Prof. Dr. SEYİD AYDIN NGAZETE İÇİN YAZDI: Türkiye’nin İktisadi Gelişme Seyri (1)

Prof. Dr. SEYİD AYDIN NGAZETE İÇİN YAZDI: Türkiye’nin İktisadi Gelişme Seyri (1)

Prof. Dr. SEYİD AYDIN NGAZETE İÇİN YAZDI: Türkiye’nin İktisadi Gelişme Seyri (1)

Düzenli iktisadi kalkınma için ülkede iç istikrar gereklidir. Türkiye, XX. yüzyılın ikinci yarısında kronik iç politik istikrarsızlıklarla karakterize edilmiştir. Türkiye’de fert başına gelir 1950 öncesi 200 doların altındadır. Avrupa istatistiklerine göre 1958’ de Türkiye, İtalya ve Japonya’nın fert başına geliri 500 dolar iken 2000 yılında Türkiye 2000 dolar, İtalya 55000, Japonya 34000 dolar fert başına gelire ulaşmıştır.

Türkiye’de hükümetler, 1970’li yıllarda ortalama dokuz ayda bir değişmiştir. Bölünmüşlük gösteren siyasi arenada partiler, çoğunlukla seküler seçkinlerin menfaatlerini temsil etmiş ve ülkedeki Dindar, mütedeyyin çoğunluğun desteğinden faydalanmışlardır. En iyi ihtimalle, hızlı parçalanan kırılgan koalisyon hükümetleri kurabilmişlerdir. Kronik politik istikrarsızlık, devamlı bütçe açığına, mali sistemin dengesizleşmesine ve ekseriyetle istikrarsızlığa yol açan iktisadi stagflasyona sebep olmuştur. Bu da dörtnala koşan enflasyon ve yavaş seyreden iktisadi büyümenin ölümcül kombinasyonu şeklindedir. Bütün bunlar koalisyonların art arda, bazen yılda iki kez değiştiği 1970’leri karakterize etmiştir. Mağaza raflarının boş olduğu, bazen yılda %100’lük yüksek enflasyona ulaşıldığı ve 1980 yılında görüldüğü gibi %3 gibi düşük büyüme ve iktisadi durgunluğun yaşandığı yıllar yaşanmıştır.

Türkiye, ancak 1983’de Turgut Özal’ın başbakan olmasıyla istikrara kavuşmuştur. Turgut Özal, ihracata yönelik bir iktisadi sistemin teşekkülü için ülke ekonomisini çeşitlendirme maksadıyla reformları başlatan güçlü liderlik sergilemiştir. Bu reformlar, küreselleşmenin yeni safhasına denk gelmiş ve Türkiye için iyi neticeler getirmiştir. Türkiye ekonomisi, daha 1990’ların ortalarında pazarlarını çeşitlendirmiş ve Avrupa pazarında rekabetçi hale gelmiştir. Ekonomik büyümeyi devam ettirmek için önemli ölçüde dış mali borçlanmaya ihtiyaç duyulması sebebiyle yıllık %50 nispetinde seyreden yüksek enflasyonla baş edilememiştir. Nispi yurt içi siyasi istikrar ve yıllık ortalama %5-6 lık büyüme sayesinde Türkiye, milletlerarası siyasette aktif bir rol oynamaya başlamıştır.

1990’ların ikinci yarısında yeniden siyasi istikrarsızlık başlamış ve 2001 yılında ciddi eiktsadi krize yol açmıştır. Enflasyon yıllık %60’a, faiz %6.200’e yükselmiş ve Türk lirası hemen hemen yarı yarıya değer kaybetmiştir. IMF’den alınan 20 milyar dolar tasarruf kredisi olmasaydı ülke mali çöküşe sürüklenmişti. Türk Milleti, ananevi iktidar partilerinden tamamen hayal kırıklığına uğradığı için, daha umut verici alternatif siyasi iktidar seçmeye hazır hale gelmiştir. Böyle bir atmosferde iktidar olan AK Parti Milletin umutlarına cevap vermiş, 2003 yılında temel siyasi ve iktisadi reform seyrini başlatmıştır.

Bu reformlar kısa zamanda görüldü: Bütçe açığı %14’den %1,6’ya düşerek kamu borcunun GSYİH’ya nispeti GSYİH’nın %90’ından %40’ına indi. En önemlisi, son 34 yılda ilk defa, yıllık enflasyon tek haneli rakamlar düştü. 2004-2007 yılları arasında yıllık enflasyon %7-9’u aşmamış ve ekonomik büyüme ortalama %7 olmuştur. Doğrudan yapılan yatırımlar 2003-2007 yılları arasında 1,8’den 22 milyar dolara kadar yükselmiştir.

AK Parti’nin üç temel stratejisiyle programına tek tek bakalım: Türkiye ilk on yılın sonunda, Orta doğu, Orta Asya, Güneydoğu Asya ve Afrika’nın Müslüman ülkeleriyle ticari ve iktisadi münasebetlerini geliştirerek kendi medeni inkişafı için nihai seçimini Müslüman Doğu’dan yana kullanmıştır.

