Avrupa Birliği'nde Son Söz Ve Karar Batı'nın
AB'de yeni başkanlık pozisyonları için önerilen isimlerin tümünün Batı Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gelmesi, AB'de coğrafi çeşitliliğin kenara itildiğine ve Doğu Avrupa ülkelerinin soyutlandığına işaret ediyor
BRÜKSEL(AA) -Avrupa Birliği'nin (AB) temel kurumlarının başkanlıklarına atanan isimlerin yoğunluklu Batı Avrupa ve Akdeniz ülkelerinden gelmesi, AB'de coğrafi çeşitliliğin ikinci plana atıldığına ve Doğu ile Batı bloku arasındaki ayrışmanın derinleştiğine işaret ediyor.
AB liderlerinin günler süren müzakerelerinin ardından anlaştığı "pakete" göre, AB Komisyonu Başkanlığına Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, AB Konseyi Başkanlığına Belçika Başbakanı Charles Michel, AB Yüksek Temsilciğine İspanya Dışişleri Bakanı Josep Borrell, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanlığına ise Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Fransız Christine Lagarde atanacak.
Diğer yandan, Avrupa Parlamentosu (AB) Başkanlığını da üyeler tarafından yeni seçilen İtalyan David Maria Sassoli devraldı.
Doğu bloku görünmez oldu
AB anlaşmalarına göre, birliğin temel kurumlarına başkan seçilirken, coğrafi çeşitlilik ve cinsiyet eşitliği sağlanması hedefleniyor.
AB Komisyonu ve ECB Başkanlığı için ilk kez iki kadın ismi önererek cinsiyet eşitliğinde büyük aşama kaydeden üye ülke liderlerinin, diğer önemli kriter olan coğrafi çeşitliliği göz ardı ettiği görülüyor.
Halihazırda üst düzey pozisyonlar için önerilen ve seçilen isimlerde, birliğin daha yeni ülkelerinden oluşan "doğu blokunun" hiçbir şekilde temsil edilmediği görülüyor.
Hukukun üstünlüğü ilkesiyle isim yapan Sosyalistlerin adayı Frans Timmermans'ın elenmesini zafer olarak gören doğu blokunun, üst düzey pozisyonlarda temsil edilmemesi uzun vadede sorunlara yol açabilir.Zafer Timmermans'ı seçtirmemek oldu
Öte yandan, Vişegrad ülkeleri olarak bilinen Polonya, Çekya, Macaristan ve Slovakya gibi doğu blokunda yer alan üyelerin "ölümü görüp sıtmaya razı olduğunu" değerlendirmek mümkün.
Liderlerin Brüksel'de yürüttüğü müzakereler sırasında hukukun üstünlüğü ve demokrasi söylemleriyle ön plana çıkan Sosyal Demokratların (S&D) adayı Frans Timmermans'ın ismi AB Komisyonu Başkanlığı için yoğun şekilde telafuz edilmeye başlanmıştı.
Çekya, Polonya ve Macaristan gibi ülkeler Timmermans'ın adaylığını "kesinlikle" kabul etmeyeceklerini belirtmişti.
Bu ülkelerin, müzakereler boyunca tüm enerjilerini "Timmermans'ı seçtirmemeye" yoğunlaştırdığı, böylelikle kendilerini temsil etmese de başka önerilen adaylara karşı "ses çıkaracak hallerinin kalmadığı" değerlendiriliyor.
Nitekim, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın, Vişegrad ülkelerinin birlikte hareket ettiğine dikkati çekerek "Önemli bir başarı kazandık. Uluslararası siyasette her zaman yeni tartışmalı konular çıkıyor ama artık biz de güçlüyüz çünkü kendi istediğimizi gerçekleştirebildik." açıklamasını bu çerçevede ele almak mümkün.
Macron galip geldi
Zirvenin ardından açıklama yapan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, tüm başkanların Fransızca bildiğini belirterek, "Fransızca konuşan yeni bir ekibin oluşmasından mutluluk duyuyorum." dedi.
Ancak Macron için tek avantaj bu adayların Fransızca bilmesi değil. Avrupa Merkez Bankasına bir Fransızın atanmasını sağlayan Macron, AB Konseyi Başkanlığına da AP'deki liberal siyasi grubu olan Avrupa'yı Yenilenin üyesi Charles Michel'in seçilmesine ön ayak oldu.
Önemli koltukların başında yer alan AB Komisyonluğu Başkanlığına bir Alman getirilmesi Fransız Cumhurbaşkanı için bir kayıp gibi değerlendirilse de Ursula von der Leyen'i Macron'un önerdiği ortaya çıktı.
Nitekim, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in kişisel olarak desteklese de Leyen'e yönelik çekimser oy kullandığını duyurdu.
Macron, Merkel'in AP'deki siyasi grubu olan Avrupa Halklar Partisi (EPP) üyesi Leyen'i destekleyerek aynı zamanda AP seçimlerinden üçüncü büyük siyasi grup olarak çıkan liberallerin Komisyonda güç kazanmasını da sağladı. Tusk, Leyen'in, AB Komisyonu Birinci Başkan Yardımcılığına liberallerin liste başı adaylarından Magrethe Vestager'i getirmeyi planladığını açıkladı.
Diğer yandan, Macron için büyük bir başarı da sıklıkla karşı çıktığı AB Komisyonu Başkanının AP'deki siyasi grupların liste başı adaylarından seçilmesini öngören "Spitzenkandidat" sisteminin "öldürülmesi" oldu.
Böylelikle Macron, AB'nin önde gelen liderlerinden Merkel'in siyaseti bırakacağını açıklamasının ardından oluşan güç boşluğunu kendi avantajına çevirmeyi başarmış oldu.
Doğu-Batı ayrımı derinleşir mi?
AP Başkanının atanmasında söz hakkı bulunmayan AB liderleri, coğrafi eşitlik ilkesinin gözetilmesi için bu pozisyona Doğu Avrupa ülkelerinden birinin atanması için tavsiyede bulunmuştu.
AP Başkanlığının da tekrar bir İtalyan'a verilmesiyle atamalardaki coğrafi eşitsizlik perçinlenmiş oldu.
Halihazırda Doğu Avrupa ülkelerinin "sıkıntılı aday" Timmermans'tan kurtulmanın verdiği mutlulukla küçük çapta bir "zafer sarhoşluğu" yaşadığı görülüyor.
Ancak yeni başkanlar atandıktan sonra gücün yine Batı Avrupa'da kaldığını idrak edecek olan Doğu bloku ülkeleri için söz konusu zafer havası çok uzun sürmeyecek gibi görünüyor.
Muhabir: Şerife Çetin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.