Trump'ın Geri İstediği Panama Kanalı Nasıl ABD'nin Kontrolüne Geçmişti?
31 Aralık 1999'da ABD bayrağı indi, Panama bayrağı çekildi ve ilk kez Kanal Bölgesi'nin sembolü olarak dalgalandı. Panamalılar kutlama yaptı.
31 Aralık 1999'da ABD bayrağı indi, Panama bayrağı çekildi ve ilk kez Kanal Bölgesi'nin sembolü olarak dalgalandı. Panamalılar kutlama yaptı.
Bu sahne, protestolar, gerilimler ve ölümlerle tanımlanan bir dönemin sonu anlamına geliyordu.
Kanalın birkaç yıl işletmeciliğini yaban Alberto Aleman BBC'ye yaptığı açıklamada "Panama halkının reaksiyonunu görmek etkileyiciydi" diyor.
25 yıl sonra okyanuslararası güzergahın egemenliği, ABD'de göreve başlayacak Başkan Donald Trump'ın tartışmalı sözleriyle yeniden gündeme geldi.
Trump geçtiğimiz günlerde ABD gemilerinin kanalı kullanmak için ödediği para için "Kazıklanıyoruz" dedi.
Trump bu durum değişmezse "Panama Kanalı'nın tamamen, çabucak ve soru sorulmadan ABD'ye devrini talep edeceklerini" söyledi.
Panama Devlet Başkanı Raúl Mulino ise sosyal medyadan gösterdiği tepkide "Kanalın her bir santimetrekaresi Panama'ya ait olmaya devam edecek" dedi.
Peki, nasıl bu noktaya gelindi?
Bir iç savaş ve fırsat
Büyük Okyanus'u Atlantik Okyanusu'na bağlayan bir kanal inşa etmek 16. yüzyıldan bu yana Avrupalı yerleşimcilerin gündemindeydi.
O zamanlar güney denizlerine tek erişim, Şili'nin güneyindeki Macellan Boğazı üzerindendi ve bu da Ümit Burnu'nun tehlikeli sularıyla yüzleşip, büyük mesafeler kat etmek anlamına geliyordu.
O zamanlar Kolombiya toprağı olan Panama'dan geçiş ilk olarak 19. yüzyılda denendi. Bogota kanalın inşa hakkını, Mısır'da Süveyş Kanalını inşa eden Fransız mühendis Ferdinand de Lesepps'e verdi.
Ancak bir çoğu Afrikalı köle olan işçilerin hastalıklardan etkilenmesi, nem ve sürekli yağan yağmur, projeyi iflas ettirdi. ABD'nin bu deniz güzergahına ilgisi de işte bu dönem artmaya başladı.
O zamanlar Kolombiya binlerce kişinin ölümüne yol açan bir iç savaştan çıkıyordu. Siyasal gerilim çok yüksekti ve bu durum da nihayetinde Panama'nın bağımsızlığıyla sonuçlandı.
ABD o zamanlar Porto Riko ve Küba'nın kontrolünü ele geçirmiş olan bölgenin yükselen gücüydü ve Kolombiya'daki iç karışıklığı büyük bir fırsata dönüştürdüler. ABD kanal yapımı hakkını almak için 40 milyon dolar ödeme yapmayı önerdi.
Bu da, ABD ve Kolombiya arasındaki kanal inşaatı haklarını belirleyen Herran-Hay Anlaşması'nın temelini oluşturdu.
Karmaşık bir müzakere süreciydi ve 5 Ağustos 1903'te Kolombiya hükümeti, ülkenin egemenliğini ihlal ettiğini öne sürerek teklifi reddetti.
Bu süreçte hala Kolombiya'nın bir parçası olan Panama ise ABD'nin desteğiyle Bogota'nın anlaşmayı reddetmesine karşı çıktı. ABD ise Kolombiya karşılık verirse, askeri müdahalede bulunacağını söyledi ve 3 Kasım 1903'te Panama bağımsızlığını ilan etti.
Panamalı tarihçi Marixa Lasso, ABD'nin Panama'daki huzursuzluğu "Kolombiya'nın müdadalesi olmadan istediği anlaşmayı elde etmek için mükemmel bir fırsat olarak gördüğünü" söylüyor.
Bölünmüş bir ülke ve gerilimin başlangıcı
Panama'nın bağımsızlığından sonra iki ülke Hay-Bunau-Varilla Anlaşmasını imzaladı. Anlaşma Panama'nın bağımsızlığını garanti altına alırken, ABD'ye kanalda ve Kanal Bölgesi denilen ve stratejik su yolunun her iki tarafındaki sekizer kilometrelik alanda ABD'ye daimi kontrol veriyordu. Anlaşmaya göre Panama bunun için 10 milyon dolar tazminat alacaktı.
1913'te inşaat tamamlandığında, buharlı Ancon gemisi kanalı geçen ilk gemi oldu ve kanalın açılışını dünyaya ilan etti.
Ancak kısa süre sonra gerilimler başladı. Ülke fiziksel olarak ikiye bölünmüştü. Binlerce Amerikalı aileleriyle birlikte Kanal Bölgesi'nde yaşar ve çalışırken kendi yasalarını kullandı.
