Dr. Onur AKBAŞ
Sordunuz, Ben de Bu Sırrımı İfşa Ediyorum
Çantamı bir kenara bırakıp kahvaltımı yaptıktan sonra çayımı yudumlarken üç gencin yanıma doğru yaklaştığını gördüm. Başlangıçta bir tanıdıklarına benzetmiş olabilecekleri aklıma geldi… İtiraf edeyim evet birileri kulağıma üflüyor.
Ahmet Hamdi TANPINAR için zamanın/ geçmişin nabzı nasıl eşyaların üzerinde atıyorsa şehirler ve meydanlar, ruhların ve duyguların kolektif bir başkalaşım ve mana kazandığı yer de şehirler ve meydanlardır.
Nikolay Vasilyeviç GOGOL’ Neva Meydanını anlatırken mekânın her sınıftan ve karakterden insan ve onun davranışları üzerindeki etkisinden bahseder.
Beni en çok etkileyen o meydanda her kişiliğe göre algı tarifi yapılırken bir asteğmenin o meydanda umutla yürüyüşüdür.
Askerlik/asteğmen askerlik bana göre bütün umutlara son kez hayat aşılama adına tünelden önceki son çıkıştır.
Asteğmenlik günlerimde benim Neva meydanım Sakarya Caddesi ve Kızılay meydanıydı, doğduğum şehirde askerlik yapıyor olmanın bu şehre ve bu meydana yüklediği mana, ilkokuldan arta kalan hislerin sürüklediği bir maceranın son bulacağı ya da mezara dönüşeceği yer olması itibariyle de bu mekânları zihnimde farklı bir mistik atmosfere doğru sürüklemişti.
Sırtımı dönüp gitmek suretiyle değil ardıma baka baka giderken de burası benim için böyleydi. Bu mekânlara ve bu mekânların melodisi şarkıların sahibi olarak edebiyat dergilerinde Norah Jones’a dair çok şeyler yazdım.
Ama esas mevzu benim Ankara’dan sonra bilmenin ve düşünmenin mekânda vücut bulmuş manası olarak gördüğüm Eskişehir’e ve bu yazıyı yazmamdan bir gün önce başımdan geçenlere dair.
Eskişehir akademik bağlamda bildiğimi zannettiğim şeylerde cehaletimi ortaya koyan birbirinden değerli hocaları tanıdığım yer ve bu bağlamda okumada seçiciliği öğrenmenin talim yeri olması itibariyle bilgi sevgisinin mistik düzeyde duyulduğu ortam benim için.
Bu yazıyı kaleme almama sebep olacak beni heyecanlarından hadisenin de gerçekleştiği şehir.
Bir gün evvel 06.30 otobüsüyle indikten sonra her zaman uğradığım kafelerden birine uğradım. Çantamı bir kenara bırakıp kahvaltımı yaptıktan sonra çayımı yudumlarken üç gencin yanıma doğru yaklaştığını gördüm.
Başlangıçta bir tanıdıklarına benzetmiş olabilecekleri aklıma geldi.Üniversiteden olamazlardı çünkü kendi doktora grubumuzdan başka pek kimseyle münasebetimiz yoktu.
Yanlarındaki iki kızdan önce delikanlı “Abi müsait misin?” diye sorunca gayri ihtiyari olumlu cevap verdim. Oturdular. Yazar olduğumu bildiklerini ve tanışmak istediklerini söylediler.
Allah var öyle deyince Akşam’daki yazılarımı kast edip ÜNLÜGİLLERLE alakalı magazinel, kalburaltı, ucuz şeyler soracaklarını zannettim ama bunu yüzüme yansıtmamaya çalıştım.
Ama aralarındaki hanım hanımcık çıtı pıtı sosyolojide yüksek lisans yapan genç kız soru sormaya başlayınca ne yalan söyleyeyim cevap vermekte zorlandım. Kendi yazılarımla alakalı cevap vermekte bu kadar zorlanmamıştım.
Soruların temasını oluşturan meseleye cevap vermeden önce şu mutluluğumu sizinle paylaşmak istedim.
Yazdıklarımı en ince ayrıntısına satır arasına inip analiz edip buradan düşünce üreten birilerinin varlığı beni çok mutlu etti.
Soruların teması: “Belli haber kaynaklarınız var mı?”, “İsabetli tespitleri yaparken kimlerden ve nelerden faydalanıyorsunuz?” “Tarafınızı anlamakta güçlük çekiyoruz.”İtiraf edeyim evet birileri kulağıma üflüyor.
Hem de yazının bulunduğu günden bugüne tarihin satır aralarından zihin ve düşünceleriyle fırlamış, tarihi tarihsel bir düşünce sistematiğine dönüştürmüş, edip, filozof, roman kahramanı, psikolog ve sosyolog, bunların hepsi kulağıma geleceğe dair bir şeyler üflüyor.
Onların kâğıt kokan dünyalarından faydalanıyorum. Bu dünyada şayan insan zihnini kiraya vermez ve doğru yanlış gözetmeden bir yere taraf olmak hayvanların bile dünyasında yokken.
Bunu insan olmanın onuruna yakıştıramaz. Taraf olunacak şey: doğruluk, bilgelik ve aydınlıktır.
O da akılla olur. Gaza gelme, üfürükle, höykürükle değil.Kızılay meydanında umutla yürüyen bir asteğmenin umutlarını mezara gömdüğü dokuz numaralı masadaki ruhunu yeniden dirilttiği için bu gençlere ve yüzlerini görüp ellerini sıkmadığım lakin yüreklerine dokunabildiğim herkese teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.