Erkan Sevinç yazdı: AHDE VEFA
Erkan Sevinç yazdı: AHDE VEFA
Vefanın sadece bir semt ismi haricinde çok şey barındırdığının farkında değil miyiz? Ahde vefanın sadece karşı taraftan mı gelmesini bekliyoruz? Hadi canım sendeler yüzünden mi ahde vefadan vazgeçildi ? Birinin yaptıklarını es geçmek,onu yaşarken ödüllendirmek vefasızlıktır. Bir fincan kahvenin hatırı nerelerde kaldı ? Toplum olarak yaşananlara nasıl böyle duyarsız kalabiliyoruz? Yoksa ahde vefa’yı Tarkan’ın albümü olarak mı biliyoruz? Böyle çok soru sorabilirim. Özdemir Nutku gibi bir değeri kaybettikten sonra bir kez daha beynimde böyle deli sorular oluştu.
Özdemir Nutku, çalışma odasında 64 yıldır içtiği piposunu tüttürürken şiirlerini, eleştirilerini, kitaplarını, çevirilerini, caz bestelerini bir bilim insanı hassasiyetiyle dokudu ve etrafındakilere, öğrencilere, dostlarına yüreğini açtı hep. 1976 yılında Ankara’dan İzmir’e Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ‘Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü’nü kurmaya geldi. Alsancak’taki o binadan başlıyor tanışıklığımız. Kendisinin sanat aşkı yanında spora tutkusunu dergimiz Spor Life için Seval Deniz Karahaliloğlu’na anlatmıştı.
Yaşamında 37 tiyatro, 22 çeviri, 4 şiir ,12 oyun ,2 senaryo ,1 çocuk olmak üzere 78 kitaba imza atan Nutku’nun sonsuzluğa uğurlanma törenine onun kıyafetleriyle katılan eşi Hülya Nutku önemli bir yanını daha vurguladı Özdemir ağabeyin. O bir devrimciydi. Kuvayı Milliye ruhuyla tutuşan bir vatanseverdi. Bir yazısında şöyle diyordu: “Gelecekte bizim küllerimiz üzerinde, efsanevi kuş zümrüdü anka gibi, yeni bir dünya, daha mutlu bir dünya yaratmada, tiyatro da önemli görevini sürdürecektir.”
Özdemir Nutku, 12 Ocak 1931’de İstanbul’da doğdu. 1942’de Robert Kolej’ine girdi ve hazırlık sınıflarıyla birlikte sekiz yıllık orta eğitimden sonra 1950’de B.A. derecesi ile mezun oldu. Yedi yaşında piyanoya başlayan ve 1949 yılında ilk ve son klasik piyano konserini veren Nutku, 50’li yıllarda bir caz kuarteti kurarak caz piyanisti olarak tanındı. Amatör bir müzisyen olan Nutku’nun tiyatroya olan ilgisi kolej yıllarında başladı. Okulun temsil kolunda, amatör olarak çeşitli roller oynayan yazar, 1946-1947 döneminde, Kadıköy Süreyya Sineması’nda sahnelenen Franz Lehar’ın Tarla Kuşu operetinde ilk profesyonel rolünü oynadı.
Kolej yıllarında başlayan şiir yazma merakı ile 1950’de ilk şiir kitabı “Eller” yayımlandı. 1956’da Ankara Üniversitesi’nden mezun olan Nutku, aynı yıl bir bursla Almanya’ya gitti ve Göttingen kentindeki Georg-August Üniversitesi Tiyatro Bölümü’ne alındı ve oradaki öğrenimini 1959 yazında tamamladı. Almanya’da bulunduğu yıllarda, Göttingen Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni ünlü Heinz Hilpert’in yanında üç yıl asistanlık yaptı ve Almanya’daki çeşitli özel tiyatrolarda oyun sahneledi. Müziğe olan ilgisi devam ettiğinden, ayrıca iki yıl Prof. Boetticher’in üst düzeydeki müzik seminerlerine devam etti. 1959’da yurda döndü ve bir yıl önce kurulan Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Enstitüsü’ne asistan olarak girdi. 1960’da ilk tiyatro kitabı “Tiyatro ve Yazar” yayımlandı.
