TÜRKİYE SÜREÇ İÇERİSİNDE MİLLÎ MENFAATLERİNİ GÖZETMELİDİR
Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Poyraz Gürson ile Ukrayna-Rusya arasında yaşanan krizi konuştuk.
Ukrayna’da Rus yanlısı ayrılıkçı teröristlerin kontrol altında tuttuğu Donbas bölgesinde 1 Nisan itibariyle sona eren ateşkesin uzatılmayacağını açıklayan Rusya aynı zamanda Ukrayna sınırına yoğun bir şekilde askerî sevkiyat yapmakta. Bölgedeki bu hareketlilik ne anlama gelmektedir?
Bölgede büyük bir kırılma söz konusu. Ben buna stratejik duvar diyorum. Estonya, Letonya, Belarus, güneyde de Dedeağaç’a kadar inen bir duvar söz konusu. Ukrayna üzerinde oynanan oyunun, Rusya’yı Batı Karadeniz’de sıkıştırmaya yönelik bir hamle olduğunu söyleyebilirim. Rusya’nın yaptığı bu askeri yığınak, Rusya için bölgenin güvenli hale getirilmesi gibi gözükse de aslında Ukrayna’nın topraklarını işgali haline geliyor.
Ukrayna ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin özel ilişkileri, özellikle de savunma alanında hızla ilerleyen ve derin ilişkiler ağını barındıran bir özelliğe sahip. Dolayısıyla gerek mühimmat gerekse de SİHA ve MMU (Milli Muharip Uçak) motoru üretimi noktasında iş birliği halindeler. Bu sebeple Türkiye’nin bu süreçte milli menfaatlerine ters düşecek hareketlere karşı dikkatli hareket etmesi gerekiyor.
Rusya tarafından yöneltilen tehdit ve iddialar günden güne şiddetini artırıyor. Özellikle Ukrayna’nın yok olabileceğine yönelik tehditleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapılan tehditler çok üst seviyeden dillendiriliyor. Ayrıca Ukrayna, kökeni itibariyle Rusya’nın arka değil direkt ön bahçesi durumunda bir ülke. Bu sebeple Ukrayna’nın Rusya ile çelişmesi pek mümkün değildi. NATO’nun Batı Karadeniz’de donanma bulundurması, Rusya’yı Bulgaristan ve Romanya üzerinden sıkıştırma hedefinin bir parçasıdır. Putin’in de bu sıkıştırmalara gerek Kırım’ı işgal ederek gerekse de bölgede yeni güvenlik tedbirleri üreterek taktiksel bir üstünlükle cevap veriyor.
Rusya’nın Ukrayna ile olası bir savaşa karşı Kırım ve Donbas’taki gençleri askere çağırdığı söyleniyor. Rus ordusu göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın özellikle bu bölgedeki gençleri askere çağırmasını nasıl yorumlamalıyız?
Bu duruma bir turnusol kâğıdı benzetmesi yapabiliriz. 10 Nisan’da da Ukrayna Devlet Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyarete gelecek. Bunun da Suriye meselesi kadar yansımaları olur. Bu yüzden Ruslar bize yaklaşmak zorunda. Ancak Rusya bir Türk toprağı olan Kırım’ı işgal etti ve burada bir Ruslaştırma politikası izliyor. Rusya’nın tarihten beri yaptığı şey de bu. Maalesef canlı yayınlara çıkan bazı isimlerin Kırım’ın Türk toprağı olduğundan haberleri olmadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla bizim bu işgali, Türkler olarak kabul etmemiz mümkün değil.
NATO bloğuyla Rusların arasındaki mücadelede; Kamala Harris-Biden yönetiminin ilk hamlesi, oralarda çok miktarda dolar bastırmak, pandemiyi bitirecek adımlar atmak oldu. NATO açık olarak buradaki düşmanın Rusya olduğunu gösteriyor. Bu hamlelere de Rusların cevabı; bölgedeki gençleri askere almak ve işgal tehditleri oldu. Ruslar taktiksel bir üstünlük kazanmak için bunları yaptı diyebiliriz.
Bölgede yaşanan bu kriz, tarafların açıklamalarını ve geçmişte yaşanan ilişkileri de göz önünde bulundurursak NATO ve Rusya’nın çıkarları açısından nasıl bir denklem oluşturmaktadır?
Bu denklemde anahtar ülke, bölgesel bir güç olan Türkiye’dir. Artık Türkiye’nin konumu Rusya veya NATO’nun ne kadar kendisine yaklaştığına göre değişmiyor. Türkiye denge politikası uygulayarak ne ABD’ye ne de Rusya’ya yakınlaşmıyor. Rus liderler de açıklamalarında; “Türkiye ile bazı problemler olsa da diplomasiyi çalıştırabiliyoruz” diyorlar. Dolayısıyla Rusya’nın da bize ihtiyacı olmasına istinaden diplomasi çevikliğini kullanarak daha hızlı adımlar atabileceğimizi düşünüyorum.
Amerika kendine vekil aktör olarak Yunanistan’ı seçti ve Yunanistan’ın AB ile olan ilişkilerin düzeltilmesini sağladı. Bu sebeple artık ABD, Türkiye’ye yönelik adımlar atmak mecburiyetinde. Belki destek verdiği PYD uzantısı “Teröristan” devletçiğini öteleyecekler. Çünkü NATO’nun, Türkiye’ye; Türkiye’nin de NATO’ya olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Nitekim Türkiye’nin bölgesel güç olması nedeniyle şu andaki dengelere kuvvet çarpanı olarak katılıyor. Biraz daha bu konuyu açmak gerekirse; Almanya ile Rusya’nın da iyi ilişkileri olduğunu biliyoruz. Ayrıca İran ile Çin de 25 yıllık bir anlaşma yaptı. Almanya’nın Rusya’ya meyletmeyeceğini garanti edebilir miyiz? Bu açıdan bakıldığında Alman, Rus ve Türk birlikteliği bütün dünyada ne anlam ifade eder daha iyi anlayabiliyoruz. Bölgedeki birkaç ülkenin birleşmesinde Türkiye, bu sebeplerden ötürü bir kuvvet çarpanı olarak çok etkili.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Rusya ile bu dönemde özellikle ilişkilerimiz oldukça hassas. Bu sebeple Rusya’nın bize bir adım atması gerekiyor. Çünkü Karadeniz’deki Rus menfaatleri tamamen Türklerin elinde ve burada birlikte hareket ediyoruz.
Özellikle Rusya’nın bize yapabileceği en büyük adımın öncelikle “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni” tanımak olduğunu düşünüyorum. Yani, eğer bizden bir şey bekleniyorsa bu adım atılmalıdır. Biz Rusya ile tarihte seyir değiştirecek 13 savaş yaptık. Burada artık anlaşma yoluna gidilebilir. Bir anlaşma vasıtasıyla -saldırmazlık anlaşması gibi- güzel adımlar atılabilir. Her halükârda bu dönemde böyle bir anlaşma imzalanmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
Türk milleti için, Adriyatik’ten Çin seddine kadar yükselen bir Türkiye var. Rusya bunun farkındadır ancak şu ana kadar Orta Doğu’da ve Doğu Akdeniz’de yanlış politikalar uygulayan ABD’nin de aklının başına gelmesi lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.