Rusya'nın Yeni Stratejik Cephaneliği
Rusya, son yıllarda geliştirdiği “süper silahlar” olarak nitelendirilen yeni nesil stratejik sistemlerle nükleer caydırıcılığını güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Prof.Dr. İ. Hamit HANCI
Av.Dr. Alp ASLAN, LTGS
Rusya, son yıllarda geliştirdiği “süper silahlar” olarak nitelendirilen yeni nesil stratejik sistemlerle nükleer caydırıcılığını güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Burevestnik nükleer enerjili seyir füzesi, Poseidon nükleer enerji ünitesine sahip insansız su altı aracı, Sarmat yörünge altı uçuş yapabilen ağır kıtalararası balistik füze ve Oreshnik orta menzilli balistik füze sistemi, bu yenilikçi cephaneliğin öne çıkan unsurlarıdır
Bu silahlar Moskova’nın geleneksel karadan, denizden ve havadan fırlatılan nükleer sistemler olan nükleer üçlemesinin ötesine geçmiştir. Rusya, jeopolitik zorlukların bolluğuna yanıt olarak nükleer üçlüsünü yeni silah sistemleriyle güçlendirmiştir.
Bu korkunç silahlar— batıda " Kıyametin silahları " olarak adlandırılmaktadır.
Burevestnik: Nükleer Enerjili Seyir Füzesi
Burevestnik (NATO kodu SSC-X-9 “Skyfall”), bir nükleer reaktör ile çalışan ve Rusya tarafından pratikte sınırsız menzile sahip olduğu bildirilen deneysel bir seyir füzesidir. Putin tarafından Mart 2018’de tanıtılan bu füzenin, geleneksel roket yakıtlı füzelere kıyasla teoride on binlerce kilometre kat edebildiği, saatlerce havada kalarak rota değiştirebildiği ve her yönden hedefe yaklaşabildiği belirtilmektedir. Bu sayede Burevestnik, alçak irtifada güney veya kutup bölgeleri gibi radar gözetiminin zayıf olduğu güzergâhlardan uçarak düşman hava savunmasını atlatabilecektir. Füzenin saatte ~900 km gibi yüksek bir sürate ulaştığı ancak hipersonik olmadığı, bu nedenle çok uzun süre havada kalmasının kendi açısında da risk yaratabileceği bazı uzmanlarca vurgulanmaktadır. Hem nükleer hem konvansiyonel savaş başlığı takılabileceği ifade edilen Burevestnik’in tam kapasiteyle devreye girmesi halinde özellikle Avrupa açısından ciddi bir sorun teşkil edeceği, NATO istihbarat raporlarında “özellikle endişe verici” bir tehdit olarak tanımlandığı basına yansımıştır. Nitekim 2023 yılı sonlarında gerçekleştirilen başarılı testlerin ardından füzenin tamamlandığı ve konuşlandırılmaya hazır olduğu öne sürülmüş, Rusya bu sayede ABD’nin füze savunma kalkanını “arka kapıdan” delebilecek yeni bir koz elde ettiğini duyurmuştur.
