Türk-Yunan politikalarında saklananlardan bıktık artık!

Selanik Üniversitesinde görev yapan adını hatırlamadığım Tarih Fakültesinde çalışmalarda bulunan Hoca, Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan’ın hala Osmanlı İmparatorluğundaki gibi birlikte olduklarını ve aralarındaki çekişmelerin görünüşte gösterildiği gibi devam ettiğini söyler. Hocanın analizi 1981 yılında yurt dışında başladığım Muhabirlik yıllarımda her zaman aklımın bir tarafında saklı kaldı. 12 Eylül olmuş, TBMM kapatılmış, devlet yeniden oluşturulması çerçevesinde Gazetecilik o kadar da kolay değildi. Strasburg, Londra, Cezayir, Atina, Bonn ve en uzun  kaldığım Brüksel. Ulusu Hükümetinden başlayın, bu günlere dek. Kolay değil. Yunanistan, her kez gittiğim Atina’yı ve özellikle Plaka meydanında Ege denizine bakmak beni başka duygulara götürürdü. Bu günlerde Yunanistan Dışişleri Bakanı ile Türk meslektaşının birlikte yaptıkları ortak Basın Toplantısında izlediğim kapışma (!) bana hep eski senaryonun bir başka perdesi gibime geldi. Nerden çıkarıyorsunuz diyeceksiniz. Evet, uydurmayın diyebilirsiniz. Ancak, her bilgi almak için kompüterinizin bilgi haznesinde yazılı olmayan gerçeklerden haberdar olamazsanız. Bundan dolayı çok haklısınız. İşte o bilgilerin yer almayan az önce Selanikli Tarih Hocasının iki ülkenin hala birlikte ve uyum içinde yaşadıklarındaki gizli geçmişi araştırırsanız haklı olduğunu sizde göreceksiniz. Bu tür bilgileri veren Dışişleri Bakanı olmuş bir Büyükelçimiz, rahmetle andığım Gazeteci ustam Ahmet Uran Baran adı verilmesine rağmen Atatürk’ün tüm dünyaya ilan ettiği Türkiye Cumhuriyetinin yeni çıkardığı yasalara konmuş ülkemizin topraklarının eski Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan farklı dinlere bağlı olsalar bile ellerindeki Osmanlı belgelerini göstererek gittikleri tüm Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliklere ya da Başkonsolosluklara müracaat edilmesi halinde
talepleri doğrultusunda Türk Vatandaşı olurlar diyen kanun maddeleri yer almaktadır. Biliyor muydunuz? Peki bu kanun maddeleri kimlere yaradı derseniz, Budapeşte’den başlayarak Mekke ve Medine’ye kadar Kudüs’ten Cezayir’e kadar tüm Osmanlı kulları bu yasadan faydalanarak Türk Vatandaşı olmuşlardır. Atina’da kısa bir süreliğine Milliyet Gazetesinin Muhabirliğini yapmıştım. Türk Büyükelçi Nazmi Akıman Amcazadem olduğu için bir süre konutta kaldım. Ve Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu ile bir röportaj bile yapıştım. 1983 yılına geri dönelim. Rahmetli Turgut Özal Başbakandı. Gazeteci heyetinde bende GÜNEŞ Gazetesinin Fransa Muhabiriydim. Papandreu,
Turgut Bey ile İsviçre’nin lüks tatil köyü Davos’ta dünyanın en ünlü iş adamlarının karşısında iktidar olarak nasıl bir ekonomiyi idare edeceklerini anlatıp emir olarak kabul gören işverenlerin önem verdiği konularda titizlikle davranmaya kararların aldığı bir yerdi. Turgut Bey ise işadamlarına bizlerin hem Roma İmparatorluğunun hem de
Osmanlı İmparatorluğunun bu günlere yansıyan bir Cumhuriyet olduğunu söylerdi. 20’li yaşlardaydım, yerlere yatardım. Ama yıllar geçtikten sonra içinde bulunduğumuz topraklarımızın esasında Büyük İskender’den,
Romalılardan, Hz. Musa-Hz. İsa- Hz. Muhammed’in yaşadığı toprakları idare etmiş İmparatorluklarımızın mirasını taşıyan bir Cumhuriyettik. Bunun anlamını ve değerini anlamak benim en azından 30 seneme mal
oldu. İşte o aman Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin bu değerlerin devam ettiğini gösteren yasaları gördükçe kendi ülkemizin değerleri üzerine konuşmaktan genellikle kaçınmamıza rağmen gerçekler hala devam
etmekte.Gelelim Andreas Papandreu ile bir kokteylde bir araya geldiğimizde yaptığım söyleşiye. Papandreu tatlı bir adasmdı. Toprağa bol olsun Yunan Sosyalist Partisi PASOK’un genel başkanı ve Başbakandı. Ppandreu’ya yaklaştım, “Sayın Papandreu, Türkiye’de sizin 1968’deki Albaylar Darbesi yaşansa bende Ankara’daki Yunanistan Büyükelçiliğine gitsem. Bana Yunan Pasaportu verir misiniz?” diye sordum. Papandreu gülerek “asla” cevabını verdi. Bu cevap çok normaldi. Çünkü Yunanistan Hükümetleri zaten iktidara kim gelirse gelsin bir gün Türkiye’nin
Yunanistan’ı işgal edeceğini buldukları her fırsatta dünyaya ilan etmeye bayılıyorlardı. “Evet sayın Papandreu çok haklısınız ancak biliyorsunuz Yunanistan’da darbe gerçekleştiğine Yunanistan’dan çıkışınız yasaktı. Siz de Atina’daki Türk Büyükelçiliğine gittiniz. Sakız adasında doğmuştunuz ve rahmetli Babanızın Osmanlı belgelerini göstererek Türk Vatandaşlığına geçerek Türk Pasaportu almıştınız. Yani Osmanlı İmparatorluğunun bir kulu olan ailenizin belgeleri ile Türk vatandaşı oldunuz ve ertesi gün Türk Hava Yollarının uçağına binerek
İstanbul’a uçtunuz. Altı ay kaldınız İstanbul’da. Ve ABD size vizeverdi, sizde uçak biletinizi alarak Atlanta’ya uçtunuz. Size Türk Pasaportu veren Türk Büyükelçiliğindeki Müsteşar ise önceki Hükümette Dışişleri Bakanı olan deneyimli bir diplomat idi. Demek ki, iki komşu ülkelerin arasındaki fark bu kadar basit. Çok teşekkür ederim” dedim
ve yanından ayrıldım. Bu arada bir bilgi daha vereyim. Andreas Papandreu Türk vatandaşlıktan
ayrılma talebinde bulundu. Ne var ki gelmiş geçmiş Türk Hükümetlerinin hiç biri bu talebi onaylamadı. Dolayısıyla Yunanistan Cumhurbaşkanı Andreas Papandreu Türk vatandaşı olarak vefat etti.
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinde ders verdiğim yıllarda bir grup öğrenci AB programı çerçevesinde bir süreliğine Atina’ya gidecekler. “Hocam istediğiniz bir şey var mı?” diye sorduklarında. “Giderken Türk Bayrağı alın. Atina’daki resmi mezarlığa gidin. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Papandreu’nun mezarına gidin. Türk
Bayrağını mezarının başına koyun ve bir fotoğraf çektirin. Fotoğrafını getiren dersten geçer. Kabul mü?” dedim. Çocuklar çok mutlu oldu. Hem de ülkemizin ne olduğunu anlayarak Fakülteden mezun oldular.
İşte siyaset, böyle bir okuldur. Hocası yoktur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.