Kerime Yıldız
PINARBAŞI’NDAN OĞULPINAR’A / BÜKEMEDİĞİN ELİ ÖPECEKSİN
Dünki yazımda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fikri Sağlar’ın pasını alıp CHP kalesine gol atmasından bahsetmiştim. Zor değildi. Sağlar, zâten kendi kalesine gol atıyordu. Bugün İsmâil Saymaz’dan AK Parti kalesine rövaşata geldi.
Saymaz, 10 Aralık 1993’de Abdi İpekçi Arena’daki gecede Refah Partisi’ne üye olan manken Gülay Pınarbaşı’nı ve Milli Gazete yazarı Sadık Albayrak’ın şu sözlerini hatırlattı:
“Tabanın bütün beklentisi İslâmdır. Bunların bu görüntüsü, İslâm değil ki. Bu bünye, buna tahammül edemez.”
Pınarbaşı, kısa bir süre sonra Milli Gazete yazarı da oldu. Bünye de Albayrak da olanlara, paşa paşa tahammül etti.
Ruşen Çakır, törenden sonra 5 Ocak 1994’de gelenekçi kanadı temsil eden Sâdık Albayrak ile röportaj yaptı ve Milliyet gazetesinde, “RP’de Virüs Sancısı” başlığıyla yayınladı. Diş hekimi Filiz Ergun ve manken Gülay Pınarbaşı’nın partiye üye olmasına karşı çıkan Albayrak’ın nihâi sözleri şöyleydi:
“Yenilikçilerin hastalığı budur işte. Gençliklerinde tatmin olamadıkları birtakım hususları, bugün medyayla, görüntüyle, Filiz ve Gülay Hanım gibilerle resim çektirmek yoluyla gidermek isteyenler var. Medyayla, heyecanla hareket edersek biz de ANAP’a döneriz. Ancak bütün bu görüntülerin hiçbir zaman ifâde etmeyeceğine, yeni yüzyıla Refah’ın damga vuracağına inanıyorum. Yâni bu virüslerin etkisi olmayacak, çünkü bu bilgisayar Allah'ın verdiği ölçüler içinde çalışıyor.”
Sâdık Albayrak, birgün dünür olacağını bilmeden yenilikçilerin başını çeken İstanbul İl başkanı Tayyip Erdoğan’a ateş püskürdü. Fakat virüsün yayılmasına engel olamadı. Virüs, evine de girdi. Hattâ mutasyona uğradı. Milli Gazete okuyarak büyüyen oğulları, tabanın beklentisiyle taban tabana zıt yayın yapan Sabah gazetesinin başına geçtiler. Yenilikçileri “hastalıklı virüsler” olarak gören Albayrak, oğullarıyla gurur duyduğunu söyledi.
Belli ki Fikri Sağlar da tıpkı Albayrak gibi, türbanlıları, partideki virüsler olarak görüyor. Hayat tarzlarının alt üst olmasından endişe ediyor. Fazla iddiâlı olmasın! Kılıçdaroğlu CHP’yi iktidara getirirse tükürdüğünü yalamak var. Bükemediğin eli, öpmek var. Dünür bile olabilirler.
……………
Başlıktaki Oğulpınar meselesine geleyim.
Gülay Pınarbaşı, Refah Partisi’ne üye olduğunda partinin kadın kolları başkanı, yıllar sonra İslâmın annelerini yazacak olan Sibel Eraslan’dı.
1993-94 yılları PKK terörünün tırmandığı yıllardı. Ağabeyim, Şırnak Namaz Dağı’nda subaydı. Her akşam şehid haberlerini yüreğimiz ağzımızda dinlerdik. Bizim mahallenin yazarları, “Niye hep fakir Anadolu çocukları şehid oluyor?” diye isyan ederdi. Ağabeyim de aynı şeyleri söylerdi. Askerleri arasında ne bürokrat çocuğu ne zengin çocuğu varmış. Bir yakınınız cephede savaşırken, cephe gerisinde hayâtın tadını çıkaranların, “Türkiye sizinle gurur duyuyor!” diye bağırmasının ne demek olduğunu iyi bilirim.
Aradan 25 yıl geçti. Erdoğan, Oğulpınar sınır karakolundaki Mehmetçikleri, çocukları Oğulpınar yolunu bilmeyen artist, şarkıcı ve gazetecilerle ziyâret etti. Hep beraber, şarkılar türküler söylediler. Doğal olarak tepkiler geldi. Heyette bulunan gazeteci Sibel Eraslan, şöyle bir savunma yaptı:
“Sosyal medyadaki vicdansızlığı görünce kanım dondu... Oraya eğlenmeye gitmedi hiçbir sanatçı, zaten eğlenmek için sınır karargahına gidilmez. Mehmetçiğe moral olsun diye söylenmiş birkaç türküydü hepsi. İçlerinde felç hastası, yürümekte zorluk çekenleri vardı, kanserle mücadele eden annemiz yaşında olanları vardı, hiçbirisinin ekstra şöhrete ihtiyacı da yok, gazeteciler hangi koşullarda gittiyse o şartlarda gidip geldiler. Yaşam tarzları, politik görüşleri bana yakın olmayabilir ama bu moral desteği çok değerli buldum ben... Savaşta olan başka yer değil, bizim ülkemiz. İnsanda biraz onur olur... O gencecik Mehmetler siper olmasa bu şekilde rahat tweet atabilir miydiniz? Nedir bunca nefret, nasıl biriktirdiniz bunu. Yemekhanede masasına oturduğum Mehmetçik, bir Kürt çocuğuydu, nişanlısı varmış, oğlumla yaşıtsın, ceylan gibisin dedim. Halası da öyle dermiş. Allahım muhafaza buyur ceylanlarımızı... Oğullar dolu, Oğulpınar.”
Sibel Hanım’ın Amerika’da okuyan oğlunun oradaki Mehmetle aynı yaşta olması bile bir lütuftu sanki. Acaba masasına oturduğu Mehmetçik, “Benimle yaşıtsa niye burada değil?” demek istemiş midir?
1993’de Gülay Pınarbaşı’yla başlayan değişim, 2018’de artist ve şarkıcılarla Oğulpınar ziyâretine kadar uzandı. Oğulpınar’a giden gazeteciler ne kadar savunursa savunsunlar milletin vicdânı, bu rezâleti kabul etmedi. Nitekim Hollywoodvâri bu moral ziyâreti, bir daha tekrar etmedi.
SÜLEYMAN SOYLU’NUN YER SOFRASI
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 2020'nin son dakikalarında Belbuka Kalekol Üs Bölgesi Komutanlığı'nda askerle yer sofrasında yemek yedi. Şüphesiz, Oğulpınar’a göre ağırbaşlı bir ziyâretti.
Olmadı, yine olmadı. “Mehmetçiğin oturup yemek yiyeceği bir masa yok mu?” diye sorulacağı hesab edilemedi.
Sınır karakolunda, yâni her an teyakkuz hâlinde olunması gereken bir yerde postal çıkarıp yerde yemek yemek nedir? Yerdeki naylon örtülerin, masaların üzerine serilen naylon örtüler olduğunu anlamak zor mu?
Hem asker, aynı asker! Bürokratın, şarkıcının veya gazetecinin çocuğu değil.
Yerde yese ne, masada yese ne!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.