 

Sosyo-ekonomik politikalarının özü, istikrar tedbirlerinin kararlı yürütülmesi ile İslam’ın sosyal adalet ilkelerini karşılayan güçlü bir sosyal politika arasında uyumlu bir mutabakat sağlamak olduğu gürülmektedir. Daha önce yalnızca laik seçkinler tarafından işgal edilmiş idari, adli, siyasi, askeri ve özel sektörün öncü firmaları şimdi İslami geleneklere bağlı kişilerin de yer alabildiği sahalar olmuştur. Ülke OECD ülkeleri arasında en yüksek asgari ücret, sosyal güvenlik yardımları ve kıdem tazminatı için en yüksek standartları tatbik etmiştir. Aktif sosyal politikalara rağmen 2003-2007 yılları arasında makroekonomik istikrar korunmuştur. Dünyadaki 2008-2009 mali ve iktisadi krize kadar ortalama yıllık %7’lik yüksek ve istikrarlı büyüme devam etmiştir. Bütçe açığı ve enflasyon sevyesindeki düşüş, diğer ülkelerde olduğu gibi, vatandaşların gerçek gelirlerindeki bir düşüşe sebebiyet vermemiştir.

Hükümet, dengeli bir bütçeyi korumak için reel ekonomideki yatırım harcamalarında devlet payına makul bir şekilde önce %36’dan %30’a ve daha sonra %20 seviyesine düşürerek burada özel sektöre ağırlık vermiştir. Özel sektör, Türkiye milli ekonomisinin her alanında ve özellikle sanayi ve inşaat yatırım faaliyetlerini artırmıştır. Devlet, dinamik ekonomik büyüme için kilit rol oynayan ulaşım ve enerji altyapı yatırımını diğerlerinden ayırarak kendi uhdesine almıştır.

Dünya muhabere ağlarında Türkiye lehine önemli değişiklikler yapabilen ve Avrupa’dan Asya’ya giden yolda önemli bir ulaşım ve lojistik merkez haline geleebilen büyük ölçekli altyapı programlarının tatbikine geçilmştir. İlk on yılda (2003-2013) hayata geçirilen en büyük proje, Boğaz’ın 50 metreden fazla altında bir derinlikten geçen Marmaray, İstanbul’un Asya ve Avrupa yakası arasındaki yük ve yolcu taşımacılığını demiryolu ile önemli ölçüde kolaylaştırmıştır. En önemlisi, Türk demiryollarını Avrupa ile bağlamış ve böylece kıtalararası taşımacılığın imkanlarını genişletmiştir.

Türkiye 2005’de, Avrupa Birliği’nin inisiyatifi ile inşa edilen ve AB ülkelerini Kafkasya, Orta Asya, Çin ve Güneydoğu Asya’nın diğer ülkeleriyle birleştiren Güney Ulaştırma Koridorunun bir parçası haline gelmesi gereken Kars-Tiflis-Bakü modern demiryolu inşasına dahil olmuştur. Çin’in mega projesi “one belt, one road” çerçevesinde değerlendirilen bu ulaşım koridorunun inşaatının tamamlanması ile Türkiye, Çin’den Avrupa’ya uzanan Yeni İpek Yolu’ndaki en önemli ticaret ve lojistik merkezi haline gelebilir. İstanbul’da büyük ve modern hava limanının inşası, “dünyanın en iyi havalimanlarından biri” olmalıdır. Türkiye ekonomisinin en zayıf unsurlarından biri olan enerji sektöründeki projelerin uygulanmasına büyük önem verilmektedir. Türkiye kişi başına düşen elektrik tüketimi AB ülkelerinin 2-3 katıdır. Rosatom ile varılan anlaşmayla Türkiye’deki ilk nükleer santral inşaatının başlaması; yeni ekonomik atılım için bir altyapı temellerinden birinii teşkil etmektedir.

2008-2009 küresel ekonomik krizin ertelenmiş menfi tesirileri 2012 yılında görülmüş; Türk ekonomisinin yıllık %5,5 ortalama büyüme hızına gerilemeye sebep olmuş dolayısıyla 2012-2016 döneminde büyüme hızında bir düşüş seyrine girilmiştir. Bunun neticesinde ekonomik serbestlik stratejisi potansiyeli hırpalanmıştır. Netice olarak “Türkiye 2023” kalkınma stratejisinin hedeflerine ulaşmak için yılda %6-7’lik büyümeye ihtiyaç duyulmasına rağmen, potansiyel iktisadi büyüme yıllık %5,5 sınırında kalmıştır.

