Cüneyt Şaşmaz
10 NİSAN?!
"İki Mustafa Kemal vardır:
Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal..
İkinci Mustafa Kemal, onu 'ben' kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir!
O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur.
Ben, onların rüyasını temsil ediyorum.
Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir.
O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz.
Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!"
Mustafa Kemal Atatürk, 1933
(Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yerli-Yabancı 80 İmza Atatürk'ü Anlatıyor, s. 183)
...
Atatürk, 'çağ'ın ruhu'na hitap etti.
Dönem'in "Osmanlı bakiyesi"ni, 1923'te açılan parantez üzerinden dönüştürmeye, medeni, çağdaş dünya'nın parçası yapmaya çalıştı.
Türkiye'yi, Avrupalı bir devlet yapmak için gecesini gündüzüne kattı.
Gerçek'i ortaya koymaz isen ne olması bekleniyor!
Bir anda nurlanan okur, nirvana'ya tırmanıp, perde arkasındaki saklı sırlara mı vakıf olacak?!
Kaldı ki, gazetecinin, habercinin görevi; "gerçeklik çerçevesi"nin içinden geçmek, hakikat ne ise aramak, ortaya koymak.
Ben bir gazeteci olarak AKP'li, MHP'li, CHP'li, İYİ’li vb olmak zorunda değilim!
AKP ve diğer iktidar partileri hakkında gördüğüm yanlışları okurlarımla paylaşabilirim.
Eleştirilerimi en sert şekilde de yapabilirim!
Yargıtay kararı ile de sabittir ki, ağır eleştiri hakaret değildir!
"Stratejik" aklı olmayan 'dik duruş'lu gazeteci'lerin baş'ı önüne eğilmiş ise sebep sadece siyasi iktidardan kaynaklı olmasa gerek!
Postmodern savaş'a, 'Nefis Harp'i diye boşuna ek isim takmadık.
Allah şaşırtmasın.
Laik çağdaş yaşam'dan yana taraf olanların, Atatürkçüler'in hakkını savunmayı reddedip, Yamyam'ın, Vampir'in özgürlüğünü savunan yüksek demokrat gazetecilerin kanlarını kim'ler içti, itibarlarını kim'ler yedi?!
...
Başka milletlere sevdalananlardan ve/veya manda'cılardan değiliz.
Medeniyet raks'ı çerçevesi'nde 'Tango'cuyuz!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün laik, çağdaş emanet'ine sahip çıkan "Milyon'da 1"iz.
Tarih'te yaşayan Atatürk'lerin emanet'ine sahip çıkan Milyon'lardan 1'isiyiz.
Türk'üz, tarihte yaşayan Atatürk'lerin emanetinin bekçisiyiz.
Tarafımda var olan vatan, millet ve bayrak sevgisinin hiç bir zaman kaybolmayacağı bir gerçektir.
Aynı su'da iki defa yıkanılmaz.
Yaşam'da kuralsız hiçbir şey yok!
Yazılar lirik de olsa, her şey yüksek matematik.
...
Selefilik yeniden hayat buldu.
Fetvalarla milletin canına okunuyor.
Diyanet ruhban sınıfına dönüştü.
Ortaçağ papazlarının kaldığı yerden devam ediyor.
Ne diyor Kur'an'da "oku"!
Becerebilseler okuyacaklar ama hiçbir okuma düz değil ki!?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kimler aşağılamış, kimler aşağılatmış, kimler bu aşağılama'ya seyirci kalmış?!
Kurtuluş Savaşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile sonlandı.
Yokluk içinde, silahsız ve dağıtılmış güçsüz bir ordu ile kazanılan Kurtuluş Savaşı ve devlet...
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletine sadece bağımsız bir ülke vermedi.
Ezilen, kimliği yok edilen, aşağılanan, yoksul ve fakir bırakılan, vergiler altında inleyen Türk Milletine hakkını geri verdi.
Geri vermekle kalmadı.
Kaybettiği özgüveni geri kazandırarak ayağa da kaldırdı.
Gazi, 1776, 1789'un içinden geçerek 1923'e geldi.
1776, 1789'un ruhu'na uygun 1923 operasyonu, öncesinde 23 Nisan 1920.
Mustafa Kemal'e, "aldattı" diyenler, çağ'ın ruhu'ndan bihaber olanlar.
Neticede, 1776, 1789, Avrupa içindeki Aydınlanma ve/veya Sekülerizm operasyonu idi.
19 Mayıs'ta Samsun'a çıkan meçhul'e adım atmadı, neyi neden yaptığını biliyordu!
Aynen Çanakkale'de olduğu gibi.
Önce tepe'de ya da derin'de "anlaşma" sağlandı, sonra sahada temizlik operasyonu başladı!
19 Mayıs 1919, basit bir tarih değildir.
Sadece "Türk Milleti" için değil, "İnsanlık" için atılmış büyük bir adımdır.
O adım'ın ardından, 23 Nisan 1920 tarih'i geldi.
