Topkapı Sarayı’nda bir casusluk öyküsü

Topkapı Sarayı’nda bir casusluk öyküsü

Casusluk romanları yazarı Eric Ambler’in İstanbul’da geçen suç romanı ‘Gün Işığı’ bir solukta, keyifle okunan kitaplardan. En önemli özelliğiyse hikâyeyi ana kahraman üzerinden değil aslında bir yan kahraman olabilecek birinin perspektifinden anlatması...

Eric Ambler, casusluk romanlarına yeni bir gerçekçi bakış getiren bir yazar olarak tanınır. Ödüller almış, ustalar ustası sayılmış; Graham Greene, John le Carré, Frederick Forsyth gibi yazarların esin kaynağı olmuş. Ambler’in kendisinden önceki casus romanları yazarlarından farkı kahramanlarının profesyonel casuslar, polisler veya karşı istihbarat ajanları değil amatörler, suçlular, sıradan kişiler olmasıdır. Tehlikeyle karşılaştığında şaşıran, panikleyen bu beceriksiz antikahramanlar, yine de sonunda kendilerinden çok daha deneyimli rakiplerini geride bırakmayı, profesyonelleri şaşırtmayı başarır. Kahramanlarının bir özelliği de vatansız ve sürgün olmaları. Anavatanlarından sürgün edilmiş veya sürgün edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan ve herhangi bir ülkede ikamet izni olmayan karakterler.
Eric Ambler’in en iyi bilinen eserleri; ikisi de sinemaya uyarlanan, ‘Dimitrios’un Maskesi’ ve ‘Topkapı’ adıyla izlediğimiz ‘Gün Işığı’dır. Yapı Kredi Yayınları’nın yeni basımlarını yaptığı iki roman da Türkiye ile ilgili. ‘Dimitrios’un Maskesi’ İzmir’de başlıyor. ‘Gün Işığı’ ise İstanbul’da geçen bir casus ve suç romanı.
‘Gün Işığı’nın kahramanı Arthur Abdel Simpson, Ambler’in romanlarının kahramanlarının genel özelliklerinin hepsine sahip. Tam bir antikahraman. Mısır kökenli bir İngiliz olarak Yunanistan’da yaşıyor. Görünüşte taksi şoförlüğü yapıyor ama hayatını küçük dolandırıcılıklar ve hırsızlıklar yaparak geçiriyor. Hedefi de ülkeye yeni gelen turistler.
Simpson, Harper’ı Atina Havaalanı’nda görüyor. Kendisine hem rehberlik hem şoförlük yapmak teklifiyle yaklaşıyor. Niyeti bir punduna getirip Harper’ın cüzdanında gördüğü çok sayıdaki seyahat çekinden bir bölümünü çalmak.
Seyahat çeklerini çalarken Harper’a yakalanıyor. Elinden suçu işlediğine dair bir yazı alan Harper, bir limuzini Türkiye sınırından geçirip İstanbul’a götürürse, onu polise teslim etmemeyi teklif ediyor. Simpson arabaya gizlenmiş kanuna aykırı şeyler olduğuna emin olsa da çaresiz bu şantaja boyun eğiyor.
Kuşkularında haklı olduğunu da süresi geçmiş pasaportla sınırda Türk polisine yakalandığında anlıyor. Uluslararası bir suç şebekesinin ağına düşmüştür. Türk polisi ona çift taraflı ajanlık yapmasını teklif ediyor. Türk hapishanelerinin kötü şöhretini bilen Simpson da çaresiz bu teklifi kabul ediyor.
27 Mayıs 1960 darbesi ertesidir ve Türk istihbaratı bir karşı darbe girişiminden kuşkulanmaktadır. Simpson’ı arabayla yollayan çetenin de bu darbe planının uluslararası ayağı olduğunu düşünmektedir. Oysa Harper ve arkadaşlarının Topkapı Sarayı’na yönelik çok daha cüretkâr bir planları vardır. Simpson çift taraflı ajanlık rolünde başarılı olur. Çeteye kendini şoför olarak kabul ettirir ve Harper ve arkadaşlarının İstanbul’daki faaliyetlerini Türk istihbaratına rapor etmeye başlar.
‘En iyi polisiye roman’ olarak Edgar Ödülü’nü kazanan ‘Gün Işığı’, Türk yayıncılarının hemen ilgisini çekmiş ve o zamanlar pek görülmeyen bir hızla çevrilmiş. Kitap olarak yayımlanmakla kalmamış, Sezgin Burak’ın çizgileriyle Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiş. Romana pek sadık kalmayan sinema uyarlaması da büyük ilgi görmüş, Oscar’lar kazanmış.
Bir Türk okuru olarak romanın İstanbul’da geçmesi kuşkusuz ilgimizi çekmesi için yeterli ama ‘Gün Işığı’nın çok daha başka ve önemli özellikleri de var. En önemli özellik ana kahraman üzerinden, yani eylemi gerçekleştiren ya da onları yakalamaya çalışanların bakış açısından değil aslında bir yan kahraman olabilecek birinin perspektifinden anlatması. Simpson kolayca sevilemeyecek bir kahraman olması bir yana, üzerine aldığı görevin üstesinden gelemeyecek kadar beceriksiz ve dikkati dağınık biri. Casusluk mu yoksa uluslararası bir soygunculuk mu olduğu belli olmayan olayı takip edip suçluların yakalanmasını sağlaması pek olası görülmüyor. Aslında kaybetmeye mahkûm. Eric Ambler, kara mizahı ve metnin satır aralarında siyasi eleştiriyi ihmal etmeden sade bir anlatımla, gerilimi gittikçe artırarak okuru kahramanla özdeşleştirmeyi başarıyor. Simpson hapis edilme korkusuyla panikleyip kafasını çalıştırmaya başlayınca tüm olumsuz niteliklerine rağmen görevini başarıyor. ‘Gün Işığı’ bir solukta, keyifle okunan kitaplardan.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler