YARATIK KİM ?
YARATIK KİM ?
Milyonlarca gencin emeğiyle oynamanın izahı yoktur.
Sosyal izolasyonda 50.günlere geldik, her ne kadar çifte bayram umudu olsa da ve her ne kadar hükumetin hayatı normalleştirme konusundaki tez canlılığı mevcut olsa da risk halen devam ediyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün, ülkedeki muhalefet partilerinin ve bazı STK’ların değerlendirmelerine kulak verecek olursanız normalleşme için acele edildiğini belirten değerlendirmeler duyacaksınız. Daha yeni basına sızan bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını incelerseniz de toplumun %70’inin hükümetin ekonomiyi canlandırma hevesiyle erken davrandığı kanısına vardığını göreceksiniz. Bu sonuçlara göre toplumun ciddi bir bölümü de artık ‘’yaratık’’ olarak tanımlanıyor çünkü biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı, 2 gün önceki kabine toplantısından sonra kameralar karşısına geçti ve millete sesleniş adı altında bir seçim propagandası yaptı. Bu seçim propagandasında da hükumete eleştirilerini dile getiren vatandaşları ‘’yaratık’’ olarak tanımladı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın yanlış bilgilerle dolu konuşmasının içeriğini tartışmayı bir yana koyacak olursak her şeyden önce bir liderin, bir siyasetçinin, bir Cumhurbaşkanının kendi partisine muhalif olanlara yakıştırdığı şu sıfata bir bakın lütfen; bu üslup, bu konuşma, bu hitabet, bu yöneticilik anlayışı inanın insanın içini dağlıyor. Sosyal medyaya etik kurallar kazandırmaya soyunmuş AKP’li yöneticiler evvela genel başkanlarına devlet adabı, siyasi nezaket ve tatlı dil öğretmeye çalışsalar daha yerinde olmaz mı sizce de ? 4 Mayıs’ta içimizi dağlayan tek gelişme bu propaganda konuşması da olmadı, gençlerin 3 milyon katılıma yaklaşan sosyal medya kampanyasına rağmen üniversite sınav tarihinin yeniden haziran ayına çekilmesi yönünde karar alındı. Dünyada eşi benzerine hususi araştırma yapsanız zor rastlayacağınız bir karar alındı ve bu kararla birlikte hükumetin pedagojiden, psikolojiden, sınav maratonundan, gelecek kaygısından bihaber olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Milyonlarca gencin emeğiyle pişpirik oynar gibi oynamanın ne bir izahı olur, ne de özrü olur. 18 Senedir gençler, yeterince fedakarlık yapmıştır hiç merak etmeyin. Siz, dinledikleri şarkılara sansür getirirken, izledikleri dizilere yasak koyarken, fakültelerinde yapacakları etkinliklere sırf sizin politikalarınıza muhalif diye izin vermezken gençler yeterince fedakarlık yapmıştır. Peki ya 18 senelik AKP iktidarı gençler için ne fedakarlık yapmıştır ? Eğitim sistemini Nasrettin Hoca fıkralarına konu olacak şekillere sokmuştur, düşünen gençleri beyin göçüne mecbur etmiştir ve ekonomideki beceriksizlikleri yüzünden gençlerin sağlığını altüst etmiştir.
