Can Pulak
ŞU ÇEVRE MESELESİ VE ZEYTİN
Ülkemizin doğal güzelliklerine ve tabiat varlıklarına verdiğimiz akılalmaz ve inanılmaz zararlar, son 20 yılda zirveye tırmandı.
HES dedik, RES dedik, madenler dedik, mermer ve taşocakları açtık her yere.
Altın arıyoruz diye perişan ettik güzelim bölgelerimizi.
15-20 gün tatil yapacağız diye, ölü yatırım sayılan yazlık sitelerle doldurduk koy ve sahillerimizi.
Ormanlarımızı kevgire çevirdik, delik deşik oldu yeşil örtümüz.
Tarım arazilerimizi bile yapılaşmaya açtık, arpa-buğday yerine beton serpiştirdik verimli ovalarımıza.
Doğa düşmanlığımızın hızı kesilecek gibi değil.
Şimdi de zeytin alanlarımızı mahvetmeyi kafaya taktık.
Nasıl olsa dur diyen, mani olan yok.
Mani olması gereken resmi makamlardan
çıktı kıyım, kesim ve talan vizesi..
Enerji Bakanlığı zeytinliklerde maden açılmasına izin veren yönetmeliği değiştirince, gerçek ve çakma madencilere gün doğdu.
Yetmezmiş gibi, Türkiye’mizin koruma altına aldığı cennet bölgelerimizi de, Çevre Bakanlığı sayesinde yatırıma açıyoruz.
İki bakanlık elele vermiş, dünyanın en güzel ülkesinin altına mayınları döşüyorlar.
Pes doğrusu…
Yıllarımı çevreyi koruma savaşıyla geçirdim.
Yazdıklarımı toplasam ansiklopedilere sığmaz, devlete verdiğim raporları birbirine eklesem, son yıllarda yapılan yolların uzunluğunu üçe beşe katlarım.
Çevre Bakanlığı kurulsun diye yırtındım.
Özel Çevre Koruma Kurumu’nu devreye sokana kadar, gece-gündüz uğraştım.
İkisini de başardım ama, sonuca baktığımda sıfıra sıfır elde var sıfır…
Düşünün bir, çevreyi korusun diye kurduğumuz bakanlık, yıllardır çevreyi perişan etmenin şampiyonluğuna koşuyor.
Kuruluşunun gurunu yaşadığım Özel Çevre Koruma Kurumu’nun yerinde ise yeller esiyor şimdi.
Bunca emek, bunca gayret boşa gitti.
Yetişmiş tüm personeli çeşitli bakanlıklara dağıttılar.
Olacak iş değil ama, “ben yaptım oldu” zihniyeti, ülkede yapılan tüm olumlu işlere büyük zararlar verdiği gibi, çevre koruma anlayışını da dağıttı.
Ülkemizin enerjiye büyük ihtiyacı var.
Elbetteki kaynaklarımızı değerlendirmek zorundayız.
Ama gelişigüzel kararlarla, önümüze gelen heryeri mahvederek yapmamalıyız bunu.
Akarsularımıza, ormanlarımıza, göllerimize, tarım alanlarımıza, tarihi ve doğal güzelliklerimize zarar vermeden de değerlendirebiliriz kaynaklarımızı.
İleri ülkeler nasıl yapıyorlarsa bunu, biz de öyle yapabiliriz.
İyiyi örnek almak varken, doğru dürüst araştırmadan kazmayı küreği kapıp, heryere saldırmamalıyız.
Birşey yapalım derken, çok yeri yıkmamalıyız.
Akıllı ülkeler, hatta Ortadoğu ülkeleri bile zeytine büyük değer veriyorlar, bırakın kesmeyi dalına dokunana dahi çok ağır cezalar kesiyorlar.
Dünya altın değerinde görüyor zeytini.
Gidin bakın iklimi müsait yerlere, dağa taşa zeytin ekmişler.
İspanya’da, Portekiz’de, Cezayir’de, Fas’ta, İsrail’de bir karış boş toprak göremiyorsunuz.
Yer yüzünün en yararlı, en zengin, en kutsal ve ölmez ağacıdır zeytin.
Eczane gibidir mübarek.
Meyvesi, yağı, yaprağı, çekirdeği, her tarafı şifalıdır.
Nasıl kesersiniz, nasıl kıyarsınız böylesine kutsal ve insanlığa faydalı bir ağacı?
Tarım alanlarımızı yapılaşmaya açtık, tohum-gübre-mazot ve ilacı inanılmaz rakamlara çıkararak çiftçimizin elini kolunu bağladık, işte şimdi buğdayı nereden bulacağız diye kara kara düşünüyoruz.
