleştirilerle ilgili “HDP’yi yok sayamayız” ifadelerini kullandı. Acaba bu sözler masaya HDP’nin de davet edilebileceği şeklinde yorumlanabilir mi?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu soruyu soranlar Genel Başkanımızın sözlerinin başını, sonunu makaslamış ondan sonra sormuş. Tabi haliyle ne olduğu anlaşılmıyor. Sayın Genel Başkanımızın bu konuda söyledikleri nettir. Sadece HDP’yi değil, meşru hiçbir siyasi partiyi yok sayamayız, yok saymayacağız. Bunu baştan beri ifade ediyoruz. Havuz medyasının cımbız operasyonları bu gerçeği değiştirmez. Devam etsinler biz bütün siyasi partileri dinlemeye devam ederiz. Ama ittifakımız ayrıdır, diğer işler ayrıdır.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan Çanakkale köprüsünün açılış tarihini 26 Şubat olarak açıkladı. O tarih aynı zamanda Erdoğan’ın doğum günü. Sizce bir tesadüf mü, yoksa açılış tarihi bilinçli olarak bu tarihe mi denk getirildi?
Faik ÖZTRAK- Erdoğan şov yapmayı her zaman seviyor. Buradan söylüyorum, Çanakkale Boğazı’na yapılan bir köprünün açılması gereken tarih Çanakkale Zaferinin yıldönümüdür. Erdoğan’ın kendi doğum gününde Çanakkale Köprüsü’nü açmaya kalkması kibir hastalığının zirve yaptığını göstermektir. Hiç kimse kendini cumhuriyetin önsözünün yazıldığı Çanakkale Zaferinin üstünde göremez, görmemelidir.
Soru- Tarkan’ın son şarkısı ‘Geççek’ dün yayınlandı. Şarkıya sosyal medyada destekler ve eleştirilerde geldi. Siz bu şarkıyı ve gelen yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Tarkan dünyanın, memleketinin, kendisinin içinde bulunduğu sıkıntıları sanatçı duyarlılığıyla notalara dökmüş, insanlara umut verecek çok güzelde bir şarkı yapmış. Buradan söylüyorum, kimse öküzün altında buzağı aramasın. Öküzün altında buzağı arayanlar “eski dostlar” şarkısını dinleyip yollarına gül döktüklerini, yağan yağmurda beraber ıslandıklarını yâd etmeye devam etsinler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.