Sadullah Özcan

Sadullah Özcan

ANKARA KORİDORU

Muhsin Yazıcıoğlu

Onu ilk İzmir’de 1987’de üniversite yıllarında Karşıyaka Gümüşpala’da mütevazı gazete kâğıtlarının altlık yapıldığı yer sofrasında tanımıştım. Cezaevinden yeni çıkmış İzmir’de dostlarını ziyaret ediyordu. Genç dinamik sempatik ve atik.

Ziyaret ettiği her yerde çok samimi bir karşılamaya şahit oluyordu. Eee.. Ne de olsa yılları saran hasret duvarları yıkılmıştı. O hasret kolay giderilmezdi.

Onun bu İzmir’e gelişi dostlarını da tanıma fırsatı doğurdu. Mehmet Karanfil’ler gibi. Onların şiirlerinde  12 Eylül’ün darağacına gönderdiği Selçuk Duracık, Halil Esendağ gibi Anadolu gençlerinin hikâyelerini diklerdik.

İzmir’de başlayan bu tanışıklığımız yıllar ile birlikte ilerledi. Kaderin bizlere açtığı Ankara yollarında dostluğa dönüşen bu tanışıklığımız daha da ileriye taşındı. Gönül birliği dedikleri bu olsa gerek.

İnsan ruh dünyasında varlığını hissettiği duygularını bir başkasında bulduğunda samimiyet ve yakınlaşma yaşıyor. Benimde öyle. Sahip olduğumuz düşünce ve fikir dünyamızın dostlarını bulmak gibi bir şey.

İnsan fıtratının yapısı gereği birini tanıdığınızda iki farklı duygu yaşanır. İlki ya çok yakınlaşırsınız, dostluğunuz pekişir. Ya da uzaklaşır sıradanlaşırsınız. Benim de Ankara’ya geldikten sonra düşünce ve fikir dünyamı temsil ettiğini düşündüklerimin önemli kısmını tanıdıkça uzaklaştım. Fakat aksine onu ve dost çevresini tanıdıkça yakınlığımız arttı.

Öyle ki dost sohbetlerimiz derinleştikçe çokta yanılmadığımızı anlıyorduk. İnsan samimiyet hissi duymadıkça dostluk kuramaz. Benim şahit olduğum onun samimiyetidir. İnandığı değerlere samimiyeti.

Kapısına gelen insanların ne olduklarına bakmaksızın elinden gelen yardımı yapmaya çalıştığına şahit olanlardanım. Kapısına kimler gelmezdi ki; haklısı, haksızı herkes.

Onun 1992’deki MÇP’den ayrılış sürecini yakından takip edenlerden biriyim. Emir Kuşdemir olayı ve sonrasındaki gelişmeleri. Bugün geri dönüp baktığımızda bir devrin canlı tanıkları olduğumuzu fark ediyoruz. Fakat olaylar yaşanırken çoğu zaman fark edemediğimiz ayrıntıları zaman geçip okuma fırsatı gördükçe farklı oyunların izlerini çok yakından görüyorsunuz.

Onlardan biri 1992 olayı ve onun devamı 1997’de Türkeş’in ani vefatıdır. Türkeş sonrası MHP ‘de ki gelişmelerde dahil buna.

Onun yaşadığı dönem içinde oynadığı rol ve o rolün Türkiye’nin geleceğine etkilerini iyi biliyorsunuz. Onun varlığı Türkiye’de birçok oyunun bozulmasını sağlamaya yetmiştir. Bu sadece 28 Şubat süreci için geçerli değildir. Sonrasındaki bütün darbe planlarının alt-üst olmasında hep onun varlığı etkindir.

2004’lerdeki Balyoz, 2005’lerdeki Yakamoz, Ay ışığı, 2007’de ki E-muhtıra, hatta şahadete ulaştığı 2009’da şahit olduğumuz darbe girişimlerinde onun varlığı hep korku salmıştır. Onun şahadete giden yolda sadece FETÖ’yü rahatsız etmedi. Bütün şer cephelerini rahatsız etti. Onun şahadetinde bütün şer odaklarının ittifakı unutulmamalıdır.

Bugün onu şehit edenlerin bir kısmı halen  cezalarını bulmamış olabilir. Ama cezalarını bulacak günün korkusu ile tir tir titrerken, o gün geçtikçe milletin gönlünde taht kurmaya devam ediyor.  Hayırla yâd edilirken Anadolu insanımızın dualarında yaşıyor.

Allah ona Ankara’nın kalbinde dünya var oldukça yaşayacak öyle bir makam nasip etti ki Anadolu ereni saflarındadır artık.

İşte o kişi Muhsin Yazıcıoğlu’dur.

Ruhun şad olsun koca Reis…

Cuma’nın hayrı üzerinize olsun

 

Önceki ve Sonraki Yazılar