Timsahın Gözleri
Timsahın Gözleri
Rivayet odur ki sonuçları hesap edilemeyecek kadar önemli bir kararın arifesinde olan Büyük İskender, gelecek hakkında kati kararlar sunan bir kadının varlığını haber alır ve onu huzuruna getirtir. Kadına bu işi nasıl yaptığını sorar. Kadın, büyük bir ateş yaktığını ve çıkan dumandan, kitap okur gibi, geleceği okuduğunu anlatır. Ancak, bu işin bir püf noktası vardır. O da dumana dikkatle bakarken, her ne olursa olsun, timsahın sol gözünü hiçbir şekilde düşünmemektir. Sağ gözü düşünülebilir, ancak sol gözü asla düşünmemek lüzumu söz konusudur. Bu işin kuralı budur. Bu durum karşısında İskender, geleceği öğrenmekten hemen vazgeçer ve kadını gönderir. Çünkü düşüncelere konulması muhtemel ipotek veya yasaklar, arzu edilen maksat ve hedefe ulaşılmasına engel olabilir.
Neden timsahın sağ gözü düşünülüyor da sol gözün düşünülmesine engel olunuyor?
Tek yanlı bir şartlanma içine girmeniz isteniyor olabilir. Diğer yandan, sizi bir şeyi düşünmekten kaçınmaya zorladıklarında; o her ne ise, ondan başkasını düşünemez hale de gelebilirsiniz. Düşünülmesi istenmeyen timsahın sol gözü, bir süre sonra aklınızdan hiç çıkmayabilir.
İskender ve timsahın gözleri hikayesi, neden aklıma gelmiş olabilir ki?
Deniz Kuvvetlerimizin yüzer, dalar ve uçar unsurları ile karargâh ve kıyı birlikleri, 15 Temmuz hain kalkışması sonrasında yeniden bir toparlanma dönemine girdi. Bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılıp atlatılamayacağı, bazı çevrelerce çok merak ediliyordu. Bunu en iyi anlamanın ve anlatmanın yolu, birliklerin harekata hazırlık seviyelerinin görülebileceği eğitim ve tatbikatları gözlemlemektir. Nitekim, öyle de oldu. Geçen yıl yapılan Mavi Vatan ve Deniz Kurdu Tatbikatlarında gösterilen başarılar, karşımızdaki güç odaklarının da epey ilgisini çekti.
Bu yıl ise daha aktif geçmeye başladı. Libya açıklarında bir deniz görev grubunun bulundurulması, Doğu Akdeniz’de eğitim ve atış faaliyetlerinin devam etmesi ve sondaj gemilerine yapılan refakat ile ittifak görevleri, layıkıyla yapılan faaliyetler olarak açık kaynaklara yansımıştır.
Bu durum, mevcut uygulamaların devamında bir sorunun yaşanmadığını gösteriyor. Üstelik yıkıcı faaliyet örgütünün neden olduğu bazı personel zafiyetlerine rağmen, büyük gayretlerle durumun muhafazasının sağlanabildiği anlaşılıyor.
Bütün bu faaliyetler devam ederken; şimdi herkes için yeni bir bela söz konusu. Korona virüsü salgını! Toparlanma süreci ve sonrasını yakinen takip eden çevreler; bu defa, donanmamızın bu virüs salgınından ne kadar etkilenip etkilenmediğini merak etmeye başladılar.
Örneğin Yunan açık kaynaklarını incelerseniz, komşu uzmanların; dünyadaki bu pandemi şartlarına rağmen, nasıl oluyor da Türk donanması izolasyonla birlikte yüksek tempolu bir hareketliliği sağlıyor sorusuna cevap aradıklarını görürsünüz. Üstelik, ülkemizin Libya ile yaptığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakatla birlikte, yeni tezler ve ön alma girişimleri de söz konusu. Karşı tarafın diğer bir yaklaşım tarzı da sahadaki gücün arkasındaki temel felsefi ve kolektif bir denizci aklının sorgulanmasına ve hatta bu aklın içinde sorumlu gördükleri kişilerin açıktan hedefe konulmasına kadar gidebiliyor. Diğer yandan yıkıcı faaliyet örgütünün bilindik militanlarının; sosyal medya üzerinden, korona izolasyonu ve yüksek temponun hilafına yönelik tezviratlarını içeren sahte paylaşımlarına da rastlayabilirsiniz.
