Muhammed Kaan İnal
Tarihsel Bir Bakışla Dış Politika
Tarihsel Bir Bakışla Dış Politika
M. KAAN İNAL
Türkiye’nin geleneksel dış politikasına baktığımız zaman, doğusundaki devletlerle ilişkilerinde güvenlik ön plandayken Batısıyla kurduğu ilişkilerde güvenliğin yanında ekonomik çıkarın da ön planda olduğunu görmekteyiz. Bunun yanında Doğusunda istikrar mevcutken ve kendisine tehdit oluşturabilecek bir güç olmadığı zamanlardaysa Türkiye belirlediği ana hedefe doğru yönelebilmiştir. Belirlenen bu ana hedef genellikle ekonomik çıkar doğrultusunda olmuştur. Doğusunda güvenliği sağlamak ve batısıyla ekonomik çıkar temelli ilişki kurma çerçevesinde belirlenen politikalar da Türkiye’ye ekonomik kalkınma ve toplumsal refah olarak geri dönmüştür. Türkiye’nin dönemin şartlarına göre sürekli olarak doğu sınırlarını güvence altına alma ve Batıyla ekonomi temelli ilişki kurma çabalarını ufak bir incelemeyle görmemiz mümkün.
Osmanlı Devleti’nden incelememize başlayalım. Osmanlı Devleti kuruluş yıllarında uzun bir süre boyunca doğusundaki beyliklerle mücadele içerisine girmemiştir. Gerek askeri kapasitesinin kuruluş yıllarında yetersiz oluşu, gerekse Gaza ideolojisi ve Batıya sefer yapmanın ekonomik olarak daha fazla yarar sağlayacak olması bunda etkili olmuştur. Tüm bu sebeplerden kuruluş yıllarında doğudaki beyliklerle sorun yaşamak yerine Batı’ya yönelmeyi tercih etmiştir. Osmanlı güçlenmeye başladıktan sonra, rotasını doğusundaki merkezkaç kuvvetlerin (beyliklerin) üzerine çevirmiştir.
Doğuya ilk büyük seferi yapan Yıldırım Bayezid olmuştur ve ana hedefi İstanbul’u bu seferden sonra kuşatmıştır. Ancak doğudaki asıl büyük tehdit olan Timur ile savaşını kaybetmiştir ve bu savaşın sonunda Fetret Devri başlamıştır. Fetret Devri’ni bitiren Çelebi Mehmet, Anadolu’da Türk birliğini yeniden sağlamaya yönelmiş, kardeşleriyle mücadele içerisine girmiş ve Şeyh Bedrettin İsyanı gibi önemli bir isyanı bastırmıştır. Fatih Sultan Mehmet ise bu mirası devralarak İstanbul seferini gerçekleştirebilmiştir.
Yavuz Sultan Selim’in doğuya sefer yapmasının en önemli sebepleri; büyük bir güç ve Osmanlı Devleti’ne bir tehdit olarak ortaya çıkan Safevi Devleti’nin önünü kesmek ve devletin doğusunu güvenlik altına almaktı. Osmanlı ancak bunu başardıktan sonra tekrardan batıya yönelmiştir.
Cumhuriyet dönemine geldiğimizdeyse; Kurtuluş Savaşı’nda ana hedef olan Batıya yani Yunan ordularına yönelmeden önce, Doğudaki sorunların halledildiğini; Cumhuriyet’in ilk yıllarında İran, Irak ve Suriye’yle sınırları güvenlik altına almaya yönelik anlaşmaların yapıldığını görmekteyiz.
Bunun yanında Batı ile ilişkileri 1930’lara kadar bozuk olan Türkiye’nin SSCB ile yakın ilişki kurduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bu SSCB ile yakın ilişki kurma durumu (günümüzde Rusya’yla) , Batı ile ilişkiler hemen her bozulduğunda karşımıza çıkacaktır. Bir diğer SSCB-Türkiye yakınlaşmasına örnek olarak, 1962 Küba Füze Krizi ve Johnson Mektubu’nun ardından oluşan süreç bu yakınlaşmayı gözler önüne sermektedir.
1990’lardan sonra Türkiye’nin Doğusu ile ilişki kurma şeklini değiştirmeye çalıştığını ve ilişkilerini ekonomik eksende yeniden düzenleme niyetinde olduğunu biliyoruz. Ancak bu girişim; Irak-İran, Körfez, ABD-Irak ve Suriye İç Savaşlarının yaşandığı bir döneme denk gelmiştir. Yani uzun süreden beri istikrarsız olan bir bölge ile karşı karşıyayız. Bu durum Türkiye’nin ekonomi temelli ilişkiler kurmasını ya da olağan bir ilişki kurmasını engellemesinin yanında güvenlik tehdidi de oluşturmaktadır. Türkiye bu duruma etkili bir politika üreterek çözüm bulmalı ve kendi güvenliğini sağlamalıdır.
Tüm bu süreçlerden görüldüğü üzere Türkiye, dönemin şartlarına göre sorunlarını çözecek en etkili yöntemi kullanmıştır. Bu şartlar Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan hemen hemen 18. yüzyıl da dahil askeri güç kullanmayı gerektirirken, dünyanın değişmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında ve günümüzde diplomasiyi etkili kullanmayı gerektirmektedir.
Bu çerçevede Türkiye için en etkili politika; doğusunda istikrar ve güç dengesi kurma yönünde politikalar üretmesi ve bu yönde hareket etmesi olarak görülmektedir. Günümüzde Türkiye’nin doğusundan gelen güvenlik tehdidinin yanında, Batı’yla ilişkilerinin bozulması da, dış politikada odağın Doğu’ya kaymasına yol açmakta ve diğer dış politika problemleriyle ilgilenmesini ya da etkili politika üretmesini engellemektedir. Türkiye’nin kendisine bir ana hedef koyması ve bu hedefe doğru gitmek için doğusundaki güvenlik sorunlarını hızlıca çözmesi gerekmektedir.
Tarihsel sürece bakınca, doğusunda istikrar mevcutken ve Batı ile ekonomi temelli ilişki kurduğunda, Türkiye’nin belirlediği ana hedefe doğru yönelebildiğini ve bu durumun ekonomik kalkınmayla toplumsal refahı tesis ettiğini söylemiştik. Sözü kısa keserek ve biraz da tekrara düşerek dile getirmek isterim ki; Türkiye’nin hızlıca kendisini doğudaki sorunlardan güvenliğini sağlayacak şekilde sıyırması ve kendisine ekonomik fayda sağlayacak şekilde Batı’ya tekrardan yönelmesi gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.