Doğan Satmış
Basın ifşa ederek yaşar, devlet adamının görevi tam tersidir
Başlıktaki cümleyi, 1852 yılında İngiltere’de yayınlanan Times Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni söylemiş.
Aradan 170 yıl geçtikten sonra maalesef bu gerçeği ne Türkiye’de ne de dünyada gazeteci olmayanlara tam anlatamıyoruz.
Basın bazı şeyleri ifşa ettiğinde, bundan hoşlanmayanlar hemen şu soruyu soruyorlar:
“Siz vatanınızı sevmiyor musunuz?”
Bilmiyordum, aynı soruyu The Guardian’ın eski Genel yayın Yönetmeni Alan Rusbridger’e da sormuşlar İngiltere’de.
Çünkü Rusbridger, Guardian Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni iken, Amerikalı bilgisayar uzmanı Edward Snowden’in, Amerika’da döndürülen gizli dolapları ifşa eden bilgi ve belgelerini yayınlamıştı.
Malum Edward Snowden, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki istihbarat kuruluşlarından biri olan Ulusal Güvenlik Teşkilatının (NSA) milyonlarca telefon görüşmesinin kayıtlarını topladığını, bunu da gizli bir mahkeme kararına dayanarak yaptığını ortaya çıkarmış, bu bilgiyi açık etmek için ülkesinden kaçmış, sonra da hakkında yakalama kararı çıkınca Rusya’ya sığınmıştı.
Snowden’in ifşa ettiği bu gerçeği, İngiltere’de Guardian, Amerika’da Washington Post, New York Times ve ProPublica (başarılı yayınları ile Pulitzer kazanan ilk online haber sitesi) ile iş birliği yaparak duyurdu.
Yazanlara gazetecilik ödülü kazandıran bu haberin yayınlanması nedeniyle Guardian’ın eski editörü Alan Rusbridger, kendi gazetesinde bir yazı kaleme aldı. Şahsen tanımaktan da mutlu olduğum gazeteci Rusbridger, Guardian’da yayınlanan yazısında, şöyle diyor:
“On yıl önce, Edward Snowden bizi devlet casusluğu konusunda uyarmıştı. Bunu bir düşünün ve gelecek için endişelenin. Çünkü Guardian'ın dünya çapında dikkat çekmesine yardımcı olduğu suistimaller artarak devam ediyor: Yetkililer yalnızca bunların ifşa edilmesini zorlaştırdı.”
Aynen böyle. Türkiye’de basına son yıllarda getirilen yasaklama ve cezaların sayısını bilmiyoruz.
Meğer İngiltere’de de bu tür gizli belgelerin yayınlanmasını 14 yıla kadar hapis öngören bir hazırlık yapılıyormuş. Amerika Birleşik Devletleri ise Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ı cezalandırmak için iadesi için bastırıp duruyor ki, bir daha kimse böyle gizli belgeleri yayınlama cesareti göstermesin.
Düşünün İngiltere gibi, demokrasinin beşiği bir ülkede böyle bir yasa kabul edilirse, Amerika gibi basın özgürlüğünün anayasal teminat altında olduğu bir ülkede bunlar olursa Türkiye’de, Rusya’da, Macaristan’da neler olmaz?
İşleri “İfşa etmek” olan gazetecilerle, bunun tam tersini sağlamaya çalışan devlet adamlarının aynı kafada olmalarını beklemeyin. Eğer bir gazeteci, böyle düşünmüyorsa, onun gazeteciliğinden de şüphe edebilirsiniz.
Bunun böyle olmasının nedeni de çok basittir aslında. Devlet adamları kararlar alırlar, bu kararı alanlar bazen kendilerine yontabilirler, suiistimal edebilirler ve bunun ortaya çıkmasını da istemeyebilirler, bu kararların kamunun yararına olup olmadığını ancak gazeteciler yazarsa anlarız.
Çünkü George Orwell’in de dediği gibi, gazetecilik birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır ve bunun dışındaki her şey halkla ilişkilerdir.
Tüm bunları, Dünya Basın Özgürlüğü listesinin en altlarına inmiş bir ülkede yazmak ne derece mantıklı ve işe yarar, doğrusu onu da bilmiyorum.
Ama siz yine de bilin, gerçek gazetecilik işte böyle bir şey.
Ve ancak böyle bir gazetecilik ortamında ülkeler çağdaşlaşır.