Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

“SÜRTÜK” HAKÂRETİ, AK PARTİ KADIN KOLLARINI, ÇOK AMA ÇOK ÜZECEK

T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, milyonların gözü önünde TBMM’de, Gezi eylemcilerine “sürtük” dediğini duyunca dondum kaldım. Olmadı, yakışmadı!

Kenar mahalle hayâtında ve Anadolu kırsalında vak’a-i âdiyyedendir. Konuşan, hak arayan, diklenen kadınlar karşısında âciz kalan erkekler, şrrrakk diye bir bel altı hakâreti yaparlar. Maalesef şehirli, eğitimli, kültürlü erkekler de bu zayıflığı gösterebiliyorlar. Görülmedik işitilmedik bir şey değil yâni. Ama orası, TBMM! Ama konuşan, Cumhurbaşkanı! Olmaz! Olmaz! Olmaz!

Asla ve kat’a bir devlet adamının ağzına yakıştırmayacağım ve iktidar yanlısı medyanın bile sansürlediği “sürtük” hakâreti, en çok AK Parti Kadın kollarını rahatsız edecek. Zîrâ kelimenin diğer anlamı, “evinde durmayan, kapı kapı gezen kadın” demek.

Önümüzde seçim var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tâlimat verdi. AK Parti Kadın Kolları, evde durmayacak, kapı kapı gezecekler. Çalınmadık kapı bırakmayacaklar. Çaldıkları herhangi bir kapı açılıp da, “Sizin eviniz barkınız yok mu sürtükler!” dendiğinde ne diyecekler?


İNSAN, HİÇ OLMAZSA, “HADRÂ-YI DİMEN” DER

Boşuna beklediğimi biliyorum ama Cumhur İttifakı ortağı Devlet Bahçeli’den tepki bekledim. Çünkü Gezi Parkı’na ülkücüler de gitmişti. Ne yâni sürtük müydü gidenler? Gezi Parkı’na giden Sevinç Çokum’a, Necip Fâzıl ödülü verildi. Ödülü verenler, parkta sürten bir yazara mı ödül verdi? (Bu ifâdem için Sevinç Çokum’dan özür diliyorum)

Gerçi Bahçeli, Gezi Parkı’ndan uzak, AK Parti’ye yakın durduğum için bana, “alagarson türbanlı” yâni “fâhişe” diyen danışmanı Şükrü Alnıaçık’a da bir şey dememişti. Şuuraltı bozuk erkeklerin hemen nâmusa dil uzatmasına alışkındım ama karşımda, okumuş dokumuş bir danışman vardı. Günlerce özür beklemiştim. Hey gidi Şükrü Beyler hey! 2013’de Diyarbakır’da ettikleri ülkücü yeminini nasıl yalayıp yuttularsa elbette bu hakâreti de yutacaklar.

Yalnız hakkını yemeyeyim. Belli ki şiirden anlayan Şükrü Alnıaçık, bir devlet adamı duruşu(!) göstermiş ve hiç olmazsa Nihal Atsız’ın “alagarson” ifâdesini kullanma nezâketi(!) göstermişti. İttifak ortağı bir danışman olarak Cumhurbaşkanı’nın metin yazarlarına, “şiirden mülhem hakâretler” dersi vermeli. Meselâ, “sürtük” yerine, “hadrâ-yı dimen” demeyi öğretmeli.


PARAN YOKSA SÜRÜN!

Geçtiğimiz cumartesi gecesi bir süredir çektiğim mide fesadı sebebiyle bir devlet hastânesinin âcil servisindeydim. Doktorların hâli perişan. Tahlil yazan doktora sonuç için gidiyorum, yerinde yok. Çünkü müşâhede odasına gitmek zorunda kalmış. Sabaha kadar oradan oraya hasta bakıp sonra mesâiye devam edecek. Aldığı maaşla geçinmesi zor. İlk fırsatta ya özel hastâneye ya yurt dışına gidecek.

İkinci defa âcillik olunca endoskopi gerekti. Randevu, iki ay sonraya verildi ve 10-15 dakikalık işlem için bir hafta öncesinden yaptırmam gereken tetkikler sıralanınca beynim yandı. Görevli, sürekli kafa sallamamdan câhil biri olduğumu zannedip tekrarlayıp durdu. Çoktan özele gitmeye karar verdiğimi nereden bilsin?

Emekli maaşımla asla yaptıramayacağım endoskopiyi, bir yakınımın maddî desteğiyle özel hastânede yaptırdım. Gerçekten insaflı bir doktor karşıma çıktı. Devlet hastânesinde istenen tetkiklerin hiçbirini istemedi. Sebebini sordum. “Boşuna masraf” dedi. Devlet hastânelerindeki bâzı anestezi uzmanları, riski göze almak istemediklerinden bu tetkikleri istiyorlarmış. İyi güzel de istenen şeyler, tam bir eziyet ve bir hafta öncesinden başlıyor. Bu durumda, parası olan veya bulan, özel hastâne tercih edecek. Olmayan veya bulamayan ise ölmez de sağ kalırsa randevu zamanını bekleyecek. Canından bezip gitmezse hastalık ilerleyecek. O zaman da “Niye vaktinde gelmedin?” diye azarlanacak.

Pandemi sürecinde sağlıksız beslendik. Stres, bağışıklığımızı bozdu. Sonrasında ise ekonomik kriz, sinirlerimizi yıprattı. Stres kaynaklı hastalıklar, özellikle de mide-bağırsak hastalıkları artıyor. Endoskopi üniteleri yetersiz. Doktorların çalışma şartları ağır.

Çok şükür, pandemiyle mücâdele bitti. Sağlık Bakanı Fahreddin Koca, hastaları ve doktorları süründüren hastâne şartlarına karşı bir savaş başlatmalı.


BÖYÜYO DA BA MI BÖYÜYO?

Hastâneden dönerken markete uğradık. Peynire yine zam gelmiş. Fiyatı görünce, “E endoskopi ucuzmuş” dedik. Bedenen, rûhen ve madden yorgun bir şekilde eve geldiğimde haberlerde Hazine Bakanı Nebâtî’nin sözlerini gördüm.

“Türkiye ekonomisi büyüyor.”

Aklıma, Düğün Dernek filmi geldi. Otel sâhibi, sürekli göç veren ve küçülen şehrini övmek için yatırımcılara, “Sivasımız büyüyor.” dediğinde Tüpçü Fikret ne diyordu?

“Böyüyo da sa mı böyüyo?”

İlâhi Bakan Bey! Türkiye böyüyo da ba mı böyüyo?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum