TBMM'nin 101. Yaşı İçin Birinci Meclis'te Tören

TBMM'nin 101. Yaşı İçin Birinci Meclis'te Tören

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM'nin açılışının 101'inci yıl dönümü dolayısıyla Ulus'taki Birinci Meclis'te tören düzenlendi.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Hiç kimseden icazet almadan Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış, yangın yerine döndürülmüş Anadolu topraklarında kendi meclisini kurma iradesini göstermiş, birçok mensubu, hatta Meclis Başkanı bizzat cephede savaştığı için ‘gazi’ sıfatını hak etmiş ilk Meclis’in vârisleri olarak; kurtuluş ve kuruluş mücadelesine omuz veren başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bu çatı altında görev yapmış milletvekillerimizin aziz hatırasını hayırla yâd ediyorum” dedi.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Meclis’in 101. açılış yıl dönümü, COVİD-19 tedbirleri gölgesinde kutlanıyor. Anıtkabir’de Ata’nın huzuruna çıkan devlet erkanı, daha sonra Ulus'taki 1. Meclis'te düzenlenen törene katıldı. Törene; TBMM Başkanı Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, kuvvet komutanları ve bazı milletvekilleri katıldı.

Geçtiğimiz yıllarda bu törene katılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise bu kez törene gelmedi.

Tören, 1. Meclis'te ilk konuşmayı yapan Sinop Mebusu Şerif Bey'in konuşmasının ses kaydının dinletilmesi ile başladı. Daha sonra saygı duruşunda bulunuldu, İstiklal Marşı okundu.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, burada bir konuşma yaptı. Şentop’un konuşmasından satır başları şöyle: 

“BU YÜCE KURUM MİLLİ MÜCADELENİN ATAN KALBİ OLMUŞTUR: Meclisimizin bir asrı geçen yaşına eriştiğimiz bugün, Büyük Millet Meclisi’nin ilk binasında, bu mehâbetli tarihi mekânda, sizlere hitap etmenin iftiharıyla her birinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bu tarihi binanın mehabeti, fiziksel özelliğinden ziyade tarihimizin en zor döneminde, milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesine karargâh ve merkez olması sebebiyledir. Bu Yüce kurum ve onun ilk üyeleri, Millî Mücadele’nin ve milli iradenin atan kalbi, işleyen beyni, söyleyen dili, eyleyen bileği olmuştur. Haklı bir mücadelenin meşru bir şekilde yönetildiği bu muazzez mekânın manevi ruhuyla; aydınlık geleceğimizin teminatı sevgili çocuklarımızı ve gençlerimizi muhabbetle kucaklıyor; milletimizin ve soydaş ve akraba toplumların ve kalbi Türkiye ile atan bütün dostlarımızın ‘Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en içten dileklerimle tebrik ediyorum.

HEYET İSTİKLAL İRADESİNİ HAYATA GEÇİRMENİN GAYRETİNDEYDİ: Hiç kimseden icazet almadan Kurtuluş Savaşı'nı başlatmış, yangın yerine döndürülmüş Anadolu topraklarında kendi meclisini kurma iradesini göstermiş, birçok mensubu hatta Meclis Başkanı bizzat cephede savaştığı için ‘gazi’ sıfatını hak etmiş İlk Meclis’in vârisleri olarak; kurtuluş ve kuruluş mücadelesine omuz veren başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bu çatı altında görev yapmış milletvekillerimizin aziz hatırasını hayırla yâd ediyorum. 2021 yılını ‘İstiklal Marşı Yılı’ ilan etmemiz hasebiyle; istiklalin ruhunu kelimeleriyle bugünümüze taşıyan Burdur vekilimiz ve Milli Şairimiz Mehmet Âkif’i hassaten rahmet ve minnetle anıyorum. Yıkıcı ve ağır buhranların ertesinde, işgal ve istila tehdidi en çetin hâliyle yaşanırken 101 yıl önce toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünya nimetlerine sapmadan, yılgınlığa ve yoksulluğa aldırmadan, maddî heybete dayanmadan muvaffak olmanın; Hakka ve îmâna sarılarak kurtulmanın timsalidir. 101 yıl önce bu mütevazı Anadolu şehrine, Ankara’ya gelenler; Büyük Millet Meclisi’ne yolu düşenler, şüphesiz ki göz kamaştırıcı bir ihtişama tesadüf edemezlerdi. Fakat 101 yıl önce bu binada bir araya gelen heyet, gözleri kamaştırmanın değil, gönülleri harekete, istiklâl iradesini hayata geçirmenin gayretindeydi.

MAĞLUP EDİLEMEYEN YEGANE GÜÇ İMANDIR: Öyle bir gayret ki, Meclis’in Kayseri’ye nakli müzâkere edilirken kürsüye çıkıp ‘Biz buraya kaçmaya değil, ölmeye geldik’ diyen 90 yaşındaki Diyap Ağa’nın sesi, ölüm kusan düşman toplarını bastıracak bir kararlılıkla gürlüyordu. Öyle bir gayret ki, ‘Mali durumumuz tam bağımsızlık istemeye müsait değildir’ diyenlere karşı, ‘Hiçbir devlet, haysiyetimizden daha büyük değildir’ iradesi bu kürsüden dalga dalga yayılarak çelikleşiyordu. Ve öyle bir gayret ki, Ankara’nın soğuğunda sırtında paltosu dahi olmadan vazifeye sarılan merhum Akif’in yüreğindeki hürriyet ateşi, ‘Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl’ mısraıyla bir milletin müşterek arzusunu ilan ediyordu. 100 yıl önce bu salonda, bu sıralarda oturan milletvekillerinin coşkulu alkış ve tezahüratıyla İstiklâl Marşımız olarak kabul edilen bu metin, Millî Mücadele’nin niteliğini ve mahiyetini ortaya koyan hakikî bir tanıklık ve belgedir. Tarih, milletler ve devletler arasında cereyan eden mücadeleler ile doludur. Kudreti karşısında titrenilen nice hükümdar, nice devlet, günü gelmiş daha güçlü bir hükümdar ve devlet karşısında mağlup olmuş, zeval bulmuştur. Dolayısıyla her güç zevâle, her güçlü mağlubiyete mahkumdur. Fakat mağlup edilemeyen yegâne güç, îmândır. Bazıları îmânı soyut ve şahsî bir dar mânâya hapseder. Oysa îmân, soyut ve şahsî bir özden, somut ve toplumsal bir hâle inkılap ettiğinde mağlup edilmesi imkânsız bir güce dönüşür.

MİLLİ MÜCADELE KİŞİLİKLERİN SAVAŞIDIR: En sarih ve veciz hâliyle İstiklâl Marşı’nda ifadesini bulan Millî Mücadele, işte bu türden bir îmânın tezahürüdür. Milletimiz için edebî bir metin olmaktan ziyâde, ebedî bir mücadele kılavuzu olan İstiklâl Marşında zafere olan itimadın îmâna dayandırılması bundandır. Bu vesileyle ve bir kez daha, İstiklâl Marşımızın şairi, Birinci Meclis’in milletvekillerinden Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anıyorum. 101 yıl önce bu binada toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yokluğa mahkûm edilmek istenen; vatanı işgal, ordusu terhis edilmiş bir milletin var olma mücadelesinin mücessem hâli ve karargâhı olmuştur.  İlk gün meclise gelebilen 115 milletvekilinin içinde toplumun her kesimini temsil eden milletvekilleri vardır. Köylü, gazeteci, din adamı, asker kökenli milletvekilleri, Büyük Millet Meclisi sıralarında aynı gaye uğruna ahenkle çalışmışlardır. Denilebilir ki, Millî Mücadelenin merkezi ve karargâhı olan Büyük Millet Meclisine asıl ruhunu veren, Birinci Meclis üyelerinin millî tahassüs ve dayanışma hususunda sergiledikleri müşterek tavır ve istiklâl-i tam iradesinin tahakkukuna duydukları sarsılmaz inançtır. Büyük Millet Meclisi bu hâliyle, milletin Ankara’da ve zafer yolunda atan kalbi olmuş, şahsî veyâ siyasî ihtilaflar çatışma ve çekişme mevzuu yapılmamıştır. Birinci Mecliste görev yapan milletvekilleri adeta, Gazi Mustafa Kemal’in Amasya Tamimi ilan edilirken ortaya koyduğu ‘Ortada İttihatçılık, İtilafçılık yoktur. Memleket meselesi vardır’ yaklaşımını rehber edinmişlerdir. Tam bu noktada şu hususu belirtmek isterim ki, Millî Mücadele sadece, vatanını savunan bir milletle yabancı işgalciler arasında bir müsademe, çatışma değildir. Millî Mücadele bir tarafıyla karakterlerin, kişiliklerin savaşıdır.

BU MECLİS 1921 ANAYASASI’NI YAPMIŞTIR: Bu mücadelenin, siyasi kinlerinden yahut ihtiraslarından ötürü vazifeden geri duran, düşmana meyleden gafillerle, her ne pahasına olursa olsun bağımsızlık uğruna hamle yapanlar arasında da cereyan ettiğini bilmeye mecburuz. 23 Nisan’da savaş zamanı açılan bu Meclis, yine savaş zamanı, sadece sekiz ay sonra haklılığını hukuk ve meşruiyet zemininde sürdürmek için 1921 Anayasası’nı yapmıştır.  1921 Anayasası'nın ilk maddesi olarak ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ maddesi kabul edilmiştir. Egemenliğin sahibi olan millet, idarenin de sahibi olmuştur. Bu durum da gösteriyor ki, Millî Mücadele döneminden bize kalan miras yalnızca cesaret değil, aynı zamanda zihniyettir. O zihniyet, meseleler ne denli çetin, vatan ve millet ne kadar zorda olursa olsun çözümün ancak millî iradeye dayanarak bulunabileceğidir.  Dolayısıyla, vatanın, milletin ve devletin iyiliğini gözettikleri iddiasıyla millî iradeye müdahale edilebileceğini düşünenler, bu türden müdahaleleri onaylayanlar veya müdahale imasında bulunanlar, sadece demokrasinin işleyen kurallarıyla değil, Cumhuriyetin kurucu ruhuyla da temelden çelişmektedirler.

ÖNÜMÜZDEKİ YILLAR GELENEĞE DEVAM EDECEĞİZ: TBMM’nin açıldığı 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik bayramı olarak kutlanmasının yanı sıra dünyadaki ilk ve tek çocuk bayramı olması da milletimiz için iftihar vesilesidir. Savaş zamanında bayram olup olmaması uzun uzun tartışılmış ve nihayetinde halkın manevi birliğini ve moral değerlerini yükseltmek amacıyla bayram ilan edilmiştir. İlk olarak 1921’de çıkarılan bir kanunla ‘Hakimiyeti Milliye Bayramı’ olarak kutlanmış, 1922’deki kutlamalara çocuklar da dahil edilmiştir. 1923 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin bugünkü adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu’nun katkılarıyla savaş yetimleri ve öksüzleri için yardım toplanmaya başlanmıştır. 23 Nisan 1926'da Hâkimiyeti Milliye Gazetesi’nde ‘23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür’ başlıklı bir yazı kaleme alınınca çocuklar 23 Nisan’la bütünleşmiştir. 23 Nisan 1927'deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk himayesinde gerçekleştirilmiştir. 1929’da ise “Çocuk Haftası” olarak kutlamalar genişletilmiştir. 1933'te Gazi Mustafa Kemal ile başlayan çocukları makama kabul etme geleneği, bugün de çocukların kısa süreliğine devlet kurumlarının başındaki zevatın yerine geçmesi şeklinde hâlen devam etmektedir.  Geçtiğimiz yıl ve bu yıl pandemi nedeniyle maalesef bu geleneği uygulayamasak da inşallah önümüzdeki yıllar da devam edeceğiz. 23 Nisan’ın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kabulü; devlet olarak, millet olarak çocuklara verdiğimiz kıymetin bir tezahürüdür. Bugünün çocukları, yarınlarımızın geleceği olarak bizi yönetecek ve elden ele bu meşaleyi devredecek en önemli hazinemizdir. Bugün bizler dualarla, gözyaşları içerisinde açılan Meclisimizin bir asrı tamamlamasına şahitlik ediyoruz. İnşallah Meclisimizin açılışının, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın daha nice yüzyılları yine bu binada ilk günkü coşkusu, umudu ve sevinciyle kutlanacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle milletimizin ve hassaten geleceğimizin teminatı olan sevgili çocuklarımızın Bayramı’nı tekrar kutluyorum. Mübarek Ramazan ayının dünyamıza esenlik ve sağlık getirmesini Cenabı Hak’tan niyaz ediyorum. Meclisimizin ilk Reisi Gazi Mustafa Kemal’i ve mücadele arkadaşlarını, kurucu ve kurtarıcı meclisin bütün vekillerini ve çalışanlarını, kahraman gazilerimizi ve vatanımızı canlarıyla yeşerten şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.

Konuşmasının ardından Şentop, Meclis Özel Defteri'ni imzaladı. Şentop, 100 yıl önce Meclis'e asılmış olan ve halen camekanda sergilenen Türk Bayrağı önünde fotoğraf çektirdi.

 


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler