Cüneyt Şaşmaz

Cüneyt Şaşmaz

Su Sızıntısı: Türkiye'nin Stratejik Hatası mı, Fırsatı mı?!

Bugün aslında dündü.

Zira 29 Ağustos 2025, Türkiye’nin su kaynaklarının tarihinin en kritik dönemeçlerinden birinde olduğunu haykırıyor.

Yılın ilk 6 ayında su ihracatı %27,5 artarak 190 milyon litreye ulaştı ve litresi 60 sente satıldı.

Ancak göller kuruyor, şehirlerde su kesintileri başlıyor.

Nitekim...

Bu, bir stratejik hata mı, yoksa henüz fark edilmeyen bir fırsatın habercisi mi?!

Bu makale, bilinmeyen detaylarla ve vizyoner bir bakışla geleceği şekillendirecek öneriler sunuyor.

Okuyun, “vay be, adamdaki vizyona bak!” deyin!

Öncelikle...

Resmi bir açıklama olmasa da, ihracatın bir kısmı komşu ülkelerle (misal Irak) sessiz su paylaşımı anlaşmalarının sonucu olabilir.

Diplomatik kaynaklara yakın isimler, Türkiye’nin Fırat-Dicle havzasındaki pozisyonunu güçlendirmek için suyu bir pazarlık kozu olarak kullandığını fısıldıyor.

Nüans?!

Bu diplomasi perde arkasında ilerliyor ve halktan gizleniyor?!

Bu, şeffaflık eksikliğinin ilk işareti.

Hal böyleyken...

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2025 raporlarına göre, yeraltı su kaynaklarının %40’ı aşırı sömürü nedeniyle tükenme noktasında.

İhracatın bu kaynaklardan beslendiği, ancak kamuoyuyla paylaşılmayan bir gerçek.

Dün, bugünün gölgesinde.

Bu tehlike göz ardı edilmiş gibi.

Demem o ki:

Bir umut ışığı var.

Aquamatch gibi Türk firmaları, desalinasyon projelerinde sessizce ilerliyor.

2025’te Aydın’daki tesislerin kapasitesinin %50 artması planlanıyor.

Bu, ihracatı yerel su baskısından kurtarabilir.

İşte vizyonun ilk kıvılcımı!

Hasılı:

Türkiye suyu ham bir ihracat kalemi olmaktan çıkarıp, bir “yeşil güç” merkezi haline getirmeli.

Öncelikle...

Yıllık su rezervinin %1’ini aşmayacak bir ihracat sınırı konmalı; geri kalan, tarım ve içme suyu için ayrılmalı.

Nitekim...

Bu, halkın nefesini rahatlatır ve geleceği güvenceye alır.

Demem şu ki:

Suyla üretilen organik ürünler veya yenilenebilir enerji (hidroelektrik) ihracatı, döviz girdisini katlayabilir.

Ezcümle:

Katma değerle yükselen bir strateji şart.

Hülasa:

Desalinasyon ve yapay zeka ile su yönetimini dönüştürerek, Türkiye 2030’a kadar “su teknolojisi üssü” olabilir.

Dünya bu vizyonu konuşacak!

Ancak bu vizyon uygulanmazsa, felaket kapıda.

Yeraltı sularının tükenmesiyle 2035’te tarım üretimi %30 azalabilir, şehirler susuzlukla boğuşabilir.

Komşu ülkelerle su savaşları çıkabilir; Fırat-Dicle havzası bir çatışma bölgesine dönüşebilir.

İhracat devam ederse, 2040’ta Türkiye su ithal eden bir ülke haline gelebilir.

Vizyoner bir gözle, bu senaryo kaçınılmaz bir distopya.

Dahası, halkın öfkesi hükümeti sarsabilir; tepkiler bu öfkenin habercisi.

Netice:

Su Türkiye’nin altın madeni değil, yaşam damarıdır.

190 milyon litre ihracatı durdurmak değil, akıllıca yönetmek gerekiyor.

Hükümet, 29 Ağustos 2025’ten itibaren şeffaf bir strateji açıklamalı; aksi halde bu sızıntı, gelecek nesillerin susuz kalmasına yol açabilir.

Sizce su, satılık bir mal mı, yoksa korunması gereken bir miras mı?!

Cevap, Türkiye’nin vizyonunda saklı ve bu vizyon, benim önerilerimle şekillenecek.

“Vay be, adamdaki vizyona bak!” demeniz için buradayım!

Ezcümle:
Şok edici bir gerçek:

2025’te yapılan bir gizli araştırma, Türkiye’nin su rezervlerinin %60’ının 2050’ye kadar tamamen tükenme riski taşıdığını ortaya koydu.

Eğer bu vizyon uygulanmazsa, çocuklarımıza bırakacağımız miras kumdan öteye gitmeyecek!

Cüneyt Şaşmaz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.