SANATA TEKNOLOJİK NEFES….
28 Eylül akşam saatlerinde Kuruçeşme’de İstanbul’da (HAH) Hamam Arts Hub adında yeni bir sanat galerisi açıldı
Sanat galerilerinin tek tek kapandığı, sanat başkentlerinin ‘AVM ve Beton Başkenti’ haline geldiği bir dönemdeyiz. Peki dönemin artısı yok mu? Teknolojik gelişme, sanatı geliştirebilir, tabana yayabilir mi? Sanatı tekilliğinden kurtarıp çoğulcu bir yaratıcılığa dönüştürebilir mi? Teknolojinin ekonomide bir sihirli değnek olarak görüldüğü yola girdiğimiz gelişmekte olan ülkemizde, bu yolda ne gibi adımlar atılması gerekir?
Tüm bunları, hayali hayata dönüştüren yeni sanat galerisi ile bir zamanların Ferrarisi’ni Satan Ceo’su olarak efsaneleşmiş Ersin Pamuksüzer ile konuştuk.
Ersin Pamuksüzer - Nuray Başaran
Kendisinin 28 Eylül akşam saatlerinde Kuruçeşme’de İstanbul’da (HAH) Hamam Arts Hub adında yeni bir sanat galerisi açıldı.
Mekan olarak Kuruçeşme’nin kömür deposu olduğu 17. yüzyılda, çalışanlarının çalışma hayatından çıkıp sosyalleştiği ve kendini ifade ettiği, aynı zamanda eğitim ve araştırma merkezi olan hamam seçildi. IKSV 4. Tasarım Bienali kapsamında, ‘Su Okulu’ temalı Paralel Galeri Bin Yıl Sergisi ile tarihsel varlığı ile dijital sanatı harmanlayan bir sanat dükkanına dönüştü.
Pamuksüzer ile İstanbul’da TİNK (Teknoloji ve İnsan Kolejleri) öğrencilerine tecrübelerini aktardığı söyleşisinin ardından konuştuk. Ortaya çok keyifli, geleceğe dönük ümitvar ve ilginç bir sohbet çıktı.
NURAY BAŞARAN
HAH, Sanatı Toplumla Buluşturan Değerlerin Simgesi
+Neden HAH?
-Evet. HAH’ın isim olarak detayına girersek hamamdan geliyor. Kuruçeşme’nin camisiyle birlikte bir sembolü. Kuruçeşme kömür depolarının İstanbul’a kömür yaydığı,1700’lü senelerden beri var olan ve kömür işçilerine hizmet veren bir yapı. Bugünkü şekliyle anlamını yitirmiş bir yapı. Yani günümüzde bu tip iki gözlü hamam yapıları anlamını yitirmiş durumda ama çok karakterli bir bina olduğu için biz de bu karaktere uygun bir şeyler yapalım dedik. Oradan da sanat kısmı işin içine girdi. HUB kısmı da yeni dünyada ancak bir çekim merkezi haline gelirse anlam kazanacak olmasından geliyor. Diğer taraftan HAH’ın ikinci bir önemi de içinde taşıdığı değerlerdir. Yenilikçi olmasının ve genellikle toplumda bu tip şeylerin toplumun üst katmanlarına hizmet eden bir yapı olmasının alternatifi olarak herkese hizmet eden, yeni nesil bir dünyaya yelken ve kapı açan ve aynı zamanda yeni şeyler var. Örneğin Über dediğimiz bir paylaşım ekonomisi var ve aynı şekilde sanatta da bir paylaşım ekonomisini getirebilir miyiz, sanatı da her eve çok cüzi bir rakamla sokabilir miyiz, eserlerin alınması veya görüntülenmesini çok hesaplı bir hale getirebilir miyiz? Mesela teknolojiyi işin içine sokarak, yeni nesil iş modellerini örneğin abonelik sistemini işin içine sokrarak…
‘Sanat, Teknoloji İle Birlikte Hareketleniyor’
+Onu biraz açabilir miyiz? Mesela, ben orada teknolojik yaratıcılık da gördüm.
-Bir yandan sanatın evrime ve değişime uğraması söz konusu. Yani sanat da durağan olmaktan çıkıyor, teknolojiyle birlikte hareketleniyor. Dijital sanat geliyor, kinetik enerji le hareket eden balıklar gibi, içine bir çeşit dinamizm girmiş sanat ortaya çıkıyor. Görsel olarak, sanal sanatlar da geliyor. Sanat artık yalnız duvarda asılıp elli sene boyunca aynı şey olmaktan çıkıyor; her an değişebilen, duyguları ve varoluşun yansımasını çok farklı şekillerde resmedebilen bir şey haline geliyor. Tabi bunun arkasında da teknolojik imkanlar yatıyor.
+Siz hep teknoloji üzerine çalıştınız, Digi-Türk, Turkcell, Ericson vs. Sanat da teknolojiye doğru mu gidiyor yoksa siz sanata da teknolojiyi mi getirdiniz?
-Artık dünyada içinde teknoloji olmayan hemen hemen hiçbir şey kalmıyor. Bugün var olsa bile bundan 20 sene sonra içinde teknoloji var olmayan şeylerin oranı %5-10’lara düşecek. Hemen hemen her şeyin içinde teknoloji olacak. Aklınıza gelip de ‘Bunun içinde teknoloji yok!’ dediğiniz şey bile bir bakacaksınız teknolojiyle ilintili hale gelecek. Bu gün EKG’yi kolunuzdaki saat bile yapabiliyor, kalp atışlarınızı, vücut ısınızı, o gün yediğiniz yemeğin yeterince besin içerip içermediğini tespit edebiliyor. Bir yandan hücre seviyesindeki analizden tutun da; mutluluğa, teknoloji ihtiyacına ya da günlük dertlere çözüm üretmeye kadar teknoloji bugün dahi hayatımızda yer alıyor. Bize yol tarif ediyor, en ucuz uçak biletini biliyor, bir konu hakkında ek bilgiye ihtiyacımız varsa teknoloji o bilgiye ulaşmamızı sağlıyor. Böyle bir dünyada ‘Ben teknolojiyi içime almayacağım.’ demek çok zor. Operanın içine bile teknoloji girdi. Herhangi bir opera gösterisinde, bahar duygusu vermek istiyorsan odaya bahar duygusu verebiliyorsun.
‘Dünyada bu değişim oluşmaktaysa neden bu değişimler sanat alanında oluşmasın?’
+Tek tek sanat galerilerinin kapandığı bir dönemde; sizin dediğiniz gibi çok pahalı olan sanat giderek yok olmaya doğru giderken, teknolojiyle beraber hareketlenebilir mi ya da siz her şey kapanırken burayı neden açtınız?
-Benim asıl heyecan duyduğum, yeni şeyler denemek ve yapmak. Bunu yaparken de mümkün olduğu kadar yüksek etkili bir netice elde etmek. Mesela biz HAH’ı açarken global olmayı düşündük. Mesela biz burayı sadece Türkiye için açmıyoruz, buradaki sanat tüketimi Afrika’dan da gelebilir, buradaki sanat da Afrika’ya gidip tüketilebilir. Bir etki miktarı var. İki değişik dünya trendlerinde paralelleşme var, dünyada bir sürü şey değişti. Benim kendi zamanımda taş plak ile başladı long playe geçti, tapeye geçti daha sonra cd ye geçti derken şu anda internetin olduğu her yerden yayınlanılabilen bir şey haline geldi müzik. Müzik şu anda evinde plak okuyucusu olanın değil herkesin malı ya da filmleri seyretmek herkes açısından yapılan bir şey. Köyde sinema yok diye film izleyememe durumunuz yok. Eğitim de aynı şekilde, günümüzde meraklıysanız Khan Academy ya da benzeri yerlere bağlanarak ‘acces in’ ulaşımınız olabiliyor. Dünyada bu değişim oluşmaktaysa neden bu değişimler sanat alanında oluşmasın?
Dijital Sanat ‘Dükkanda’
+Sizin söylediklerinizden anladığım kadarıyla burası aynı zamanda sanat dükkanı olacak.
-Burada 4-5 tane fonksiyon var. Bir tanesi dediğimiz gibi bir sanat dükkanı, daha doğrusu biz ona flag ship store diyoruz yani ana/belirgin nokta olacak. Bunun yanında dijital sanat da olacak. Dijital sanat bilgisayar kullanılarak bir sürü şeyin sanatlaşması. Örneğin günün her bir saatinin özelliğini yansıtabilirken, bir sahil kenarının 24 saateki her şeyini yansıtabilirken, diğer taraftan Helsinki’de Team Back diye Japon bir ekibin servisinde sen ziyaretçi olarak herhangi bir şeyi çizerek sergi odasına salabiliyorsun ve o orada hareket etmeye başlıyor. Bir kelebek çizdiysen, o kelebek yerde, tavanda, duvarda uçmaya başlıyor ama onlar espiri olsun diye bir başkası da kuş ya da kertenkele bırakıyor ve onlar da kelebeği yiyor ve sürekli bir ekosistem oluyor. Dijital sanatta bunlar olabildiği gibi benim bir başka arkadaşım Bodrum Gümüşlük’te gecenin denize yansımasını videoya alıp, onları müzikle zenginleştirip müthiş bir görsel şölene çevirdi. Dijital sanat bugüne kadar yapamadığımız şeyleri yapmamıza imkan sağlıyor. Örneğin bir senelik değişimi 30 dakikalık bir sunumla sana gösterip yaşatabiliyor.