Gemilerimizin ekseriyetinin denizde bulunması; personelin salgına karşı sağlanan izolasyonunun ve olağan eğitim faaliyetlerinin birlikte sürdürüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu, kendi şartları açısından kıyı birlikleri için de geçerli bir husus. Bu yoğun faaliyetlerin, hastalık şüphelisi ve/veya tanı konulmuş kişilerce yürütülemeyeceği ortadadır. O takdirde bu gemiler, farklı süre ve zaman aralıklarında denizde olduklarına göre, bağlama yerlerine geldiklerinde de izolasyonun devam ettiği sonucu çıkarılabilir. Görev, izolasyon ve sosyal yaşam arasındaki dengenin, açık kaynaklara yansıyan bilgiler kapsamında, şimdiye kadar sorunsuz ya da olası bir kısım sıkıntılarla da olsa sağlandığını düşünebiliriz. Dünyanın kırıldığı bir noktada, bu salgının kuruma hiç etki etmemiş olduğunu söylemek; elbette, çok iddialı ve iyimser sayılabilir. Ancak aksi bir durum olsa bile bu etkileme miktarının, gemilerin harekata hazırlık seviyelerini düşürmemiş olması gerekir ki denizdeki bu tempo sağlanabilsin. Her ne pahasına olursa olsun korunma tedbirlerinin çok sıkı uygulanmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
Görev, izolasyon ve sosyal yaşam dengesinin, böyle riskli dönemlerde, yönetilebilmesi; bir akrobatın, iki yüksek direk arasında kurulu olan bir ipteki yürüyüşüne benzetilebilir.
Her biri ayrı uzmanlık gerektiren bu ana başlıklar arasındaki dengenin bozulabilmesi için, örneğin, FETÖ kaçkınlarının; bilgi harbinin, istismarı önceleyen bayatlamış metotlarına sarıldıklarını görüyoruz. Ama nafile!
Sığındıkları ülkelerin bile korona sonrası dönemde, onlar için yapabilecekleri bir şeyin kalmadığını düşünüyorum. İskender’e timsahın sol gözünü unutturmaya çalışan medyum numarasını, kumpas davalarında başarıyla uygulamışlardı. Ancak bu defa hiçbir işe yaramayacaktır. Koronoya çare arayan dünya, beklenen yeni düzende; hakikate aykırı, sahte olan her bir sözde hakikat kuramının arka planını sorgulayacaktır diye düşünüyorum.
Diğer yandan, Doğu Akdeniz’de mücadele verdiğimiz ülkelerin bir kısmı, korona nedeniyle, kendi başlarının çarelerine bakmaya yöneldikleri için temel öncelikleri değişmeye başlamış görünüyor. Mesele insani olduğu için, bu anlamda bu ülkelerin bölgemizdeki donanma faaliyetlerine yönelik olarak; herhangi bir tahkire yol açabilecek ya da algılatabilecek bir şeyler söylemeyi doğru bulmuyorum. Önceki yazılarımda, buna benzer konuları ele almıştım.
Ancak Yunanistan ve GKRY’ye özel bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü kendilerini yüzüstü bırakılmış hissediyorlar. O nedenle medyalarında, sabah akşam Türk donanmasının faaliyetlerini içeren haberleri veriyorlar.
Yunanistan’ın ülkemize karşı uygulamaya çalıştığı savunma ve güvenlik politikalarının, işgal edilmiş 18 ada meselesini saklı tutarak, büyük bir kısmının çöktüğünü düşünüyorum. ABD’nin desteğiyle sürdürmeye çalıştıkları Yunanistan, İsrail ve GKRY iş birliğinin beklendiği kadar büyük bir sonuç getirmediği, İtalya’nın East-Med projesini imzalamaktan kaçındığı, AB’nin bölgeye gemi toplayamadığı ve Fransa’dan bir şey beklenemeyeceği gibi hususlar, Yunan açık kaynaklarına yansımış bulunmaktadır.
Aslına bakılırsa, bunları idrak etmeleri için korona gibi bir musibetle karşılaşmalarına hiç gerek yoktu. Temeli ve gerçekliği olmayan uluslararası birlikteliklerin, bir sonuç getirmeyeceği zaten belliydi. Bu örnekte de İskender’e timsahın sürekli sağ gözünü düşündürtmeye çalışan medyum numarasının tutmadığı görülmüştür. Dünya değişiyor ve bilinen ezberler sorgulanıyor. Sol gözde saklanmaya çalışılan dost ve komşu ülke Türkiye gerçeğinin kabul edilmesi, her iki tarafın da çıkarına olacaktır.
Kaynaklar:
Eco, Umberto, Carriere, J., C., ‘‘Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın’’, sayfa 25, 112, Can Sanat Yayınları, 6.Basım, 2017, İstanbul.
Nedos, Vassilis, ‘‘Athens vigilant as Turkey exerts soft power in region’’, Ekathimerini, 16 Nisan 2020, https://www.ekathimerini.com/251612/article/ekathimerini/news/athens-vigilant-as-turkey-exerts-soft-power-in-region (16 Nisan 2020)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.