Poseidon: Nükleer Tahrikli İnsansız Denizaltı Aracı
Poseidon, nükleer güçle çalışan ve kıtalararası menzile sahip dev bir insansız su altı aracıdır. Rusya’da “durdurulamayan silah” olarak tanımlanan ve bizzat Putin tarafından “Kıyamet Makinesi” diye anılan Poseidon, yaklaşık 20 metre boyunda, 1,8 metre çapında ve 100 ton ağırlığında bir torpido formundadır. Sıvı metal soğutmalı kompakt bir nükleer reaktörle donatıldığı için menzili sınırsız olup saatte 200 km gibi inanılmaz bir hızla çok derin sularda ilerleyebilmektedir. Putin, Poseidon’un hız ve derinlik bakımından “rakipsiz” olduğunu, reaktörünün klasik denizaltı reaktörlerinden 100 kat küçük tasarlandığını ve taşıdığı nükleer savaş başlığının gücünün Sarmat ICBM’inkinden bile fazla olduğunu vurgulamıştır. Kremlin kaynaklarına göre Poseidon, düşman kıyılarına yakın bir noktada patlatıldığında devasa bir radyoaktif tsunami oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Bu özellikleriyle ABD’nin Pasifik’teki deniz üsleri ve Doğu Kıyısı şehirleri ile Avrupa’da İngiltere ve Fransa gibi hedeflere karşı stratejik bir vurucu güç olarak planlandığı anlaşılmaktadır. Nükleer başlığıyla bir şehri tek seferde imha edebilecek kapasitedeki Poseidon’un derin sularda tespitinin çok zor olması, mevcut NATO erken uyarı ve deniz savunma sistemlerinde büyük bir gedik açmaktadır. İttifak, halihazırda bu tür bir otonom nükleer torpidoyu durdurabilecek menzil ve hızda savunma torpidolarına sahip olmadığını rapor etmiştir. Dolayısıyla Poseidon, nükleer caydırıcılığı denizaltı ikamesinin de ötesine taşıyan benzersiz bir ikinci vuruş silahı olarak stratejik dengede yerini almaktadır.
Sarmat: Ağır Kıtalararası Balistik Füze (ICBM)
RS-28 “Sarmat”, Sovyet yapımı SS-18 “Satan” füzesinin yerini almak üzere geliştirilen üç aşamalı, sıvı yakıtlı bir ağır ICBM sistemidir. Yaklaşık 200 ton ağırlığındaki Sarmat, birden fazla bağımsız hedefe yönelebilen termonükleer savaş başlıkları (MIRV) taşıyabilmekte ve hedeflerine kutup altı yörünge üzerinden erişebilmektedir. Füze, 2018’de Putin tarafından tanıtılan altı yeni stratejik sistemden biri olup, Rus Stratejik Füze Kuvvetleri’nin gelecekteki belkemiği olarak tasarlanmıştır. Elde edilen bilgilere göre Sarmat, 35.000 km gibi inanılmaz bir alt-yörünge menziline sahiptir; bu da gereğinde dünyanın ters tarafındaki bir hedefe Güney Kutbu üzerinden dolaşarak ulaşabileceği anlamına gelir. Bu kabiliyet, ABD’nin kuzey yarıküreye odaklı erken uyarı radarlarını ve füze savunma hatlarını anlamsız kılabilecek niteliktedir. Sarmat’ın saatte 20.000 km’den yüksek hıza ulaşarak atmosfer dışına çıktıktan sonra hedefe doğru süzülen çok sayıda savaş başlığını (ya da hipersonik Avangard planörlerini) taşıyabildiği bilinmektedir. Putin, Sarmat’ın test programının son aşamada olduğunu, füzenin 2023 içinde tüm muharebe testlerine tabi tutularak 2026’da hizmete gireceğini açıklamıştır. Sarmat’ın devasa taşıma kapasitesi, on veya daha fazla savaş başlığını tek fırlatışta bağımsız hedeflere göndermesini mümkün kılmakta; bu da füze savunma sistemlerinin doygunluk ve yön tayini açısından çaresiz kalmasına yol açmaktadır. Sonuç olarak RS-28 Sarmat, Rusya’nın nükleer caydırıcılık mimarisinde, “önlenemez” bir küresel vuruş yeteneği sunarak stratejik dengeye katkı yapan kritik bir unsurdur.
