Yıldıray ONUKAR
Tolkienin Cüceleri ve Pamuk Prenses
Hobbit romanı ile tanıştı gençler onlarla. Dağı taşı altın için kazan cüceler. Eski kuşaklar ise biraz daha farklı biliyorlar onları: Baltalar ile ormana, fenerler ile madene giden 7 sevimli küçük adam.
Eskiden normaldi yüzü gözü kapkara yer altında çalışan insanlar, hiç düşünmezdik tehlikeli, sağlıksız ve yoksul yaşamlarını. Oysa Germinal romanında Emile Zola onların dramını, aşklarını, açlıkla savaşını dile getirmişti.
Konumuz ne cüceler nede madenciler. Konumuz aynanın değişen, çağlar ile dönüşen anlamı ve bakmaya çekindiğimiz arka yüzü.
Günümüzde bir sıcak somun ekmeğinin kokusu nasıl yitti gittiyse hayatımızdan, bitmez tükenmez sandığımız doğa da küçüle küçüle öyle gidiyor. Kalan bir avuç yere tıkışıp nefes almaya çalışıyoruz. Dere, koruluk, bakir kumsal, ışıksız gökyüzü... Hemen hepsi tükendi. O cücelerin yerini ise demir canavarlar aldı.
UltraHD ekranlarda, sanal makyajlar ile izliyoruz canım doğayı, gerçek olmayan, artık varolmayan doğayı, canlıları, kayaları.
Ve bunun baş sorumlularından biri umarsızca dağı taşı yok eden açık madencilik.
Yüzlerce yılda oluşan toprağı söküp atıyor. Oysa toprak canlıdır.
Toprakta yaşayan canlılar yok oluyor.
Üzerinde yaşam kalmayan toprak akıp gidiyor.
Üzerinde yaşam kalmayan toprak toza dönüşüyor, uçup ağaçlara, çiçeklere, meyvelere konuyor. Konduğu bitkiler - ağaçlar kısırlaşıyor, meyve vermiyor. Meyve ile karnını doyuran canlılar, evine ekmek götüren köylüler aç kalıyor.
Maden hep aç, doymuyor
daha daha daha çok kazıyor. Yutuyor doğayı parça parça.
Ve biz o sevimli madenci cücelerin orklarla mücadelesini izliyoruz sinemada. Pamuk prensesin ırzına geçilirken.
Yıldıray Onukar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.