Can Pulak
Bekir Coşkun'un Anısına
Her fani bir gün ölümü tadacaktır. Bundan kurtuluş yok. Doğum nasıl normal birşeyse, ölüm de aynen öyle. Ancak zamansız ölümler ve değerli insanların kaybı, yürekleri çok acıtıyor.
Allah kimseye evlat acısı vermesin. Yaşayanlar bundan büyük bir acının olamayacağını söylüyorlar. Acı da biber gibi birşey galiba. Kademe kademe etkiliyor insanları. Çok acı var, dayanılabilir acılar çekiyoruz. Unutulmaz acılar yaşıyoruz. Gelmesiyle gitmesi bir olan acıları da unutmamak Gerek. Dedim ya, her cinsi var acının.
Yaşı ilerleyince insanın, kayıpları da fazla oluyor. Her gün uzak-yakın bir ölüm haberiyle sarsılıyorsunuz. Ailenizden, eşinizden, dostunuzdan, arkadaşlarınızdan peş peşe gidenler çoğalıyor. Üzülmek, kederleri paylaşmakla geçiyor çoğu zaman. Tüm ömrümce dost biriktirdim. Bu açıdan çok zengin sayarım kendimi. Ama biriktirdiğim o güzel insanlar, sevgili ve değerli dostlarım hızla ayrılıyorlar hayattan. Birikimim süratle eksiliyor artık. Yerlerine yenilerini ekleyecek takatim kalmadı sayılır. O nedenle kayıplarım, yüreğime hançer gibi saplanıyor.
Bekir Coşkun bu ülkenin yetiştirdiği çok değerli bir evladıydı. Demokrattı, Cumhuriyetçiydi, Atatürk’çüydü. Milletvekilleri gibi Anayasaya sadakat yemini etmemesine rağmen, sadece Anayasaya değil, tüm yasalara, insan olmanın gerektirdiği tüm kurallara sıkı sıkıya bağlı bir yurtseverdi. Gerçek, doğru, dürüst, namuslu, kalemini sadece ülkesinin ve insanlarının iyiliği ve mutluluğu için kullanan bir gazeteciydi. Katıksız bir Türkiye sevdalısıydı. Milli menfaatlere aldırmayıp, kişisel çıkarlar peşinde koşanların amansız bir takipçisiydi.
Yaradılanı yaratandan dolayı severdi. Bu yüzden sadece insanlara değil, hayvanlara da kol kanat gererdi. Sokak hayvanlarını sahiplenir, onları şefkatle besler, hasta olanlarını tedavi ve ameliyat ettirirdi. Yolsul ve gariban babasıydı. Yaptığı yardımların bilinmesini istemez, kimsenin onurunun kırılmamasına büyük özen gösterirdi. Adam gibi adamdı Bekir kardeşim. Örnek bir insan, örnek bir gazeteciydi. Nazik ruhunu müzikle dinlendirir, büyük bir maharetle kanun çalar, Türk müziği ile ilgili bilgi ve donanımını belli etmeyecek şekilde mütevazi davranırdı.
Bekir Coşkun’u çok iyi tanıdığım için bunları yazıyorum. Günaydın Gazetesinin Ankara Temsilciliğini yaparken, bir şehir ilavesi çıkarmaya karar vermiştik. O dönemde Hürriyet’le tiraj savaşı yapıyor, birinci olabilmek için ciddi bir mücadele veriyorduk. İyi bir ekibim vardı. Metin Gören, İnan Göksel, Bülent Denli, Nuri Kayış, Erbil Tuşalp, Orhan Uğuroğlu, Yüksel Kangal, Yalçın Güzeltürk, Dursun Gündoğdu, Şükrü Küçükşahin, Mehmet Öztoprak, Tuğrul Sarıtaş, Berat Yurdakul, Emin Varol, Erol Maraş, Latif Cengiz bu ekibin içindeydi. Ancak şehir ilavesi için bir miktar takviye yapmam gerekiyordu. O dönemde Türk Haberler Ajansında çalışan Bekir Coşkun ile Anka Ajansında çalışan Ahmet Kadıbeşegil’i transfer ederek ekibi güçlendirdim.