Oreshnik: Orta Menzilli Balistik Füze Sistemi
Oreshnik, Rusya’nın INF Anlaşması’nın çöküşünden sonra ortaya çıkan boşluğu doldurmak üzere geliştirdiği karadan fırlatılan orta menzilli balistik füze sistemidir. Tek başına bir kıtalararası füze kadar menzili olmamakla birlikte, yaklaşık 500 ila 5.500 km menzil aralığıyla Avrupa kıtasındaki hemen her noktayı vurabilecek kapasitededir. Nitekim Rus kaynakları, Oreshnik’in Rus sınırlarından İngiltere ve Portekiz gibi en uç Avrupa ülkelerini dahi menziline aldığını belirtmektedir. Füzenin Mach 10+ (yaklaşık 12.000 km/saat) sürate ulaşabildiği ve bu sayede fırlatıldıktan sadece dakikalar sonra hedefine varabildiği bildiriliyor. Örneğin Moskova’dan fırlatılan bir Oreshnik’in Varşova’ya ~4 dakikada, Berlin’e ~5-7 dakikada, Paris’e ~8-10 dakikada, Londra’ya ise ~10-12 dakikada ulaşabileceği hesaplanmaktadır. Bu denli yüksek hız ve menzil, Oreshnik’i Avrupa’daki NATO üsleri, lojistik ağları, komuta merkezleri ve hava savunma sistemleri için caydırıcı bir tehdit haline getirmektedir. Teknik detayları resmi olarak açıklanmamış olsa da, Rus envanterindeki İskender-M taktik füzesi ve Yars ICBM’sine benzer bir teknolojiyi daha uzun menzile ölçeklediği; muhtemelen katı yakıtlı ve mobil lançerlerden atılan bir sistem olduğu değerlendirilmektedir. Oreshnik’in yüksek isabet kabiliyeti sayesinde yüksek değerli nokta hedeflere karşı etkili olacağı ve yine mobil platformlarda konuşlandırıldığı için düşman tarafından tespit ve imha edilmesinin hayli zor olacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca çift amaçlı tasarlandığı, yani hem konvansiyonel yüksek patlayıcı hem de nükleer savaş başlığı taşıyabileceği ifade edilmiştir. Bu da Oreshnik’e hem büyük bir cephe savaşında kritik hedefleri vurma hem de nükleer caydırıcılık amacıyla misilleme yapma esnekliği kazandırmaktadır.
Oreshnik’in ilk kez 21 Kasım 2024’te Ukrayna’nın Dnipro kentine yönelik bir saldırıda kullanıldığı Rus makamlarınca açıklanmıştır. Putin, Ukrayna’nın o sıralarda ABD ve Birleşik Krallık’tan temin ettiği uzun menzilli füzelerle Rus topraklarını vurmasına misilleme olarak Oreshnik’in ateşlendiğini, saldırıda nükleer başlık kullanılmadığını duyurmuştır. Bu gelişme, Rusya’nın Oreshnik’i sadece stratejik caydırıcılık değil, gerektiğinde savaş alanında fiilen kullanabilecek bir silah olarak da değerlendirdiğini göstermiştir. 2025 yılı içinde Putin, Oreshnik füzesinin seri üretimine başlandığını ilan etmiş ve Belarus topraklarına konuşlandırılması için hazırlıkların sürdüğünü belirtmiştir. Nitekim Aralık 2025’te Belarus lideri Lukaşenko da Rusya’nın Oreshnik IRBM sisteminin ülkesine Aralık ayı sonunda konuşlandırılacağını duyurarak, bunu Batı’dan gelen tehditlere bir yanıt olarak çerçevelemiştir. Rusya’nın doğrudan NATO sınırına bu kapasitede bir füze sistemi yerleştirmesi, İttifak açısından ciddi bir endişe kaynağı olup Avrupa’daki stratejik dengeyi Soğuk Savaş’tan bu yana görülmemiş ölçüde etkileyecek bir adım olarak değerlendirilmektedir.