"Laik" Dünya'nın çivi'si 29 Ekim 1923'te Anadolu'da çakıldı.
"Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır" cümlesinin, Anayasa metninden resmen çıkarılmasının yıldönümü olan 10 Nisan tarihi, ülkemizin içerisinden geçmekte olduğu zorlu süreç itibarıyla dikkatle hatırlanması ve hatırlatılması gereken bir tarihtir.
Kurucu İrade Atatürk, din'le dünya işleri'nin ve özellikle de din'le politika'nın kesinlikle birbirinden ayrılmasını öngörmüş; "Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiç kimseyi; ne bir din ne de bir mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman politikaya alet edilemez" demiştir.
Laiklik, Türkiye'de halkın ümmetçilikten ulusçuluğa, kulluktan yurttaşlığa, bağnazlıktan çağdaşlığa yönelişinde yaşanılan sürecin teminatı ve simgesidir.
Laiklik; devlet yönetiminde bütün yasaların, kuralların ve yöntemlerin, bilimsel ve teknik bulgularla çağdaş uygarlığın sağladığı verilere ve dünya gereksinmelerine göre yapılması ve uygulanması ilkesidir.
Baş’a gelmek değil mesele, hangi matematik üzerinden o koltuğa oturduğun, kim'ler adına çözüm, siyaset üreteceğin mühim mesele!
Coşmak isteyen için her şey bir vesile.
Ne var ki, boş laf zihin yorar.
...
Bu sürece nasıl gelindi?!
(...)
DEVLETİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
- Samsun'a çıkış.
Amasya kararları, Erzurum, Sivas kongreleri ile ulusun kendi kaderini kendisinin belirlemesi ilkesinin vurgulanması.
- 23 Nisan 1920'de Meclis'in açılması.
"Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin, kurtuluşun ve kuruluşun simgesi olması.
- 20 Ocak 1921'de Anayasası'nın kabulü.
- 1 Kasım 1921'de Saltanat'ın kaldırılması.
- 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı.
- 3 Mart 1924'de Hilafet'in kaldırılması.
- 20 Nisan 1924 Anayasası'nın kabulü.
- 10 Nisan 1928, Anayasa'dan Türkiye Devleti’nin "Dini İslam'dır" hükmünün çıkarılması.
- 5 Şubat 1937:
Anayasa'da değişiklik yapılarak; Türkiye Devleti'nin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı olduğu hükmünün Anayasa'ya konulması.
(...)
HUKUKUN LAİKLEŞTİRİLMESİ
- 8 Nisan 1924, Şer'i mahkemelerinin kaldırılması.
- 30 Kasım 1925, Tekke ve zaviyelerin kapatılması.
- 17 Şubat 1926, Türk Medeni Kanunu'nun kabulü.
- 22 Nisan 1926, Borçlar Kanunu'nun hazırlanması.
- 24 Kasım 1929; İcra, iflas kanunlarının kabulü.
- 15 Mayıs 1929, Deniz Ticaret Kanunu'nun kabulü.
- 5 Aralık 1934, Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi.
(...)
EĞİTİMİN LAİKLEŞTİRİLMESİ
- 3 Mart 1924, Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) Kanunu.
- 5 Kasım 1925, Ankara Hukuk Fakültesi'nin açılması.
- 26 Aralık 1925, Uluslararası takvim ve saatin kabul edilmesi.
- 24 Mayıs 1928, Latin rakamlarının kabulü.
- 1 Kasım 1928, Latin alfabesinin kabulü.
- 10 Haziran 1933, Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun'un kabulü.
- 1 Ağustos 1933, Üniversiteler Kanunu'nun çıkarılması, Darülfûnun'un kaldırılması.
İstanbul Üniversitesi'nin kurulması.
...
"Baş" her daim önemli, çatı'nın hangi çatı olduğu her zaman önemli.
Ardak, yıkılmakta olan bina'dan dökülen malzeme ile kurulan saf'laşma da çürük'tür, eğer öyle olmamış olsa metal yorgunluğu yaşayan uçakları da uçurmaya devam ederlerdi değil mi?!
2007'deki gibi çürük malzemeden kaynaklı çöküş, yere düşüş istenmiyor ise baş önemli, çatı önemli.
Temizlik olmadan iman olmaz, ak'ılsız ibadet'in Yaradan'a faydası olsaydı, dünya'yı Müslüman'lar yönetirdi!
Sünni Müslümanlar üzerinden Londra değil!
Vatikan'la, "Diyalog" adı altında "Neo Haçlılar"a yaltaklananlar değil!
Kör'le yatan şaşı kalkar!
Sevr’in altına imza atanların torunları, soykaları; tabii ki, Atatürk olmasaydı olur diyecek!
Din ve vicdan hürriyetini korumak, laikliği ayakta tutmakla mümkündür.
Ezcümle:
Bundan sonra Atatürk'ü, Asker'i besmele ile ağız'a almak elzem, çünkü o kirli ağızlara başka şey yakışır.
Laiklik günü kutlu olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.