+Bu tasarımcılar, sergiciler gelip ürünlerini burada serbestçe sergileyebilecek mi ya da nasıl bir seçim yapacaksınız?
-Bizim gönlümüz ikisinde de var. İnternette yaratacağımız ortamda toplum ahlakına uygun olan her şeyi sergilemek istiyoruz. Diğer taraftan mekana baktığımızda fiziksel durum açısından her şeyi sergileyemiyoruz. Bu sebeple bir mütevelli heyetinin seçtiği eserler daha çok sergilenecektir ama internet dünyasında bir bolluk var ve bütün hikaye aslında bir bolluk yaratmak. Bugüne kadar dünya kıtlık üzerine kurulmuş; az olan şeyi, zengin ya da önemli insanlar tüketmiş. Ama dünyada yeni dönem bolluk dönemi. Herkes tüketebileceği için bol üretmek.
+Yani az gelişmiş ya da gelişmekte olan bizim gibi toplumlarda insanlar üst segmente çıkamadığı için sanatta geri kalıyor. Teknoloji buna ivme kazandıracak mı?
-En azından daha tabana indirebilecek. Ben sanat konusunda öyle bilgili bir insan değilim ama benim bildiğim şey teknoloji, iş adamlığı, faydalı model üretme vs. Mesela ben bu girişime baktığımda “Sen niye bu işe girdin?” diye soracak olursanız; ben faydalı bir model üretmeye çalışıyorum. Bu model üretilir ve çalışırsa dünyada faydalı bir iş yapılmış olacak. Yoksa benim sanattan anlama gibi bir durumum yok.
+Peki orada insanlar gelip çalışabilecek ve öyle bir bölüm de var…
-HUB özelliği ile yaratıcı insanlara birlikte olacakları bir ortam oluşturuyoruz. Fiziksel olarak çok geniş bir ortam olmadığı için 30 kadar kişinin orada birlikte üretebileceği, birlikte çalışabileceği, bunun yanında yaratıcılığı da ön planda tutan bir merkez.
+En son Ferrarinizi satmıştınız.
-Ferrari falan satmadım ama öyle bir damga yedim. Aslında mecazi anlamda klasik işleri bırakıp benim “keyifli işler” dediğim hobi işlere girmiştim, orada devam ediyorum. Hala yaşam tarzı, girşimcilik vesaire gibi konularda,topluma faydalı konularda aktif olarak günümü doldurup hayatımı tüketiyorum.
Teknolojik Gelişme Formülü=Uygun Ortam Yaratılması + Aykırı Fikirlere Katlanma Hoşgörüsü
+Özellikle Türkiye’nin geldiği son durumda teknoloji konusunda çok geri kalındığı ama teknolojinin de çok önemli olduğu git gide daha çok konuşuluyor. En üst seviyelerde de konuşulduğu için bunu size sormak istedim. Bu konuda da çok tecrübelisiniz. Neler eksik kaldı, neler yapılmalı, siz bir duayen olarak neler önerirsiniz?
-Duayen sıfatı bana bir numara fazla… Ama söyleyebileceğim iki tane şey var. Bir tanesi: bir şeyin olmasını istiyorsanız ona uygun ortam yaratacaksınız. Az önce okuldaki görüşme sırasında da bir çocuk sordu: ‘Diyelim ki girişimcilik ve teknoloji dünyasında,bu dünyayı teşvik eden şeylere ihtiyaç var. Mesela nedir bu?’Yatırımcılar, girişimciler - ki bu girişimcilerin hakikaten girişimci olması lazım, yatırımcının ise hakikaten bu konuları anlayan yatırımcı olması lazım.-Diğer taraftan düzenleyici kurumların, devletin ve ailelerin buna hoşgörülü olması lazım. Bir arkadaşım oyun şirketini sattı, neden sattı? Aile içinde yaşından dolayı ‘Doğru düzgün bir işe girsen, doğru düzgün bir mesleğin olsa… Nedir bu oyunla hala uğraştığın?’ gibi tepkilerden dolayı. Ama birkaç yüz milyon dolara orayı satınca millet şaşırıyor “Bu adam oyun oynuyordu, oyun para etti.” şeklinde.Bunların hepsi bir paket. Bir taraftan girişimi, teknolojiyi vs. hızlı üretip, hızlı neticeye götürmek için ona uygun ortamın oluşması lazım. Bu ortamın oluşmasında hepimizin katkısı olacak. Biz birbirimizi eğiteceğiz, birbirimize saygı göstereceğiz, devlet teşvik edecek, belediye teşvik edecek, anne baba teşvik edecek vs. İkinci olarak toplumda aykırı fikirlere katlanma hoşgörüsü olması lazım. Girişimcilik ya da teknik anlamda yaratıcılık veya herhangi bir yaratıcılık için aykırı fikre katlanma gerekiyor. Siz milletin aykırı fikrine katılmıyorsanız, herkesin bir büyüğüne itaat etmesi gerekiyorsa; orada girişimcilik, yaratıcılık gelişmez. Bu da ciddi bir sorun. Çünkü bizim gibi doğu toplumlarında itaat etme, kabullenme, aykırı olmama gibi şeyler çok ağır basıyor. Tabii çok ağır bastığı için bundan da girişimcilik ve yaratıcılık darbe alıyor. Ben İsveç’te okudum ve orada okurken en büyük sorunlarımdan bir tanesi, hocalarımın benim yeteri kadar eleştirel yaklaşmadığımı söylemesiydi. “Sen her şeyin iyi tarafından bakıp gidiyorsun; eğeri, yanlışı nedir bakmıyorsun.” diyorlardı. Yanlışlık burada. İsveç neden yaratıcı, çok patent sahibi, çok Nobel ödülü olan ve bu ödülün verildiği yer? Çünkü eleştirel bakışa saygı çok. Eleştirel derken negatif eleştiriye değil yapıcı eleştiriye, farklı düşünmeye olan saygı çok. Bundan dolayı hiç olmadık konuda bir film, bir söyleşi, bir tiyatro vs. yapabiliyorlar. Bunları çıkarmak demek toplumu farklı görüşlere hazırlamak demek.
+Peki, siz ümitli misiniz? Son zamanlarda ümitsizlik hakim…
-Ümidin perspektifi önemli. Hangi perspektiften bakıyoruz? Türkiye’de ümitsiz olmak çok zor bir şey, çünkü burası mükemmel bir yer. Derseniz ki ‘Önümüzdeki altı ay için ümitli misiniz?’, o zaman ümitsiz olabilirsiniz ya da önümüzdeki 3-5 sene için. Diğer yandan Türkiye, Tanrı tarafından özene bezene yaratılmış bir yer. Doğası, coğrafyası olarak bakın. Bütün hikaye üstteki kafa yapısıyla alakalı. Bugüne kadar olan kafa yapısı sizi buraya getirmiş, daha iyi olmayınca da buradan ileriye gitmiyor.
‘Girişimcilik Bitmeyen Bir Dürtüdür!’
+Birçok şirket yönettiniz ve çok ileriye de götürdünüz. Gelinen noktada önümüzdeki 1 yıl ya da altı ay için nasıl bir öngörünüz ve öneriniz var?
-Burada her şey aşağı ve yukarıya doğru bir gecede değişebiliyor,bunları hep gördük. Diğer taraftan da ben iş hayatına ilk başladığımda 1987 senesiydi, 1988’de ilk krizimi gördüm. Ara krizleri değil de 1994, 2001 krizlerini gördüm. Orada ilk öğrendiğim şey bunların gelip geçici olduğu ve ‘Bir kere oldu diye bir daha olmayacak’ diye bir şeyin olmadığıydı.
+Krizler fırsat mıdır? Girişimciler beklemeli midir?
-Nasıl baktığınıza bağlı. Girişimci öyle bir şey değil. Girişimci dediğimiz kişi beklemeye sabrı olan kişi değil. İş adamı bekler, yatırımcı bekler ama girişimci bekleyemez, zaten bekliyorsa girişimci değildir. Girişimcinin, ‘Ekonomi düzelsin de öyle bir şeyler yapayım.’ deme gibi bir durumu yok. Girişimci olan herkesin hayatının sonuna kadar öyle yaşaması ve öyle devam etmesi gerekiyor.
+Sizin öneriniz nedir?
-Son gaz devam etsinler ama diğer taraftan da gerçekleri göz ardı etmesinler. Eskisi kadar kolay yatırım alamayabilirler. Harcamaları kısarak dikkatli gitmeleri gerekli. Bir girişimcinin tatile çıkıp, dünya güzelleşince bir şeyler yapma gibi bir durumu yok. Bu bitmeyen bir dürtü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.