Kanal Bölgesi sakinlerinin Panama halkıyla herhangi bir teması yoktu ve Panamalılar da bölgeye özel izin olmadan giremiyordu.
Panamalıların öfkesi büyüdü ve ABD varlığının bitmesi ve Panama Kanalı'nın geri verilmesini isteyen eylemler yaptılar.
1958'de bir grup üniversite öğrencisi tarafından Egemenlik Operasyonu başladı ve resmen ABD toprağı olan yerlere 75 Panama bayrağı diktiler.
Öğrenci eylemlerinin liderlerinden Ricardo Rios Torres 2019'da BBC Mundo'ya yaptığı açıklamada "Bize buraya Panamalıların giremeyeceğini söylediler. O gün biz de artık korkmadığımızı söyledik ve sömürge varlığının sürekli devam etmesine son verecek yeni bir anlaşma istedik" demişti.
Kanalın geri alınmasında önemli olaylardan biri de 1959'daki Vatansever Yürüyüş oldu. Panamalılar bayraklarını taşıyarak Kanal Bölgesine girmeye davet edildi.
Yürüyüş barışçıl başladı ama eylemcilerin bölgeye girmesi engellenince Panamalılar ve polis arasında çatışma çıktı ve onlarca kişi yaralandı.
Her iki olay da daha sonra Panama'da popüler olan "Bayrak eken egemenlik biçer" sözüne ilham verdi.
Şehitler Günü
Bu olaylar, izleyen yıllarda daha çok protesto eylemini tetikledi.
Müzakereler sonucu 1962'de Panama Devlet Başkanı Chiari ve ABD Başkanı John F Kennedy arasında her iki ülkenin bayraklarının Kanal Bölgesi'nde dalgalanmasını öngören bir anlaşma yapıldı.
Ancak anlaşmanın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 1964 tarihi geldiğinde, Kanal Bölgesi'nde yaşayanlar valinin emrini görmezden geldi ve Panama bayrağını çekmeyi reddetti.
9 Ocak'ta Panama Ulusal Enstitüsü'nden onlarca öğrenci okul bayraklarını taşıyarak Kanal Bölgesi'ne gittiler ve bayrağın Bilboa Lisesi'nde çekilmesini talep ettiler.
Ancak ABD polisi öğrencileri durdurdu ve 20'den fazla protestocunun ölümüne, yüzlercesinin de yaralanmasına yol açan çatışmalar çıktı. Daha sonra bu gün Şehitler Günü diye anılmaya başlandı.
Dönemin Panama lideri Roberto Chiari, iki ülke arasında yeni bir anlaşma imzalanana dek Washington ile ilişkileri keserek yanıt verdi.
Birçok uzmana göre, Panama Kanalı'nın 35 yıldan uzun süre sonra yine Panamalılara verilmesini sağlayan başlıca olayın bu olduğunu söylüyor.
Torrijos-Carter Anlaşması
O karanlık Ocak ayından sonra, 3 Nisan 1964'te ABD ve Panama arasındaki görüşmelr başladı.
Her iki ülke de görüşmeler için özel büyükelçiler atadı.
Ancak, Başkan Richard Nixon döneminde Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve Panama Dışişleri Bakanı Juan Antonio Tack arasında bir ortak deklarasyon imzalanması 10 yıl daha sürdü. Bu deklerasyon, Panama Kanalı'nda her iki taraf için de kabul edilebilir bir nihai bir anlaşma için net bir çerçeve sundu.
Bu nihai anlaşmanın temelinde, ABD'ye Panama Kanalı'nda haklar ve Panama'nın bazı kesimlerinde yetkiler veren Han-Bunau-Varilla Anlaşması'nın kaldırılması yatıyordu.
ABD Başkanı Jimmy Carter ve Panama lideri Omar Torrijos'un 7 Eylül 1977'de resmen imzaladığı anaşmanın temelinde bu yatıyordu.
Kanal Bölgesi'nde egemenliğin Panama'ya ait olduğunu ve Panama yasalarına tabi bulunduğunu kabul ettiler ve kanalın 31 Aralık 1999'da devri üzerinde uzlaştılar.
Carter, kanalı Panamalılara geri vererek Amerikalıların "büyük ve güçlü bir ülke olarak, egemen, gururlu ama küçük bir ulusla adil ve onurlu bir anlaşma yapabileceğini gösterdiğini" söyledi.
Geri dönüş
Bir geçiş döneminin ardından, yüzyılın değişmesinden günler önce dünya genelinden yetkililer, resmi devir teslim törenine katılmak için Panama'ya gitti. Carter'ın kendisi de oradaydı.
Panama City'nin farklı noktalarına geri sayan saatler bulunan dev ekranlar konuldu.
Dönemin Panama Devlet Başkanı Mireya Morosco Kanal Yönetim Binasına Panama bayrağını çekti ve devir teslim resmen yapıldı.
Morosco "Panama Kanalı Panamalılara aittir. Panama nihayet tam anlamıyla egemen bir devlet oldu" demişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.