Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

YOLCULUK

İyi vesilelerle yapılan bir yolculuğu kim sevmez ki? Trenle, otobüsle, arabayla ya da uçakla veya gemiyle yapılan yolculukların hepsinin ayrı ayrı güzellikleri vardır. Ben özellikle tren yolculuğunu pek severim.

Çocukluğumda yapmış olduğum Ankara-İstanbul, Ankara-İzmir arası motorlu tren yolculuklarını unutamam. Oturmaktan sıkılınca kalkar dolaşır, diğer vagonlardaki arkadaşlarınızı görmeğe gidersiniz, restoranında yemek yer ya da yanınızda getirdiğiniz sandviçleri atıştırırsınız, istediğiniz zaman tuvalete gidersiniz. Bir de, gece yolculuk yapmak isterseniz yataklı ve kuşetli olarak anlatılan trenler vardı. Benim çocukluğumda, ilk gençlik yıllarımda yataklı vagonların idaresi TCDD’da değil Wagon Lits (Vagon Li) adlı bir Fransız şirketindeydi. “Yataklı” ile yolculuk yapmak farklı bir olaydı. İnsanlar, çoluk çocuk ona göre giyinir, sanki bir törene katılıyormuşçasına kendilerine özen gösterirlerdi. Restoranda, tıpkı denizcilik bankasının şehirlerarası yolculuklarında olduğu gibi gümüş çatal, bıçak takımlarıyla gümüş servislerde ikramlar yapılırdı. Şimdi hızlı trenlerde o görkemli servisler yapılmıyor ama insanlar ikinci sınıf ikramlarla kendilerini birinci sınıf addetmeye zorlanıyor.

Yataklıyla Ankara’ya dönüyorum. Bir şeyler okuduktan sonra uyumuşum. Kapının gümbürtüsü ile uyandım; kondüktör dışarıdan bağırıyor, hanımefendi, hanımefendi artık uyanın treni perondan çekiyorlar; valla sizi de götürecekler diye. Nasıl bir şaşkınlıkla fırladım anlatamam.

Yine yataklıda bu kez küçük ablam Nurdan’la yolculuk yapıyoruz, o altta yatıyor ben üstte. Kaloriferler nasıl da yanıyor, sanırsınız Fin hamamındayız. Tren Eskişehir’de biraz uzunca durur. Fırsatı değerlendirip camımızı açtık. Ben ranzadan bacaklarımı aşağı sallandırdım. Perondaki görevli asayiş berkemal mi diye dolaşırken başını hafifçe kaldırıp bacaklarımı görünce taş kesildi. Ceset sallandırılmış diye mi düşündü nedir?

İlginç uçak yolculuğu anılarım vardır. Oğlum küçük, uçak tutuyor, havaalanına geldiğimizde kendisine bulantı önleyici bir ilâç verdim, biliyorum çok uyku getirdiğini ama uçakta uyur diye düşünüyorum. Alana girdik, iki saate yakın rötar olduğunu öğrendim. İlâç tesirini göstermeğe başladı oturacak yer yok. Oğlumla ayaktayız ama o ayakta duramıyor, gözleri kaykılıp sağa sola devrilmeğe çalışıyor. Kâh kucağımda, kâh yerde iki saati sıkıntı içinde geçirdik. İlâcın etkisi geçti ve uçarken de sefilleri oynadık.

Uyku bir problem. İzmir Ankara’ya döneceğiz şeytanın kör taşı uçağı bir şekilde kaçırdık. Otobüse atladık, dönüyoruz bir gece önce sabahın dördünde yatmışız; aslında o nedenle de uyanamamışız. Yolda beni aldı bir uyku, gözümü açamıyorum. Oğlum, bu arada ben uyuyorum diye meydanı boş bulmuş, kucaktan kucağa dolaşmış. Hem kendi eğlenmiş hem yolcuları eğlendirmiş. Ankara’ya geldiğimizde herkesle ayrı ayrı vedalaştı.

Akşam uçağıyla Ankara’ya dönüyorum, yine uzun bir rötar. Bu arada Ankara’ya kar ve sis bastırmış; sonunda uçağa aldılar; artık Ankara’ya ulaşmıştık ki yeniden havalandık. Birkaç tur attıktan sonra İstanbul’a döndük, uçaktan indik, kimse bize bir açıklama yapmadan yandaki uçağa aldılar, yine kalktık. Sabahın ilk saatlerinde ancak evime ulaşabildim.

Brezilya’dayız, Rio’dan başkent Brasilya’ya dönüyoruz. Uçak durup yolcular inmeye başlayınca biz de indik. Bavullarımızı bekliyoruz, bir türlü bizimkiler çıkmıyor. Dilimizi konuşan yok kuşkusuz ama İngilizce bile kimse bilmiyor. Yarım saatten fazla bekledik, sonunda bir görevli yanımıza geldi; bizi çekiştirerek uçağımıza geri götürdü. Yeniden bindiğimizde yolcuların yüzündeki öfkeli ifadeyi unutamam, ne yazık ki yanlış inmişiz.

Yine Ankara’ya dönüyorum, yine Ankara’daki sis yüzünden seferler iptal edilmiş. Gençten bir adam elinde askıyla giysilerini taşıyor ve görevlilere neredeyse ağlayarak akşama düğününün olduğunu mutlak uçması gerektiğini anlatıyor. Bu arada Ankara’ya giden Pegasus, Atlas Jet falan fır fır uçuyor, bir tek THY alana mıhlanmış gibi. Adamcağız ne yaptı bilmiyorum ama, bizler her yarım saatte bir birazdan uçağa alınacağımız anonsuyla avutuluyoruz. Akşam oldu seferlerin iptal edildiğini söylediler. Allahtan kalmakta olduğum otelde yer bulabildim de geri dönebildim.

Pandemiden önce Sabah erken saatteki bir uçakla Dalaman’dan Ankara’ya Anadolu Jet’le uçacağım. Bindik, havalandık, hostesler araba ile dolaşmağa başladı ve neredeyse kafamıza atar gibi birer küçük su bardağını bizlere dağıttı. Dalaman birçok yerleşim yerine oldukça uzak. Ben de iki saatlik bir yolculuktan sonra gelmişim. Kahve, yiyecek bir şey istedim, yok. Parasını öderim dedim, uçakta bulunmadığını söylediler. Aç açına yolculuk yapmaya zorunlu kılınmıştım.

Neyse ki otobüs yolculuklarım daha sorunsuz olmuştur. Yalnız bir sefer bir arkadaşım yolda lâflarız diye birlikte gidelim dedi. Gece otobüsündeyiz. Otobüs perondan çıktı gerisini hatırlamıyorum; uyumuşum. Sabah beni dürterek geldiğimizi söyledi. Epeyce kızmış, bileydim gündüz gözü rahat rahat yolculuk yapardım; sıkıntıdan patladım diye yakındı. O hiç uyuyamamış, ben de uyurken biraz onun üstüne devrilmişim.

Türkiye’nin bahar yolculuğunda yolumuz açık olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.