YEMİNLER, ANDLAR VE VERİLEN SÖZLER
YEMİNLER, ANDLAR VE VERİLEN SÖZLER
Ömür boyu saygı ile anılmak, sevilmek ve güvenilen biri olarak anılmanın yolu, her ne sebeple olursa olsun, tutulmayacak sözler vermemekten geçer.
Söz vermek, erdem sahibi kişilerin yapabileceği insani bir davranıştır ve bunu herkesten beklemek hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir.
Bu sebepten dolayısöz vermek günümüzde kolaylaşmış ve değersizleşmiştir.
Oysa eğitim hayatından itibaren, mesleklerden evliliklere kadar yaşamın her aşamasında uyulması gereken kurallar çerçevesinde sözler verilir,andlar içilir, yeminler edilir ve bu da işin özünde bir güven beklentisidir.
Zamanın Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından hazırlanan “ANDIMIZ” 1933 yılından itibaren –her nedense- iki kez değiştirilerek ilkokullarda okutulmuştur.
1933’te
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
1972’te
“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene!”
1997’te
“Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!”
Okullardaki Andımız kaldırılırken İmam Hatip okullarındaki öğretmen ve öğrenciler:
-Selamünaleyküm
-Aleykümselam. Bu ne güzel kelam. Yaşasın İslam. Elimizde Kur’an. Kalbimizde iman, bir Allah’a inanan Müslüman’ız Müslüman. Ayrılmayız bu yoldan. Hep doğru yoldan. Kitaba sünnete sarılan, emirlerini yapan, yasaklardan kaçınan Müslüman’ız Müslüman.
şeklindeki dini yemini okuyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlerinin yeminleri:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılâp ve İlkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını Milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin millî, ahlâkî insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve Anayasanın temel ilkelerine dayanan millî, demokratik, lâik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”biçimindedir.
Askerimizin yemini:
“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime, namusum üzerine andiçerim.”
Harbiyeli Şeref Yemini ise:
“Şeref, namusum;
Dürüstlük, karakterim;
Sevgi, insanlığım;
Vazife, amacım;
Vatan, her şeyimdir;
Bu sözlerime hayatım boyunca bağlı kalacağıma, Harbiyeli olarak teminat verir,
Asil Türk milletinin huzurunda and içerim.”
Avukatların sıfatlarını kazanırken ettikleri yemin şöyledir:
“Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine and içerim.”
Türkiye'deki tıp fakültelerinin mezuniyet törenlerinde kullanılan en yaygın metin şöyledir:
“Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Milletvekili yemini:
“ANAYASA MADDE 81 Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Tabii bir de Cumhurbaşkanı yemin metni var:
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
…ve daha birçok dernek, kulüp, vakıf gibi kurum ve kuruluşların üyeleri kabul törenlerinde “menfaat gözet(me)yeceklerine” dair yine “namus ve şeref” kavramları üzerine yemin ederler.
Bu arada “yeminli tercüman”, “yeminli mali müşavir” gibi meslekleri de unutmamak gerekir.
Yukarıdaki yemin metinlerinin ne kadarı inandırıcıdır?
Hangi asker seve seve ölüme gider, kaç hukukçu adalete uygun davranıyor, kaç hekim ayırım yapmaksızın kendini insanlığa adıyor, kaç siyasetçi demokratik davranıyor?
Sorgulamak gerekmez mi?
Kısacası insanoğlunun yaşamı başından sonuna kadar yeminler, andlar ve söz vermek arasında geçiyor olması sorgulanası bir durumdur.
İlköğretimdeki çocuktan, askere, öğretmeninden doktoruna, milletvekilinden cumhurbaşkanına kadar her birey “sözünün senet” olduğunu ifade eden yeminler ediyor ise inanma isteği olduğu kadar çelişkiler de söz konusu olmaktadır.
İşin doğrusu, kendi kendini kandırmanın toplumda yarattığı ahlaki bozulmayı hesaplamak asla mümkün değildir.
Namus ve şeref üzerine edilen bu yeminlerin sorgulanması gerekmez mi?
Zira bu edilen yeminlerin ortak özellikleri, kişilerin görevlerini en iyi şekilde yapacaklarını, halkın haklarını koruyacaklarını, adaletten ayrılmayacaklarını namus ve şereflerinin bunun teminatı olduğudur yönündedir ki bu hiç mi hiç inandırıcı gelmiyor.
Önceki Sovyetler Birliği Başkan Yardımcısı NikitaKhrushchev’in: “Politikacılar dünyanın her yerinde aynıdır, nehir olmayan bir yere köprü yapacaklarına söz verirler.” sözü çok yerinde bir saptama değil mi sizce de?
Şeref, namus gibi kavramlar üzerine edilen bu yeminler sorgulanmaya açık olup, beklenen güveni ve inandırıcılığını neredeyse yitirmiştir.
Sözün özü, hiçbir doğrunun yemine ihtiyacı olmamalıdır.
Aşkım Tan
14.06.20-Ankara
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.