Nükleer Caydırıcılık Stratejisi
Rusya, bu yeni silahlarla nükleer caydırıcılığını pekiştirerek NATO ile güç dengesinde elini sağlamlaştırmayı amaçlamaktadır. Özellikle Putin, söz konusu sistemleri kamuoyuna duyururken bunların dünyada “eşi benzeri olmayan” kapasiteler sunduğunu ve ABD’nin küresel füze savunma çabalarını boşa çıkardığını vurgulamıştır. Rus askeri uzman İgor Korotçenko’ya göre, nükleer motorlu Burevestnik ve dev torpido Poseidon gibi silahlar ABD’nin yıllardır inşa etmeye çalıştığı stratejik savunma kubbesini delecek özelliklere sahiptir. Bu sayede Washington’un kendini koruyarak “stratejik yenilmezliğe” ulaşma planları geçersiz kılınmıştır. Gerçekten de bu sistemler, ABD tarafından başlatılacak bir savaş durumunda dahi Rusya’nın garantili ikinci vuruş yapmasına imkân tanıyarak, karşı tarafa “kaybetme garantili” bir senaryo dayatmaktadır. Moskova böylece nükleer eşiğin aşılmasını önlemek için karşı tarafa gözdağı vermekte ve stratejik iletişimini güçlendirmektedir. Putin’in 2018’de animasyonlar eşliğinde bu silahları dünyaya tanıtması ve 2020’lerin ortasında başarılı testlerle pekiştirerek “yakında envantere girecekler” şeklinde konuşması, tamamen bu caydırıcı mesajı desteklemeye yöneliktir.
Diğer yandan, bu asimetrik kabiliyetlerin aynı zamanda Rusya’ya müzakere masasında psikolojik üstünlük sağladığı da söylenebilir. Örneğin Rus askeri yorumcular, “ABD’nin sahip olmadığı türden silahlara sahip güçlü bir nükleer ülke” olarak Rusya’nın, muhataplarını ültimatom diliyle değil eşit aktörler olarak diyaloga zorladığını belirtmiştir. Gerçekten de Avangard hipersonik planör veya Poseidon gibi sistemlere sahip olduğunu göstermek, Rusya’nın uluslararası arenada izole edilmeye veya askeri baskıya alınmaya çalışıldığı bir dönemde, NATO başkentlerine Moskova’yı hafife almamaları yönünde verilen stratejik bir mesaj olarak okunabilir. Dolayısıyla Kremlin, yeni cephaneliğini hem bir caydırıcılık kalkanı hem de diplomatik bir kaldıraç olarak kullanmaya çalışmakta; bu kapsamda yaptığı açıklamalar, askeri tatbikatlar ve test duyurularıyla stratejik iletişim açısından da güç projeksiyonu sergilemektedir.
Erken Uyarı Sistemleri ve Kriz Yönetimi
Rusya’nın geliştirdiği bu yeni nesil sistemler, Batı’nın mevcut erken uyarı ve kriz yönetimi mekanizmalarına ciddi meydan okumalar yöneltmektedir. Oreshnik örneğinde olduğu gibi, Avrupa’daki hedeflere uçuş süresinin dakikalarla ölçülmesi NATO karar alıcılarının manevra alanını son derece daraltmaktadır (örneğin Moskova-Londra arası ~10 dakika). Bu kadar kısa reaksiyon süreleri, yanlış alarm veya iletişim aksaklıklarında felakete varabilecek kazara tırmanma risklerini artırmaktadır. Benzer şekilde Burevestnik füzesinin standart dışı yörüngelerden, alçak irtifadan ve dolaşarak yaklaşabilmesi, NATO’nun erken uyarı radar ağlarında kör boşluklar yaratmaktadır. Radarlara ancak çok geç takılabilecek veya hiç görünmeyecek bir seyir füzesine karşı savunma yapmak son derece zordur. Poseidon ise alışılmışın dışında bir saldırı ekseni açmaktadır: derin denizlerden gelen nükleer bir tehdit. Şu an ne uzaydaki kızılötesi uydular ne de akustik sensörler bu tip bir insansız denizaltı aracını yeterince erken teşhis edebilecek durumda değildir. NATO raporlarında, İttifak’ın gerekli menzil ve hızda karşı-torpido sistemlerinden yoksun olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu da Poseidon’ların özellikle “derin sularda çalışırken tespit ve imha edilmelerinin zor” olduğu gerçeğiyle birleşince, mevcut erken uyarı doktrininin neredeyse dışında kalan bir tehdit profili ortaya çıkmaktadır.