Rusya ve Ukrayna’dan ithal kapıları tehlikeye düşünce, ekmeklik buğday sıkıntısı kapımıza dayandı işte.
Bundan ders alacağımıza, göz göre göre zeytinimize de kıyıyoruz.
Eskiden zeytine çok saygılı, kıymetini bilen bir toplumduk.
Zeytine düşmanlığımız, turizm bölgelerine ve sahillere yerleşim rüzgarıyla başladı.
Yazlık evler, siteler, oteller, moteller derken, hele turizm de iyi para getirmeye başlayınca, ormanlardan girip, zeytinliklerden çıkarak akılsız yolculuğumuza devam ettik.
Gidin bakın Ayvalık’a, Çeşme’ye, Marmaris’e, Bodrum’a, Milas’a, Köyceğiz’e, Fethiye’ye hangi birini sayayım, delik-deşik ettik zeytinliklerimizi.
Öyle uzaklara gitmeye gerek yok, site yapacağız diye bir gecede hala kesiyorlar zeytinleri.
Akşam gördüğünüz zeytin ağaçlarının yerinde, sabah kalktığınızda yeller esiyor.
İnanmayanlara, “bu kadar da olmaz” diyenlere, yerlerini göstermeye hazırım.
Sadece ben değil, o bölgelerde yaşayan herkes…
Menfaat deyince bazılarının dili damağı kuruyor, gözleri görmez oluyor.
Ehhh onca zeytinlikler biçilip de sessizlik hakim olunca ortalığa, Enerji Bakanlığı da fırsattan istifade edip, zeytine toptan ölüm fermanı çıkarmakta tereddüt etmemiş..
Bireysel kıyıma göz yuman millet, Allah’tan toptan kıyıma kayıtsız kalmadı ve sesini iyice yükseltti.
İnşallah bu ses etkili olur da, zeytin ağaçlarımız kurtulur.
Günümüze kadar çeşitli konularda yükselttiğimiz hangi sesimiz etkili oldu ki, zeytin çığlıklarımız etkili olsun dediğinizi duyar gibiyim.
Allah’tan ümit kesilmez.
Hem dinimizde “yaş kesen baş keser” denir ya, bu deyiş belki dindar yönetimimizin aklına gelir de, kutsal ağaçlarımızın tümü kurtulur.
Kurtuluş savaşı yaşıyoruz sanki.
Ormanları kurtar, zeytinleri kurtar, cennet gibi koruma alanlarımızı kurtar.
Allah kurtarsın denecek noktaya geldik.
Pamukkale’ye, Kekova’ya, Patara’ya, Salda gölüne, Ihlara ve kelebekler vadisine kıyılır mı hiç?
Vicdanı sızlamıyor mu böyle kararlar alanların?
Buralara elektrik santrali, baz istasyonları, temiz-atıksu hatları-trafo-açık otopark, iskele ve sera yapılır mı?
Hangi aklın süzgecinden geçer ki böyle kararlar?
Tarımı bitirdik, doğal kaynaklarımızı bitirdik, şimdi sıra turizme mi geldi?
Ormanları yakıyoruz yıkıyoruz, kesiyoruz.
Denizlerimizi, göllerimizi, akarsularımızı kirletiyoruz, tarihi yerlerimize zarar verip duruyoruz.
Bize ne oldu böyle?
Biz böyle bir millet değildik.
Nasıl bu hallere geldik anlamıyorum…
Enerji Bakanlığı, enerji sağlayacağım diye devletin ciddi yönetim enerjisini tehlikeye düşürüyor.
Gece rüyasında gördüğünü, gündüz uygulamaya kalkıyor.
Eskiden bu işler planlı-programlı, ehliyet ve liyakat sahibi uzmanların, bürokratların görüş ve önerileri dikkate alınarak yapılırdı.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın vizesi olmadan, hiçbir yere tek bir çivi bile çakılamazdı.
Bugün öyle mi, iki satırlık bir kararnameyle gündüzler geceye çevriliyor.
Ya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ne demeli?
Yetmedi, buna bir de iklimi eklediler.
Çevre ile şehircilik bir arada olur mu?
Çevre işine inşaatı bulaştırırsanız, kuzuyu kurda teslim etmiş olur, koruma alanlarını yapılaşmaya açıverirsiniz işte…
Enerji ve Çevre Bakanlıkları, aldıkları son kararları tekrar gözden geçirmeli, zeytin ve koruma alanlarından mutlaka ellerini çekmelidirler.
Yanan sobaya çıplak elle yaklaşılmaz çünkü…
CAN PULAK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.