1961’de doktor, 1967’de doçent ve 1974’te de profesör oldu. 1953 yılından beri çeşitli sanat ve edebiyat dergilerinde 1800’ün üstünde araştırma, inceleme, eleştiri ve deneme yazan Nutku, 1965 yılında, A.B.D.’inde Yale, Washington (Seattle), Chicago, Pittsburg, Northwestern, Minnesota, Southern California, UCLA, Carnegie Techn., North Carolina gibi daha birçok üniversitede dersler, konferanslar verdi, seminerler düzenledi; stüdyo ve atölye çalışmalarına katıldı. 1991’de Sidney Üniversitesi’nde uluslararası bir uzmanlar topluluğuna oyunculuk üst semineri düzenledi.1997’de Hartt School of Music and Performing Arts, Connecticut’ta, Amerikalı ve İsveçli öğrencilere, iki hafta süreyle, rol yapımı üzerine eğitimler yaptı. Birçok uluslararası kongrede ülkemizi temsil eden ve aynı zamanda oyun sahneleme hocası ve tiyatro yönetmeni olan Nutku, bugüne kadar yüze yakın oyun sahneledi.Çeşitli Tiyatro Şenliklerinde yönetmen olarak ödüller aldı. 1979’da “Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri” adlı inceleme kitabıyla, Milli Kültür Vakfı’nın “Büyük Edebiyat Ödülü”nü kazandı. 1984’te Güngör Dilmen’in Midas’ın Kulakları adlı oyununu sahnelemesindeki başarısından ötürü, Nutku’ya “Ulvi Uraz Yönetmenlik Ödülü” verildi. 1989 yılında, Türk Tiyatrosu’na katkısı ve Türk Tiyatrosunu dışarda tanıtmada gösterdiği çaba için Tiyatro ve Televizyon Yazarları Derneği’nin “Tiyatroya Katkı Ödülü” ne layık görüldü. 1991 yılında Salihli Belediyesi’nin “Dionisos Ödülü”nü aldı. 1993’te, Kültür Bakanlığı’nın “Tiyatro Araştırmaları Büyük Ödülü” ile onurlandırıldı. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde dekan yardımcılığı ve dekanlık yapan Nutku, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü ve aynı fakültenin Sahne Sanatları Bölümü Başkanı’yken 1998 başında yaş haddinden emekli oldu. Emekliliğinde bile boş durmayan Nutku 2000 yılı başında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Yakın Doğu Üniversitesi’nde Sahne Sanatları Fakültesi’ni kurdu.Son yıllarda anılarını yazdığı kitabı tamamlamaya çalışıyordu.
1990’da kurduğu İzmir Şehir Tiyatroları’na 1991’de Genel Sanat Yönetmeni olarak atandı. Türkiye’nin ilk “Kamyon Tiyatro”sunu yaptı ve gezici çocuk tiyatrosunu kurdu. Böylece tiyatroyu, tiyatroya hiç gitmemiş çocukların ayağına götürdü. Dönemin belediye başkanı destek vermediği için bu uğraşısı yürümedi. Bugün hala İzmir’de Şehir Tiyatroları yok. Adı Karşıyaka’da yaşadığı sokağa verildi ancak bu konu büyükşehir meclisinde yine dönemin belediye başkanı tarafından onaylanmadı. Yaşarken ne adının verildiği sokağı görebildi ne de adını taşıyan sahnesinin devam ettiğini. Ona hasta olduğu günlerde o sahnenin yıkıldığı söylenemedi bile.