Hayaller muhasebe, hayatlar yaratık
Bu skandal kararın üzerine gençlerin masumane duygularla tepkisini dile getirmek için başlattığı bir diğer kampanyada ‘’Sandıkta Görüşürüz’’ mesajı verilmesi de suç oldu. AKP’li kimi yetkililer bu mesajdan saçma imalar çıkararak canı yanmış gençlerle kavga etmeye başladı. Bu kampanyayı ne bir parti başlattı ne de bir siyasetçi örgütledi, bu kampanya tek arzuları ülkelerinde özgürce yaşamak olan ve kendilerine gelecek inşa etme kaygısı duyan gençlerin yöneticilere siteminden ibaretti. Bunu bile anlamayacak kadar körelmiş, bunu bile bekaya getirecek kadar akıl sağlığı bozulmuş vekillerin var olduğunu gördük hep birlikte. Gençlerin hükumetin kendilerini ilgilendiren kararına tepki göstermesi, memnuniyetsizliklerini ellerindeki en etkili mecra olan sosyal medyadan dillendirmesi de hainlik oluverdi görüyor musunuz ? İnsanın bunları görünce aynı çizgi filmlerde dedelerin takma dişlerini suya koyması gibi beynini çıkarıp suya koyası geliyor. Sonra durup düşününce de gençlerin artık siyaset kurumundan kaçmadan cesurca tepki vermesi, oyuna ve sandığına sahip çıkma kararı alması insanı sevindiriyor. Gençler, sevgili arkadaşlar; unutmayın ki sadece genç oyları bu tiranı yolcu etmek için yeterli olmayacak. Seçim dönemi geldiğinde yarınlarımızı tayin etmek ve umutlarımıza sahip çıkmak için bir araya geleceğiz, bu kez ‘’Seçimden bana ne ki ?’’ demeden toplumu bilinçlendirmek için hiç durmadan hep beraber çalışacağız. Unutmayın ki biz demokrasiye sahip çıkarsak, biz bu işe el atarsak, biz cidden çalışırsak başaramayacağımız hiçbir şey yok. Umarım bundan sonra siyasetle ilgilenen gençlere uzaylı muamelesi yapmaz, ‘’Bu yaşta siyaset de ne bileyim !’’ diyerek hayıflanmazsınız. Unutmayın ki eğer siyasete kayıtsız kalırsanız, geleceğinizi başkalarının şekillendirmesine razı olursunuz. Biz, gençler olarak kendi istikbalimizi kendimiz yazmalıyız ve 4 Mayıs’tan sonra gördüm ki biz bunu başaracağız. Biz bunu başarmayı kafaya koymuşken hükumet kanadı da yozlaşmış iktidarını muhafaza etmeyi kafaya koymuş durumda, onların elleri de armut toplamıyor tabii. İktidardan artık her kesimden işittiği ikazları, anketlerde %32-36 arasına düşmüş oylarını göz önüne aldıktan sonra şapkayı önüne alıp muhasebe yapmasını ve bu muhasebeden sonra hataları düzeltmesini dilerdik. Hayaller muhasebe, hayatlar ‘’yaratık’’ oldu ve iktidar bizi yine yanıltmadı. Şimdi gençlerin sosyal medya kampanyalarına atıfta bulunarak ve Kaftancıoğlu’nun da açıklamalarını esas alarak bir darbe muhabbetine başladılar ki seviyeyi tam üstat dedikleri püsküllü şizofrenin ayarına getirdiler, yazılanlara ve söylenenlere baktıkça Şeyh Pir hadisesini ilk duyduğum günkü gibi bir gülme geliyor istemsizce bana.
Memleketi Jurassic Park’a çevirdiniz
Memlekette sanki harp çıkmış gibi Cumhur İttifakı yetkilileri ortalığı velveleye vermiş gidiyor. Açıklamaları dinlediğimde veya sosyal medya paylaşımlarını okuduğumda ‘’Savaş mı çıktı da haberimiz mi yok ?’’ diye düşünmeden edemedim. Cumhur İttifakı vatanı, ezanı, ümmeti diline dolamaya başladıysa seçim ya da başarısızlık vardır ortada hiç şaşmaz. Seçim işi ne olur muallak ama başarısızlığı herkesin gördüğünü düşünüyorum. Türkiye’de insanların maskesi aylardır yılan hikayesine dönmüşken, bizim vergilerimizle elde edilen maskeler San Fransico’da, Leeds’de falan dolanıyor. Maske, maske olalı böyle beceriksizlik zannediyorum görmemiştir. Kod gelecek, mesaj gelecek, gökten evinizin salonuna ışık inecek, pencerenize mor baykuş konup dombra söyleyecek derken 2,5 ay sonunda maskelere tavan fiyat koyup satmayı düşünebildiler. Bir beka varsa işte budur, bu devletin bu kadar trajikomikçe yönetiliyor olması hakiki bir beka sorunudur. Şimdi bunlar konuşulur, gündem olur da beceriksizlikler meydana dökülür diye ödleri koptuğu için suni gündemlerle gaz vermeye çalışıyorlar pörsümekte olan tabanlarına. Bu paylaşımları yapanların Titanik batarken, gemide kalanların çığlıklarını duymayalım diye topluca şarkı söyleyenleden inanın fark yok. Şu günlerde de o piti piti tekerlemesini söyleyip takımlara bölünen çocuklar gibi vatandaşları terörist, darbeci vesaire ilan ediyorlar. Tekerlemenin sonu kime denk gelirse işi bozuk cuntacı oldu, yandı, bitti ve kül oldu. Pek sevilmeyen, çoğu kesim tarafından da eleştirilen sevimsiz, CHP’de ne işi olduğu belli olmayan, kendi görüşlerine daha uygun başka bir siyasi parti var olmasına rağmen neden CHP’de siyaset yapmakta inat ettiği merak edilen bir İl Başkanı’nın oraya buraya çekilen basın açıklaması yüzünden ‘’Fırsat, bu fırsat !’’ diyerek ortalığı yıkıyor olmanız sizin sevimsizlik konusunda o hanımefendiden geri kalmadığınızın en somut göstergesi. Vallahi artık güne başlarken gündemde ne var diye bakarken, bu kez hangi yalanlara, hangi çarpıtmalara maruz kalacağız diye söylenmeden edemiyorum. Bizi, devlet yönetmeyi, toplumu öyle bir hale getirdiniz ki ne çıkarsa bahtımıza diye bekliyoruz, ne zaman terörist ilan edileceğiz diye bekliyoruz; Guin’in distopyalarından beter hale getirdiniz, Jurassic Park’a çevirdiniz bu memleketi.