Bundan sonraki ekonomi politikası, iktisadi büyümeyi artırmak için acil ve müessir tedbirler almak üzerine kurulmalıdır. Yenilikçi teknolojiler ve mamullerin üretilmesi gerekmekte ve bunun için üretkenliği artırmak ve inovasyona yatırım yapmak önem kazanmaktadır. Yenileme olmaksızın yatırım hacimlerinin basit bir şekilde genişletilmesi tatmin edici olmamakta, hatta zararlı olmaktadır. Neticede Ar-Ge (araştırma ve geliştirme) sistemi yeniliklerin üretimi için modern bir fabrikadır. Ar-Ge sistemi için mühendislik ve teknik personel eğitiminde radikal bir iyileştirme, Ar-Ge idari sisteminin yeniden yapılandırılması ve genişlemesi, finansman faktörünün 2-3 kat artırılmasına ve yeniliklerin ticarileştirilmesi içi daha müessir mekanizmaların teşkil edilmesi gerekmektedir. 

Bütün bu çalışmaları koordine etmek ve ortaya çıkan meseleleri derhal çözebilmek, Ar-Ge reformlarını idare etmek için müessir bir müessese tesis edilmeklidir. Teknik ilerleme hızının sadece 2-3 puan artırılmasıyla yıllık %6-7’ye varan ekonomik büyümeye ulaşılabilir. AK Parti programlarının cezbeden güçlü yönü, ülkenin uzun vadeli stratejik gelişmesi olduğu da unutulmamalıdır. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan tarafından açıklanan temel hedefler şöyle özetlenebilir. Kişi başına düşen gelirin 25 bin ABD dolarına ulaşmak, dünyanın en büyük on ekonomisi içine girmek; 500 milyar dolarlık yüksek teknoloji mal ve hizmet ihracatı sağlayan bir Avrasya sanayi ve teknoloji merkezi olmak; Avrupa ve Asya arasında ana ulaşım ve lojistik merkezi olmak.

Türkiye için yeni stratejik hedef, “orta gelir tuzağı” sınıf ve safhasını atlamaktır. Yirminci yüzyılda sadece 5 ülkenin bu tuzağı başarılı bir şekilde aşabildiğini söylemek gerekir. Bunlar: Japonya, Güney Kore, Singapur, Çin dolayısıyla Hong Kong ve Tayvan. Bu ülkelerin tecrübeleri, “orta gelir tuzağını” aşmanın, kendi yenilikçi teknolojilerini ve mamullerini üretebilen milli AR-GE sistemi tarafından geliştirilebilen teknolojik hamle gerektirdiğini göstermektedir.

2030 yılına kadar ünümüzdeki on yıl için formüle edilebilecek stratejik hedefe ulaşmak için; “orta gelir tuzağını aşmak” ve “milli geliri ikiye, üçe katlama” yolunda ekonomiyi on yıl boyunca ortalama yıllık %7 nispetinde geliştirmek gerekmektedir. Bu da, ancak yeni yüksek verimli bir Ar-Ge sisteminin tesisi yoluyla teknolojik hamle yapılması, ekonomik seviyenin yükselmesi ve robotlaşmasıyla sağlanabilir. Bu 2030 yılına kadar uygulanabilirse, Türkiye yüksek teknolojili inovatif ekonomiye sahip olacak ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi fert başına gelir yaklaşık 40-50 bin dolara ulaşabilecektir.

Sahip olduğumuz potansiyel ve yapabileceklerimizi ikinci sohbetimizde açalım.

Prof. Dr. SEYİD AYDIN KİMDİR?

ekran-alintisi-003.jpg

Prof. Dr. Seyit Aydın, 1960 yılında Amasya'da doğdu.İlk, orta ve lise tahsilini Amasya’da tamamlayan Prof. Dr. Seyit Aydın , Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü’nü bitirdi. Araştırma görevlisi olduğu Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Balık Genetiği ve Islahı dalında yüksek lisansını, Bakteriyel Balık Hastalıkları dalında da doktorasını tamamladı.

Yardımcı Doçent olarak görev yaptığı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nde Dekan Yardımcılığı ve Bölüm başkanlığı yaptı. Prof. Dr. Seyit Aydın Bir süre (2002-2003) Tarım ve Köy işleri Bakanlığı’nda müsteşar yardımcılığında bulundu. 2003-2006 yılları arasında Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi, 2006-2011 yılları arasında da Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen 2011 yılı başında kadro aldığı Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Anabilim Dalında çalışmalarını yürütmektedir.

Prof. Dr. Seyit Aydın’ın uluslararası dergilerde yayınlanmış 16 makalesi, ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulmuş 14 tebliği, ulusal dergide yayınlanmış 2 makalesi bulunmaktadır. Çalışmalarından iki tanesi; iki ayrı bakteri türünün (Escherichia vulneris ve Arcobacter cryaerophilus) balık patojeni olarak tarif edildiği dünyadaki ilk referans çalışmalardır. Çalışmaları, 5’i yurt dışında yazılmış kitaplarda ve diğerleri uluslararası dergilerde olmak üzere 45 kadar uluslararası atıf almıştır. Prof. Dr. Seyit Aydın, evli ve üç çocuk babasıdır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler