Alp Kırıkkanat yazdı: Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatı
Alp Kırıkkanat yazdı: Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatı
Türk Deniz Kuvvetlerinin planlayıp yönettiği Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatının 09 Kasım’da başlamasıyla birlikte, Yunan basınında çıkan haber ve değerlendirmelerde agresif ancak temelde endişeli bir yaklaşım sergilenmektedir. Şahsi kanaatim odur ki; bunun iki sebebi mevcuttur. Birinci sebebi, 06-11 Kasım 2019 tarihlerinde Girit Adasında GKRY ve Mısır’la birlikte icra ettikleri Medusa-9 tatbikatının, Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatının gölgesinde kalmış olmasıdır. İkinci nedeni ise başta Türkiye’nin yakın çevresindekiler olmak üzere birçok ülkeyle iş birliğinin geliştirilmesinde fırsat kapılarını aralayacak, tatbikat dahil her türlü faaliyetin rahatsızlık yaratıyor oluşudur.
Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatı, esasen çok önceden planlanmış bir tatbikat olup, daha önceki yıllarda da bu bölgede aynı isimle sürekli icra edilmiştir. Aslında bunda olağanüstü sayılabilecek bir durum yok. Ancak son dönemdeki gelişmeler, elbette bu tatbikatın farklı açılardan değerlendirilmesine de neden olmaktadır. Bu kapsamda Yunanistan’ın ihtirasları, normali görmesine engel teşkil etmektedir. Medusa serisi tatbikatların istenilen etkiyi yaratamadığını düşünüyor olabilirler. Fakat, Medusa serilerindeki hedef ve maksatların gerçeklikten uzak oluşu, oluşturmaya çalıştıkları jeopolitiğin inandırıcılığının da sorgulanmasına neden olmaktadır.
Diğer yandan buna karşılık Türkiye, bu yılın başlarında 103 parça gemisiyle Karadeniz, Ege ve Akdeniz gibi üç farklı denizde icra ettiği Mavi Vatan Tatbikatı ile birlikte yeni ve aktif bir süreci başlatmış oldu. Diğer sismik ve sondaj faaliyetlerine ilave olarak da örneğin, mayıs ayında Kıbrıs Baf kuzeyi Akama Burnu batısı 45 mil uzağında Fatih gemisi sondaja başladı. Bu, enerji politikalarımızdaki kararlılığımızın en bariz ifadelerinden biri olarak gözüküyordu. Diğer yandan, 09 Ekim’de Fırat nehrinin doğusuna yönelik Barış Pınarı Harekâtının başlaması, Doğu Akdeniz ve Suriye kuzeyindeki bölgede bütünsel olarak, nispi de olsa, etkimizi artırdığını değerlendiriyorum. Elbette Suriye kuzeyindeki durum henüz netleşmemiştir. Ancak bütün bunların safha safha oluşturulmasına yönelik bir çaba görülmektedir. Dışarıdan bakan yabancı bir uzmanın, TSK’yı hem Suriye kuzeyinde hem de Doğu Akdeniz’de aynı anda bir hareketlilik içinde gördüğünü ve buna göre yorumlarını yaptığını düşünüyorum.
Yunan medyasında, öncelikle mavi vatan kavramı çok tartışıldı ve mart ayında bu isimle anılan tatbikat, önceleri çok küçümsenmeye çalışıldı. Ancak, Türk Deniz Kuvvetlerinin birden fazla denizde aynı anda harekât yapabilme yeteneğini sergilemesi, bu yılın başından itibaren, karşı tarafın sinirlerini iyiden iyiye bozdu. Üstelik donanma teknolojilerine dair Türk savunma sanayinin bazı ürünlerinin denenmeye başlandığı diğer bir kısım faaliyetler de gerçekleşince; mavi vatanımıza sahip çıkışımızın içi boş bir heves olmadığı açıkça görüldü. Bu defa da ABD ve AB’nin ülkemize karşı olası yaptırımlarını beklemeye başladılar.
