Çidem Ayözger Ergüvenç
AĞABEYİM
Size ağabeyimi tanıtmak istiyorum. Değişik bir tiptir. Ama ağabeyimden önce biraz ailemden söz etsem iyi olur diye düşünüyorum.
Biz büyük bir aileyiz ve hep bir arada yaşarız. Ablalarım, ağabeylerim, hiç evlenmemiş olan teyzem, genç yaşta dul kalmış olan halam ve oğlu hep bir arada otururuz. Ablalarım ya da ağabeylerim evlenince de ayrı eve çıkmazlar, nüfusumuzu arttırırlar. Kimimiz sarışın, kimimiz esmer, bazımız uzun bazımız kısadır. Şişmanımız vardır, zayıfımız vardır. Ağabeyim pek boylu posludur maşallah.
Evimiz epey büyüktür, bir de bahçede müştemilâtımız bulunur. Evimizin önünde bir yüzme havuzu yaptırdık, arkamız göl, yanımızdan şırıl, şırıl bir ırmak akar yani üç tarafımız sularla kaplıdır. Ailemizin çoğu aileye katkı olsun diye çalışır ama çalışmayanlar, ya da iş bulamayanlarımız da vardır. Çoğunluğumuz bir baltaya sap olmuşuzdur ama ağabeyim bu konuda epey zorlanmıştı. Sonra Allah yürü ya kulum dedi ol başka.
Ağabeyim biraz kafasızdı ayıptır söylemesi, babam baktı ki okuyamıyor ona bir diploma ayarladı, aslında gerçekten ayarladı mı yoksa bize mi yutturuyorlar emin değilim. Bugüne kadar gören olmadı. Çabuk öfkelenen, öfkelendiği zaman da gözleri zehir saçan bir insandır. Öyle kötü, kötü bakar ki sormayın. Böyle zamanlarda ağzına geleni sayar döker; aslında çoğu zaman da haksızdır ya neyse. Biz biraz kem küm ederiz o kadar. Ben onun hiç güldüğünü ya da espri yaptığını görmedim. Yani ağır ağabeydir. Bir de, halamın oğlunu hiç sevmez, onun bizlerden olmadığını söyler, fırsat buldukça da hırpalar. Oyunda ya da başka zaman biz kazara ona kötü davranacak olsak pek sevinir, gizli, gizli gofret falan verir bizi ödüllendirmek için. Oysa biz kasten kötü davranmamışızdır, oyun işte.
Babam baktı ki işi gücü yok bari evin gelir gider işlerini ona yüklemeyi düşündü. O da bizlerden topladığı paralarla evimizi bir güzel çekip çeviriyordu. Aslında biz, bir parça cebe de indirdiğini düşünüyorduk ama ne olsa ağabeyimizdi çalıyorsa bizim paramızı çalıyordu, ona hırsızlık denmezdi.
Evin yönetimi alınca, artık evlensem iyi olur diye düşündü; annem babam seferber olup konu komşudan bir kız bulup evlendirdiler. Karı koca piknik yapmayı pek severler. O günlerde, ağabeyim henüz palazlanmadan önce, pijamasının altını giyer, gaz ocağını alır, bahçenin bir köşesinde, üstünde askılı atletiyle, eşini de yanına alır piknik yaparlardı.
Hâlâ evin parasal işlerini o yürütüyordu. Ne var ki bizler fark etmeden bizim paralarımızı da oluk, oluk götürüyormuş. Yine kimse ses etmedi, nasıl olsa sonunda bizler için harcayacaktır diye düşünüyorduk. Bir gün babama müştemilâta taşınmak istediğini söyledi. Yine aynı bahçe içinde evimizin hemen yanında bir yer olduğu için babam kabul etti. Orada çoluk çocuğa karıştı. Oğullarından biri de ne acı ki onun gibi azıcık kafasızdı ama bizim canımız olduğu için onu da çok seviyorduk.
Derken ağabeyim, herhalde para onda olduğu için olsa gerek, cesaretlenip otoritesini arttırdı. O kadar ki ailedeki hanımların yaşantılarına, giyim kuşamına karışmaya başladı. Dinleyen dinledi, ne kadar da haklı diye düşündü; dinlemeyenler ise başta ağabeyim, ailemizin çoğu bireyleri tarafından bozgunculukla suçlandılar. Aile içinde ufak huzursuzluklar başlamıştı ama ağabeyim bir yolunu bulup herkesi susturmayı başardı.
Bir gün müştemilâta sığmadığını, onun yanında daha büyük bir ev yaptırmak istediğini söyledi. “Bu yalnız benim evim olmayacak ki! Tüm ailemizin evidir orası. Aile itibarımızı hiçe saymak mı istiyorsunuz!” diyerek karşı çıkanların ağızlarını kapattı. Susan sustu tabii! Susmayanlar ise ağabeyimin gözünde, aile onurunu yerle bir etmek isteyen münafıklardı. Hepimiz evi dört gözle beklemeye başladık. Epey para harcanıyordu. Ağabeylerimden biri “Senin bütçen böyle bir ev yapmaya yetmez, bu paralar nereden geliyor, çalışmıyorsun etmiyorsun” diye soracak oldu; ağabeyim bayramlık ağzını açtı demediğini bırakmadı. Hakaret, küfür, aşağılama ne varsa saydı döktü.
Benden bir küçük olan kardeşim bir gün ağabeyime, durumunun çok kötü olduğunu, onun idaresindeki paradan eşit pay almadığını, eşi ve çocukları ile birlikte yokluk içinde kıvrandığını söyleyince zavallıcık bir sopa yedi ki karısı ve zavallı çocukları ile birlikte evden ayrılmak zorunda kaldı. Annem babam doğrusu pek bozulmuşlardı ama ses çıkaramadılar, her ne olursa olsun aile bütünlüğü korunmalıydı. O evlâtlarının ayrılıp gitmesi sanki aile bütünlüğünü bozmuyormuş gibi. Ablalarım karşı çıkacak oldular, onları da öyle bir suçladı ki ne namusları kaldı saldırılmayan ne iffetleri.
Ağabeyim yeni evine taşındı. Hani hepimizin evi olacaktı orası? Ne gezer. Bizden yürüttüğü paralarla kendisine bir sürü adam tuttu, hem de bunlar ailemizin dışından! Öyle bizlere yabancılar ki ne dediklerini anlamakta zorluk çekiyoruz. Galiba yurt dışından gelmiş garibanlarmış. Ancak biz uysal bir aileyiz, ağabey dediğimiz üyemiz bu nedenle köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor.
Ağabeyim kendisine bir kanka bulmuştu. Aralarından su sızmıyordu. İyice ailenin içine soktu o adamcağızı. Kendisine sevgi yanı sıra çok da saygı duyuyordu; aralarından su sızmazdı. Derken ne olduysa oldu, araları açıldı. O zaman da adamın ne ahlâksızlığı kaldı ne namussuzluğu. Biz de hep birlikte sövdük saydık. Özetle kanka olmuştu kanlı…
Ah! Bilseniz ağabeyim hakkında daha neler yazasım var ama aile sırları! Açığa vuramıyorum ki…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.