Bu zorlu tablo, kriz yönetimi açısından da yeni sınamalar anlamına geliyor. Klasik dönemde ABD ve Sovyetler, erken uyarı sistemlerine güvenir ve herhangi bir yanlış alarmı doğrulamak için nispeten zaman bulabilirken, günümüzde hipersonik ya da sıra dışı teknolojiler bu lüksü ortadan kaldırmaktadır. Stratejik komuta-kontrol sistemleri üzerindeki stres artmakta, liderlerin çok kısıtlı sürede sağlıklı kararlar alma zorunluluğu doğmaktadır. Örneğin, Avrupa’ya yönelik olası bir Oreshnik fırlatılışında NATO’nun birkaç dakika içinde durumu değerlendirmesi ve karşı adımı tartışması gerekecektir. Bu ise gerçekçi bir süre olmaktan uzaktır. Sonuç olarak, tetikte olma hali her iki taraf için de süreklileşebilir ve kriz eşiği tehlikeli biçimde düşebilir. İletişim kazaları, üçüncü taraf provokasyonları veya teknik arızalar yüzünden istenmeyen bir nükleer karşılaşma yaşanma ihtimali geçmişe oranla daha yüksek değerlendirilmektedir. Nitekim 2019’da gerçekleşen ve Burevestnik’in prototip testinde yaşanan kazada oluşan radyoaktif sızıntı, bu tür sistemlerin barış zamanında dahi risk taşıdığına işaret ederek kriz yönetiminin zorluğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle, Moskova ile Washington arasında “sıcak hat” iletişim kanallarının güncel tutulması, olası yanlış anlamaları giderecek diplomatik diyalog mekanizmalarının güçlendirilmesi her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Silah Kontrol Rejimleri
Rusya’nın yeni stratejik silah hamleleri, mevcut silah kontrol mimarisini ciddi biçimde sarsmaktadır. 1987 tarihli Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Anlaşması’nın 2019’da çökmesiyle, menzili 500-5500 km arasındaki karadan konuşlu füze sistemlerine yönelik küresel bir yasak ortadan kalkmıştır. Oreshnik gibi IRBM’lerin geliştirilip konuşlandırılması da bu ortamda mümkün hale gelmiştir. 2021’de süresi uzatılan son nükleer silah kontrol anlaşması Yeni START ise sadece stratejik balistik füzeler ve bombardıman platformlarını sayı kısıtlamasına tabi tutmaktadır. Kural dışı sayılabilecek Burevestnik (nükleer seyir füzesi) veya Poseidon (nükleer torpido) gibi sistemler, anlaşma kapsamı dışında kaldığından Rusya bu alanda tek taraflı bir avantaj peşine düşebilmiştir. Üstelik Moskova’nın 2023 başında Yeni START’taki denetim mekanizmalarından çekilmesi ve anlaşmayı yenilemeye sıcak bakmadığı mesajları, 2026 sonrasında taraflar arasında hiçbir bağlayıcı kontrol rejiminin kalmayabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla dünyadaki iki en büyük nükleer gücün birbirlerinin cephaneliğine dair şeffaflık ve öngörülebilirlik zemini zayıflamaktadır. Karşılıklı güvenin aşındığı bu dönemde, bahsi geçen yeni silahların yaratacağı belirsizlik stratejik yanlış hesap riskini de yükseltmektedir.
