TOM
Çidem Ayözger Ergüvenç yazdı: TOM
Sıra ne zaman bana gelecek diye bekliyordum, sonunda nasıl olduysa bana da söz hakkı verildi de içimi nihayet dökebileceğim; ama yalanım yok, herkesin görüşleri alındıktan sonra en sonlara kalmam mağrur ruhumu zedeledi. Sakın Jerry’yi kıskandım sanmayın, biz onunla hısım olamadık ama her zaman hasım da değilizdir. Mutlak zaman, zaman işbirliği bile yaptığımıza tanık olmuşsunuzdur.
Ne var ki gerçek yaşamda bizim öykümüzdeki gibi böyle fantastik şeylere rastlanmaz. Bakmayın bir lokmada yalamadan yuttuğum Jerry’lere benden önce söz hakkı verilmesine. O, benim gücümle yarışmayı düşleyemez bile.
Biz Tom’lar mantıklı ve sezgisi yüksek canlılarız ayrıca akılcı bir duyarlılığa sahibiz. Uykuyu biraz severiz doğrusu, bizim en uykucu memeliler olduğumuz söylenir ama bence abartı; aslında günde hemen, hemen on altı saat kadar uyuruz yalnızca.
Jerry’ler için kuyruğunun girdiği yerden girer derler, bu da bir şey mi, biz koca bedenimizle kafamızın girdiği her yerden geçebiliriz; kemik yapımız buna göre ayarlanmış.
Karanlıkta çok iyi gördüğümüzü biliyor muydunuz? Ama ne yazık ki renk körüyüz; bir başka şanssızlığımız tatlıları sevmeyişimiz, acaba kendimizi biraz zorlasak pasta, çikolata falan yemenin tadına varabilir miyiz? O zaman anlarız neler kaçırdığımızı…
Öyle insanlar gibi bir ömür boyu uğraşmayız çocuklarımızı adam etmek için, biz yavrularımızı üç ayda eğitiriz çünkü hem biz iyi anneleriz hem de çocuklarımız çok akıllıdır.
Temizliğimize diyecek yoktur, en titiz evcil hayvanlar biziz. Kendimizi yalayarak temizleniriz, böylece hem üstümüzdeki hiçbir şey ziyan olmaz hem de sabun, deterjan gibi fuzuli masraflarımız olmaz. Böyle söylüyorum diye sakın pinti olduğumuzu düşünmeyin. Bu hayat pahalılığında boşa para harcamıyoruz o kadar. Zavallı insanlara çok acıyorum üç kuruş on para ile geçinmeye çalışıyorlar, bu kadarcık parayla hem yiyip içecekler, hem üstlerini başlarını temiz tutacaklar hem de ailelerine bakacaklar; ne hallerinden anlayan var ne dertlerine deva olan!
Tarihimiz çok eskilere dayanır, ilk atamız M.Ö. 3 600de doğmuş, düşünün!
Evlerinde bizleri konuk edenlerin sayemizde ne çok hastalığa karşı korunduğunu yazmak apayrı bir yazı konusunu oluşturur. Tabii sahiplerimiz diyemeyeceğim, çünkü onlar evlerini onurlandırdığımız sıradan insanlardır. Biz istemeden bizleri kucaklarına alırlarsa, özel alanlarımıza girerlerse biz de onları acımasızca cezalandırıp tırmalarız. Ne yapalım biz onları mutlu ederken onlar bizi rahatsız etmeye haklarının olmadığını bilmeliler. Biz evcil kedilerin maalesef önüne geçemediğimiz kötü bir alışkanlığımız vardır; koltukları tırmalar, kumaşlarını tiftik, tiftik yaparız. Sehpaların üstünde dolaşmayı pek severiz, ne acı ki bazen istemeden bir biblo ya da abajuru devirip kırdığımız da olur. Bizlere bakmakla yükümlü olan ev sakinlerinin ise (onlar yalnızca ev sakinleri, o evin asıl sahibi bizleriz) yakınmaya hakları yoktur. Kendileri, gülü seven dikenine katlanır demezler mi her dakika?
O kadar çok çeşidimiz vardır ki anlatamam. Örneğin Van Kedilerinin genellikle iki gözleri farklı renktedir. Bir de bizlerin aksine yüzmeyi pek severler. Tekirler sokak kedileridir ve melezdirler, yani soyları sopları belli değildir; ben ve diğer Tom’lar gibi soylu sayılmazlar. İran kedileri pek uysaldır ama ciddi bir estetik operasyonuna gereksinimleri vardır çünkü yüzleri çok basıktır ve bu durum onlara hiç yakışmaz. Ankara kedileri ise dünya çapında ünlüdür ama sağırdır garibanlar.
Her şeye karşın, evde yaşayanlarımız ne kadar lüks içinde şımartılıyorlarsa da Tekirleri kıskanırlar çünkü onların Tekirler gibi özgürce yaşayacakları bir cinsel yaşamları yoktur, hem de acımasızca ameliyat edilerek bu hale getirirler. Özellikle Mart ayına bayılan Tekirleri ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar. Bu arada Tekirler de şuh kahkahalar içinde yaşamın tadını çıkarırlarken bilmeden ev Jerry’lerini fazlasıyla sinir ederler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.