Siyasetten sıkıldıysanız, vapurla Kadıköy’e gidin
Doğan Satmış'ın yeni yazısı...
Zor bir dönemden geçiyoruz.
Anlamsız ve çağdışı bazı inatlar nedeniyle hortlayan enflasyon canavarı, hiç görülmemiş hızla büyüyüp, vatandaşın canını yakıyor.
Yine anlamsız ve çağdışı bazı öngörüler sonucunda ülke mülteci akınına uğrayınca, işsizlikte, konut fiyatlarında ve kiralarda inanılmaz artışlar yaşanıyor.
Türkiye’nin kaynaklarının, ahbap-çavuş ilişkileri ile çarçur edildiğini görünce, herkesin morali bozuluyor.
İstanbul’daysanız ve tüm bunlardan sıkıldıysanız, hemen Kadıköy Şehir Hatları vapuruna atlayın, açıkta oturarak Kadıköy’e geçin.
Karaköy’den hareket ederken ilk dikkatinizi Galata Kulesi çekecektir ki, bu 1500 yıllık anıt, İstanbul’da neler gördü neler: sekiz-dokuz asırlık Bizans yönetimi, altı asırlık Osmanlı yönetimi, yabancı güçlerin işgali ve 100 yıllık Cumhuriyet yönetimi.
Başınızı tarihi yarımadaya çevirince, Galata Kulesi ile neredeyse yaşıt olan Ayasofya’nın kubbesi göre çarpar, sonradan eklenen eğreti minareleri, bölgeyi çevreleyen Sultanahmet, Süleymaniye ve Yeni Camii kadar estetik olmasa da o kırmızı kubbe, tüm Osmanlı camilerine örnek olmuş, bir mimari anıttır. Ve Ayasofya’nın, günümüze kadar korunmasının nedeni de İstanbul’u alan genç padişah Fatih’in zamanının çok ilerisindeki vizyonu sayesindedir.
Sultanahmet Camii’ni inşa eden Sultan 1. Ahmet’in, ilginç bir öyküsü vardır. 15 yaşında, yani çocuk yaşta tahta çıkan bu zat, Sultanahmet’i 6 minare ile yaptırınca, büyük bir hata yaptığını sonradan anlar, çünkü dünyada 6 minare o dönemde sadece Medine’deki Mescid-i Nebevi’de, yani Hz. Muhammet’in türbesinin de yer aldığı camide vardır, bir padişahın aynı sayıda minare yaptırması, İslam Peygamberi’ne saygısızlık addedilir. Neyse ki çözümü çabuk bulurlar, hemen gidip Medine’deki camiye bir yedinci minare eklerler; günümüzde bu camide 10 minare vardır. Bu formül, Sultanahmet Camii’nin inşaatından asırlar sonra Çamlıca tepesinde yapılan 6 minareli şaşaalı caminin benzer bir eleştiriye uğramasının da önünü keser.
Tüm bu düşüncelerle ve Kadıköy vapurunda ellerinde telefonları ile İstanbul’un görüntülerini fotoğraflamaya çalışan turistlerin telaşı arasında Kadıköy’e geldiyseniz, tamamen çağdaş bir Türkiye karşınıza çıkar.
Kadıköy, yazın sıcağından kurtulmak için alabildiğine özgür yaşayan gençlerin, sayısız kafe, restoran ve barlarını doldurduğu bir beldedir. Burada dolaşan turistler, karşılaştıkları manzara ile kafalarındaki “Bu ülkeyi aşırı dindar ve muhafazakârlar yönetiyor” fikrinin çelişkisini çözmeye çalışırlar.
Evet tüm bunlar gerçektir.
Ama şöyle bir gerçek da vardır. Çağdaş Türkiye’yi Atatürk’le birlikte kuran İsmet İnönü, yaptıkları iki şeyin, en büyük devrim olduğunu ve bunlardan asla geri dönülmeyeceğini şöyle anlatıyordu:
“Birincisi alfabenin değiştirilmesi, ikincisi ve daha önemlisi kadın haklarının verilmesidir. Bu iki devrim, Türk insanının kalbine işlemiştir, sökülüp atılamaz.”
İşte Kadıköy, kadın haklarının Türkiye’nin kalbine nasıl işlediğinin en canlı yaşandığı yerdir.
Anadolu, tarihin her döneminde doğu-batı arasında bir köprüydü ama yüzü hep batıya bakan bir köprü oldu, günümüzde de bu değişmiş değil. Türkiye’nin daha doğusunda, İran’da, Afganistan’da kadınlara zulmedilirken, Kadıköy’de kadınlar tam bir özgürlüğe sahiptirler. Ve ilginçtir, 1919’da Müslüman kadınların tiyatroda oynaması yasakken, tiyatro öncüsü Afife Jale başının derde gireceğine hiç aldırmadan ilk kez Kadıköy’de sahneye çıkmıştı.
1500 yıllık Galata Kulesi hala ayakta, altından ise, her nesli 25 yıl sayarsak tam 60 nesil geçti.
Ve kim bilir daha kaç nesil geçecek.
Kadıköy size siyaseti unutturur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.