Uzmanlar, bu durumun yeni bir silahlanma yarışı tehlikesini beraberinde getirdiğini vurgulamaktadır. Uluslararası Politika Akademisi’ne göre Oreshnik gibi ileri teknoloji füze sistemlerinin ortaya çıkışı, modern savaşta caydırıcılık ile saldırgan doktrinler arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmış; bu tür “süper silahların” yaygınlaşması küresel güvenlik dengelerinde büyük bir güvensizlik ortamına yol açmıştır. Silah kontrolü alanında acilen etkin mekanizmalar geliştirilmediği takdirde, teknolojik üstünlük arayışı ile tırmandırılan caydırıcılık yarışının küresel barışa ciddi bir tehdit oluşturacağı değerlendirilmektedir. Bu çerçevede, ilerleyen yıllarda Rusya ve Batı arasında yeni müzakere formatlarına ihtiyaç duyulacaktır. Özellikle Burevestnik ve Poseidon gibi yenilikçi sistemleri de kapsama alacak, belki çok taraflı (Çin’i de içerebilecek) ve doğrulama yöntemleri güçlü bir anlaşma, stratejik istikrarın korunması için kritik görülmektedir. Aksi halde, mevcut silah kontrol rejimlerinin dağılmasıyla birlikte devletlerarası ilişkilerde “güvenlik ikilemi” derinleşecek ve nükleer risk algısı tırmanacaktır.
Sonuç
Rusya’nın yeni stratejik cephaneliği, nükleer caydırıcılık paradigmasını ileri teknoloji hamleleriyle yeniden şekillendirmektedir. Burevestnik, Poseidon, Sarmat ve Oreshnik gibi sistemler Moskova’ya, NATO’nun savunma kalkanlarını aşma ve misilleme kapasitesini güvenceye alma noktasında önemli avantajlar sağlamıştır. Bu sayede Rusya, NATO ile güç dengesinde tek taraflı bir zayıflığa düşmeyeceğini dünyaya göstermeye çalışmaktadır. Ne var ki bu kazanımlar, stratejik istikrar açısından iki ucu keskin bir kılıç gibidir. NATO, karşısına çıkan bu yeni tehditlere uyum sağlamak için erken uyarı altyapısından savunma doktrinlerine dek kapsamlı değişiklikleri tartışmak zorunda kalmıştır. Avrupa’da füze krizlerini hatırlatan gelişmeler, tarafları yeniden yüksek alarm durumuna itmekte; kriz yönetimini ve iletişimini çok daha zorlu hale getirmektedir. Son tahlilde, küresel güvenlik mimarisinin büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrası kurallara dayandığı düşünülürse, bu kuralların günümüzün süper silahlarını kapsayacak şekilde güncellenmesi kaçınılmaz görünmektedir. Stratejik düşünce kuruluşları, yeni bir silahlanma yarışını dizginlemek ve yanlış hesap riskini azaltmak için Washington ile Moskova arasında diyalog kanallarının açık tutulması, “erken uyarı anlaşmaları” ve yeni nesil silahları da kapsayan çok katmanlı silah kontrol girişimlerinin başlatılması gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi takdirde, nükleer caydırıcılık yarışının hız kazanması durumunda oluşacak stratejik belirsizliğin bedeli, tüm taraflar için son derece ağır olabilir.
Kaynaklar:
- Korotçenko ve Litovkin’in değerlendirmeleri, Anadolu Ajansı, 3 Kasım 2025.
- NATO, Rusya’nın yeni 'Petrel' füzesine karşı teyakkuzda, Euronews Türkçe, 16 Kasım 2025.
- Moskova 'nükleer süper silah' Poseidon'u test etti, Euronews Türkçe, 29 Ekim 2025.
- Rusya Oreshnik balistik füzesini seri üretime aldı, SavunmaSanayiST, 6 Kasım 2025.
- Uluslararası Politika Akademisi, Oreshnik Füze Sistemi ve Rusya’nın Caydırıcılık Stratejisi, 2 Aralık 2024.
- ULU Savunma, Oreşnik Orta Menzilli Balistik Füze Özellikleri, 13 Aralık 2024.
- https://sputnikglobe.com/20251112/russias-latest-weapons-that-put-world-on-edge-1123071453.html (22 Aralık 2025)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.