İşler iyi gidiyor, yaptığımız etkili kampanyalarla tirajımız giderek yükseliyor, zirveye tırmanıyorduk. Ankara ilavesi için iki kişiye makale yazdırmayı kararlaştırdım. Bekir’le Ahmet’i seçtim ve bana Ankara ile ilgili günlük yazılar yazmalarını istedim. Ahmet’in inanılmaz güçlü bir kalemi vardı ama, yazıları geciktiriyor, zaman zaman aksatıyordu. Ancak Bekir’in ciddi ve disiplinli yazılarını, sabah işe geldiğimde masamın üzerinde buluyordum. Bekir sebat, kararlı ve sürekli yazılarıyla mesleğimizin aranan yazarları arasına çabucak girdi. Ahmet ise yazarlık hayatına erken havlu attığı için, yerine Kontenjan Senatörlüğü sona eren Hüsamettin Çelebi’yi getirdim.
Bekir Coşkun çalışkanlığı, efendiliği ve başarılarıyla kısa zamanda temayüz etti. Nitekim ben Ankara Temsilciliğinden ayrılırken, yerime Bekir Coşkun’u teklif ettim. İstanbul merkez yönetimi teklifimi kabul ederek, Bekir Coşkun’u Ankara Temsilciliğine atadı. Bekir bu görevi de üstün bir başarıyla yerine getirdi ve tıpkı yazarlık hayatı gibi idarecilik hayatında da çok muvaffak oldu.
Birlikte çalıştığımız dönemde, Günaydın Gazetesi 1 milyon tirajı aştığı ve zirveye oturduğu için, hem hatırı sayılır bir prim aldık ve hem de birinciliğin anısına verilen altın rozetleri yakalarımıza taktık. Bekir’in rozetini takma heyecan ve sevincini hiç unutamam. Başarı ekiple kazanılır. Günaydın’ın o dönemdeki büyük başarısında ekibin içinde yer alan Bekir Coşkun’un katkısı büyüktür.
Gazeteci olunmaz doğulur derler. Çok doğru bir söylemdir bu. Bekir Coşkun gazeteci olarak doğmuş, hayatını namuslu kalemiyle kazanmış, şerefli adının üzerinden en küçük bir gölgenin geçmesine izin vermemiştir. Sağlığının çok bozulmasına rağmen, yazılarını aksatmama konusundaki kararlılığı ve davranışı, iletişim fakültelerinde okutulacak değerdedir. İletişim Fakülteleri dedim de aklıma geldi, niçin Bekir Coşkun gibi örnek ve başarılı gazetecilerden yararlanmazlar? Mesleği hakkıyla yapan, kalemini yıllarca şerefiyle kullanan, geçimini sadece gazetecilikten sağlayan meslekdaşlarıma neden bu okullarda ders verdirmezler? Bunu anlamak mümkün değil.
Değerli kardeşim Bekir Coşkun’u en verimli döneminde ve ona çok ihtiyacımız varken kaybettik. O nedenle acımız çok büyüktür. Gazetecilik mesleğinin çok sayıda Bekir Coşkun’lara ihtiyacı vardır. Ama yeni Bekir Coşkun’lar yaratmak yerine, yalaka ve menfaat peşinde koşan gazetecilerin sayısını arttırmaya çalışarak, Türkiye’ye büyük zararlar verdiğimizin farkında bile değiliz.
Seni unutmayacağız ve unutturmayacağız değerli kardeşim. Allah’ın rahmeti hep üzerinde olsun. Değerli eşin Andre’ye, aile yakınlarına, dostlarına ve tüm meslektaşlarına sabır ve başsağlığı dilerim. Mekanın cennet, melekler yoldaşın olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.