Bilimkurgu türünü sevenler iyi bilir Campbell’ı ve onun eserlerini. Benden daha büyük tutkunları muhakkak var bu türün ama ben de denk geldikçe bilimkurgu türünün eserlerini incelemeye çalışırım. Onun bir eserinden esinlenerek çekilen The Thing filmi vardır, Carpenter’ın 1982’de yönetmenliğini üstlendiği hakikaten harika bir filmdir, kadrosu da kuvvetlidir. Bu film bilimkurgu tarihinin en çarpıcı örnekleri arasında yerini almıştır; filmde canlıları birebir taklit edebilen, insanların da formunu aynen kopyalayabilen dünyaya ait olmayan bir yaratığın bilimsel araştırmaların yürütüldüğü üssü ve bu üste görev yapanları Antarktika’da tarumar etmesi anlatılır. Olaylar gelişince ekip yavaş yavaş mantıklı düşünme yeteneğinden uzaklaşır, paranoyak hale gelir. Ekip üyeleri bir raddeden sonra sürekli birbirini yaratık olmakla suçlar ve kimin gerçekten yaratık olduğunu anlama kaygısıyla kayışı koparır. Tüm ekip yaratığın kurbanı olduktan sonra MacReady ve Childs son sahnede, o epik sahnede tüm üs yanarken baş başa kalır ve hangisinin yaratık olduğu izleyiciye belirtilmeden film orada biter. Filmi bu kadar unutulmaz yapan da esasında yaratığın fiziksel görünüşünden kaynaklanan korkunçluğu değil psikolojik olarak insanı paranoyaya sürüklemesidir, filmin insanı kendinden bile şüphe eder vaziyete getirmeyi başarmasıdır. İzlerseniz, bütün film boyunca kendinizi yaratığı kovalayıp tüm karakterlerden şüphe ederken bulabilirsiniz ve gerim gerim gerilebilirsiniz. Ben bu son sahnede kimin yaratık olduğu konusuna epey takmıştım bir ara, başımıza böyle bir hadise gelse acaba nasıl olurdu diye düşünmüştüm.
Hükumetimiz sağ olsun bu dileğimi hissetmiş olacak ki son 4 senedir The Thing filmindeki atmosferi aratmayacak günleri yaşatıyor, bize elleri dert görmesin.
Şimdi gelelim asıl soruya, yaratık kim ?
Ahmet yaratık mı ?
Mehmet mi ki yaratık ?
Ay yok acaba Bay Kemal mi yaratık ?
Ya da, ya da Akşener mi yaratık ?
Bu yazıyı yazmakta olan Canboray, bu dünyaya ait olmayan taklitçi sinsi bir yaratık mı ? Yaratık mıyım acep ben sevgili dostlar ?
Erdoğan’ı eleştirmeye kalkan herkes yaratık mı yoksa Erdoğan’ın ta kendisi mi paranoyak yahu ?
Ben bilmem efendim, The Thing’in son sahnesinde olduğu gibi finali hayal gücünüze bırakalım da siz düşünün ve karar verin artık…
Kaynak: YARATIK KİM ? - Canboray Soykan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.