Doğan Satmış
Yeni Bir Kitap: Atatürk'ün Bakışı ve Suriyeliler
Türkiye, coğrafik konumu nedeniyle bir kavşak olduğu için hep çok ulusluydu. Osmanlı İmparatorluğu'ndan 24 devlet çıktı. Her dinden ve her milletten insan vardı.
Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti de başından beri "Çok dinli, çok uluslu" bir yapıya sahipti.
Ne yazık ki, geçen yüzyılın yöneticileri "Çok ulusluluk" konusunda iyi bir sınav veremediler. Tehcir, Aşkale, 6-7 Eylül ve benzeri olaylar, Türkiye'deki azınlıkların sayısını iyice azalttı.
1960'lardan sonra bu kez Türkler yoğun olarak Avrupa'ya göç ettiler. Türkiye'deki azınlıkların yaşadıklarını, Avrupa'daki Türkiyeliler yaşamaya başladı. Sonuçta evleri yakılan, öldürülen yurttaşlarımız bile oldu.
Son yıllarda ise Türkiye, başta Suriye olmak üzere, Afgan, Iraklı ve İranlıların ülkelerinden kaçtıkları bir "Güven adası" konumuna geldi. Az da olsa Afrikalılar da özellikle İstanbul'da görülmeye başlandı.
Kısaca Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki "Çok ulusluluk" ve "Çok kültürlülük" yeniden ortaya çıktı.
Şimdi toplumun bazı kesimleri Suriyelilerden rahatsız. Avrupa'da Türklere gösterilen tepkileri, Suriyelilere gösteriyorlar.
Duayen gazeteci Tufan Türenç'in "Aynadaki Yüzler" adıyla Remzi Kitapevi'nden çıkan yeni kitabında tam da bu konuda örnek gösterilebilecek bir kaç Atatürk anısı var; Atatürk'ün "Irkçılık" karşıtı tutumunu anlatan somut örnekler var. Suriyeliler tartışması yaşanırken, bu örneklerin yol gösterici olabileceğine inanıyorum.
Atatürk Milli Mücadele yıllarında Devlet Demiryolları'nın başına aslında bir asker olan Behiç Erkin'i tayin etti.
O yıllarda Devlet Demiryolları yabancılara aitti ve Türkler çalıştırılmıyordu. Çalışanların tamamına yakını gayrimüslimdi ve büyük çoğunluğu Rumlar’dan oluşuyordu.
Bakanlar Kurulu, tüm gayrimüslümlerin işten çıkarılmasını istiyordu ve bu konuda karar almak için Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanmıştı.
Bunu duyan Behiç Bey soluğu mecliste aldı. Geldiğini haber alınca, Mustafa Kemal'in toplantıya çağırdığı Behiç Bey bakanlara şöyle dedi:
“Demiryollarında özellikle işletme personelinin yüzde 95’i gayrimüslimdir, vatan haini olan personel zaten işinden ayrılıp düşman saflarına katılmıştır, geride kalanlar bu topraklara bağlı insanlardır. Bu topraklara bağlı olduklarından dolayı bu insanların çezalandırılması büyük hata olacağı gibi, şu anda işletmenin sağlıklı çalışabilmesini ancak bu elde kalan personelle yapmak zarureti vardır.
Şayet bu işi bilen insanları çıkartıp yerlerine işi hiç bilmeyen acemileri yerleştirme fikrini benimserseniz, biliniz ki başarısızlık aşikardır.
Benim ismimi bugüne kadar hiçbir başarısızlığın yanında görmediniz, göremezsiniz. Bu kararı benimserseniz, istifamı da beraberinde kabul buyurunuz.”
Atatürk, Behiç Bey'in istediğini yaptı, "Kimse çıkarılmayacak" diye haber yolladı.
Behiç Bey'in, 2. Dünya Savaşı yıllarında Paris'e Büyükelçi olarak atandı ve Fransa'da yaşayan 20 bin Türkiye Yahudisi'ne belge vererek Nazi katliamlarından kurtardı. Bunun öyküsü de kitapta ayrıntıları ile yer alıyor:
Büyükelçi emriyle Türkiye Yahudilere belge verince, Yahudiler Paris Büyükelçiliği'ne akın ediyorlardı. Behiç Bey, o zamanki İkinci Katip Fatin Rüştü Zorlu'ya şu emri verdi:
“Her kim gerek Osmanlı, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’ne ait kimlik, belge ya da tapu ibraz ederse, vatandaşlık ilmühaberi kağıdı verin.”
Fatin Bey: “Sayın Büyükelçim, hiç belgesi olmadığı gibi, bırakın belgeyi, Türkçe bile bilmeyen ama babasının, dedesinin uzun yıllar önce bizim topraklarımızda yaşadığını iddia eden çok Fransız var aralarında.”
“O zaman altı kelime ezberlesinler kafi: (Ben Türküm, akrabalarım Türk topraklarında yaşıyorlar.) Bunu ezberletin ve gerekli evrakları verin.
Almanlar Türkçe anlamaz nasıl olsa. Bunu konsolosluklara da böyle bildirin orada da aynı işlemi yapsınlar.”
Ve böylece 20 bin Yahudi belge aldı, kamplara gitmekten, oralarda katledilmekten kurtuldu.
Kitapta buna ilişkin bir kaç örnek daha var.
Suriyeliler konusu tartışılırken, Tufan Türenç'in "Çok Satanlar" arasına giren kitabına göz atmakta fayda var.