Bölgedeki bütün bu gelişmelerin, 13 ülkenin bu yılki Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatına katılımına neden olduğunu düşünüyorum. Daha önceki yıllarda bu tatbikata, kısmen daha kısıtlı sayıda ülkenin iştirak ettiği görülüyordu. Bölge dışındaki bir kısım ülkelerin de gözlemci statüsünde olması ayrıca dikkat çekmektedir.
Diğer yandan bu tip tatbikatlar, davete icabet eden diğer ülkelerce deniz gücümüzün yakından müşahede edilebileceği ve belki de yeni milli gemilerimizin ve bir kısım yerli silahlarımızın dış pazarı açısından da fırsatların yaratılabileceği bir ortam olarak değerlendirilebilir. Çünkü sadece savunma fuarlarındaki bir kısım teşhirler, bu pazarlarda yerimizi almamız için yeterli olmayabilir. Sahadaki performanslarının da görülmesi gerekir. Yunan tarafındaki hazımsızlığın bir diğer sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü, son 1 yıldır Yunan medyasında mütemadiyen savunma sanayimizle ilgili çıkan haberlerin, aradaki askeri rekabetin yanı sıra, Türkiye’nin bu alandaki dış pazarlarda önemli bir sıçrama yapabileceği endişesini de yansıttığını düşünüyorum. Davet tatbikatının, gözlemci ülkeleri arasında konuya bu anlamda yaklaşabilecek ülkeler de var. Örneğin, Brezilya ve Meksika. Brezilya bu yılın nisan ayında, her ne kadar Alman dizaynı korvetleri tercih etmiş gözükse de önümüzdeki dönemde bu ve benzeri ihtiyaçlarının devam edebileceğini düşünebiliriz. Meksika da bu kapsamda arayış içinde olan bir ülke. Netice itibarıyla, Orta ve Güney Amerika bu anlamda güzel bir pazar. Örnek olarak sunduğum bu iki ülkeyle birlikte, davet tatbikatına gözlemci sıfatıyla ya da bilfiil katılan diğer tüm ülkelerin; tatbikatı, Türk savunma sanayi ürünlerinin performansı ve pazar analizi kapsamında da değerlendirebileceklerini düşünüyorum.
Yunanistan, bütün bu gelişmelerden rahatsızlık duymakla birlikte, kendi açısından bir diğer sorun ise mevcut askeri gücünün durumu. Yaşlı donanmasını yenilemek ya da modernize etmek zorunda. İflastan yeni çıkmış bir ülke olarak bu zor konu, çözüm beklemek üzere önlerinde duruyor. Yunan medyası son dönemde bu konuyu da haber yapmakta ve sürekli Türkiye’nin bu anlamda geldiği seviyeyi ön plana çıkarmaktadır. Yeni silah ve malzeme temini açısından, Batı’dan bu yönde de beklentileri mevcuttur.
Aslında her zaman ifade edilen bir hususu, bir kere daha tekrarlamakta fayda görüyorum. Yunanistan’ın, komşusu Türkiye’yle iyi geçinmesi ve sorunlarını karşılıklı hakkaniyet içinde ortaklaşa ve müzakere yoluyla çözme iradesi göstermesi, kendileri açısından çok daha iyi olacaktır. Böyle olması herkesin yararına ve hepimizin dileğidir. Peki, ya olmazsa?
Yazımı, Nazım Hikmet’in ‘‘Sen’’ isimli uzun şiirinin sonunda yer alan mısralarıyla bitirmek istiyorum.
‘‘…
Sana gelince...
Ne ben Sezar’ım,
Ne de sen Brütüs’sün.
Ne ben sana kızarım,
Ne de zatın zahmet edip bana küssün.
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz.’’
Bu noktalara gelinmemesi ve her daim dost kalmak ümidiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.