O bir Shakespeare uzmanı. Bugüne kadar 27 Shakespeare oyunu çevirmiş, 20 bin kelimeden oluşan bir Shakespeare sözlüğü hazırlamış. “Shakespeare’in kullandığı Orta İngilizce bugünün İngilizce’sinden farklı. Aklıma örnek verirken hep ‘bowels’ kelimesi geliyor. ‘Bowels’ günümüz İngilizcesi’nde karın, bağırsak demek. Oysa ki o günkü İngilizce’de çoluk çocuk anlamına geliyor. Bizimkiler çeviriyi nasıl yapıyor; Tiran, göz koyduğu Rahibeye diyor ki: Sen böyle gidersen ileride seni sevse sevse bağırsakların sever. Oysa orada diyor ki ileride seni sevse sevse çocukların sever. Onun için benimle yat diyor tiran rahibeye. Sonra başka bir örnek vereyim; ‘tell them to the sea horses’ diye bir deyim geçiyor. Bizdeki ‘sen onu külahıma anlat’ ile aynı anlamda. Ancak çevirmenler direk çeviri yaparak ‘sen onu denizatlarına anlat’ diye çeviriyorlar. Shakespeare sözlüğü bugünkü Türkçe’de orta İngilizce kelimelerin, deyimlerin, argoların yer aldığı bir sözlük. İleride Shakespeare çevirecek gençler olursa hazırladığım sözlükten faydalansınlar istedim. Shakespeare evrensel bir yazar. Ona bir İngiliz yazar olarak bakılamaz. Nereye giderseniz gidin Shakespeare Shakespeare’dir. Shakespeare insanı ve insan ilişkilerini çok iyi biliyor. Komedilerinde insanın içini, zaaflarını görebiliyorsunuz, tragedyalarında devlet yapısının içindeki çürümüşlüğü, yanlışları görebiliyorsunuz” diyor Nutku.
Çoğu kişinin bilmediği spor aşkından söz edelim biraz da. Hayatı kaliteli yaşamasını gençlik yıllarında yaptığı spora borçlu. Üstelik Nutku’nun atletizmde kazandığı çok sayıda kupası var. Sıkı bir Fenerbahçeli. Fenerbahçe aşkına, İstanbul Boğazında motordan denize atılmışlığı bile var. Otomobillere pipo kadar düşkün. Her yıl arabasını yeniler. Almanya’da öğrencilik yıllarında, para kazanmak için Fransa’da otomobil yarışlarına katılmış. Spor yapmaya Robert Kolej yıllarında başlıyor.”O zamanlar atletizm takımındaydım. Koşuyorum, çok yoruluyorum diye annem çok korkuyor. İlerde kalp hastası olurum diye endişelenen annem koşucu olmamı istemiyordu. Sporu bırakmam için doktora yalan söylettiriyor. Kalp büyümesi var dedirttiriyor ama ben dinlemedim tabii. O dönem, Robert Kolejde 1949 ve 1950’li yıllarda Atletizm kaptanlığı yaptım. 1949 yılında İstanbul’da Cross County 10.000 metre şampiyonluğum var” diyor Nutku ve otomobil sevdasını anlatıyor..
“1957 yılında Almanya’ya doktora yapmaya gittiğim dönemde, öğrenci olarak aldığım burs parası çok azdı. Porsche bir hafta boyunca, piyasaya sürdüğü yeni arabasının deneme sürüşleri için gazeteye ilan verdi. Deneme sürüşü için bir şoför arıyorlardı. Görüştüm kabul edildi. 6 silindirli, 6 karbüratörlü küçük bir arabaydı. Haftada bir kere gidip arabayı ayarlatıyordum. Benzin paramı veriyorlardı, arabanın bakımını onlar yapıyorlardı. Üniversiteye o arabayla gidip geliyordum. Müthiş havalıydı. Kızlar arasında çok popüler olmuştum. Fransa Cortina’da dayanıklılığın test edildiği bir araba yarışı vardı. Bu yarış dağlık, taşlık arazilerde, uçurum kenarındaki bir parkurda yapılıyordu. Derin uçurumlu bir yerdi. 1957’de Fransa’nın kuzeyinde yapılacak yarışlar için oraya trenle gittim. Dayanıklılık ve performansın test edildiği bu yarışta profesyonel sürücülerle birlikte yarıştım. Kıyasıya bir mücadele vardı. Ben ilk başlarda önlerde yer aldım. Baktım arkadan çok ciddi sıkıştırıyorlar. Yarışın bir yerinde arkamdan gelen bir araba beni uçuruma doğru itecek şekilde arabanın arkasından tampon atmaya başladı. Benim amacım yarışı kazanmak değil. Para kazanmak için yarışmaya katılıyorum. Arkadan gelen sürücülere yol verdim. Sonuç olarak, yarışı ortalarda bitirdim. 1957’de 38. ve 1958’de 30. olarak yarışı tamamladım. İki senede kazandığım parayla bir araba aldım ”
Işıklarda uyu Özdemir ağabey..
Kaynak: AHDE VEFA - ERKAN SEVİNÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.