Bestami Bozkurt yazdı: Gücün Metamorfozuna Uğramış Toplum Mühendisleri
Ngazete yazarı Bestami Bozkurt'un yeni yazısı...
Özeti: Kurtlar Arasında; babası tarafından zengin toprak ağasına borcu karşılığında verdiği 7 yaşındaki Marcos'un(Markito) hayatını anlatmakta. Marcos, babası tarafından "eti senin, kemiği benim" şeklinde toprak ağasına borç karşılığı verildikten sonra, ağa tarafından ıssız bir dağ başına, ağanın keçilerinden sorumlu olarak gönderilir. Marcos, keçilerle ilgilenmeye başladıktan bir süre sonra, dağ başındaki mağarada kader birliği yaptığı yaşlı Atanasio ölür. Marcos ıssız dağ başında artık tek başınadır. Etrafında kendisinden başka kimse yoktur… aç kurtlar dışında. Kurtlar Arasında; 1953-1965 yılları arasında, İspanya'nın Sierra Morena dağlık bölgesinde, 19 yaşında jandarmalar tarafından tutsak olarak alınıp medeniyete geri götürülene dek tek başına yaşayan Marcos Rodriguez Pantoja'nın eşsiz deneyimlerini izleyici ile buluşturmakta.
Dün akşam izlediğim “Kurtlar Arasında” etkileyici ve sıradışı bir hayat hikayesini konu alan, dramatik bir yoksulluğun çaresizliğin insanı mecbur ettiği en marijinal, en iç acıtıcı haliyle verilmeye çalışıldığı başarılı bir film olmuş.
Gerçek bir yaşamdan alınan film ikinci dünya savaşının dünya üzerinde yaşattığı travmatolojik pitoreski etkili ve sade bir şekilde işlemiş.
7 yaşındaki bir çocuğun üvey anne şiddeti sonrasında açlığın ve çaresizliğin sonucu olarak etiyle kemiğiyle toplumu vampir gibi sömüren baronlara bizzat babası tarafından satılması… sessizlik vadisi denilen insanuğramaz bir vadide tek başına yaşayan, vahşi doğayla uyum sağlamış, duygularından arınmış, kaba bir adamın yanında keçi çobanı olarak işe başlayan Markito’nun vahşi kurtlarla sağladığı uyum aslında vahşi diye nitelendirdiğimiz kurtların bile insanların vahşi olanından daha da uysal olduğunu gösteriyor.
7 yaşından 19 yaşına kadar vahşi doğada yaşamını sürdüren Markito’nun 12 sene sonra zorla medeniyete götürülmesi… medeniyetten ne gördüyse… 45 sene sonra 2010’da medeniyetten İspanya Sierra Morena’nın sessizlik vadisine giden Markito’nun 12 senede hayvanlarla kurduğu duygusal bağın anında yansımasını görüyor ve kurt eski dostunu görmekten oldukça mutlu oluyor.
Dünya üzerinde yaşanan zulümlerin nedeni vahşi diye bildiğimiz hayvanlardan çok daha vahşi olan insan görünümlü yaratıkların medeniyet kisvesi altında oluşturduğu vahşi düzendir. Kapitalizm de denilen bu vahşi düzende gücün insanı özünden uzaklaştırıp çevresine, erişebildiği büyüklükte toplumsal katmanlara hakim olma güdüsünü getirdiğini ve bunun da örtük ya da açık bir tanrılık mülahazasına evirildiğini yaşadığımız tecrübeler gösterdi.
Paranın insanı boyunduruk altına aldığı dünyanın adaleti salt güçlüden güçsüze doğru bir boyun eğdirme ve adına da medeniyet denilen bu sahte düzenin dünya üzerinde çok sayıda filmlere konu olması ulusal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşımızda “"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?” betimlemesiyle birebir uyuşuyor.
Kapitalizm, sıcak savaşlarla daha görünürdü ve insanları oradan oraya göç etmeye mecbur etmişti. Kavimler Göçü öncesi ve sonrası ile yaşandı ve insanların daha iyi bir yaşam mottosuyla asırlardır dünya coğrafyasında dalgalanmalar oluşturduğu hayallerindeki medeniyete ulaşmak için mücadele verdiği bir mobilizasyonu tarihsel tecrübelerde okuduk.
Ancak toplumlarda nefret objesine dönüşen bu sistem soğuk savaşlarla düzenini yürüttü. Bu da toplumlarda acıların ve çaresizliklerin yaşanmasını sürdürdü.
Vekalet savaşlarıyla terör örgütleriyle iş tutan güçler toplumsal travmanın sürmesini sağladı. Darbeler, müdahaleler, vs. toplumlar çok acılar çekti.
Covid-19 ile alakalı sokakta karşılaştığınız insanların fikrini sorduğunuzda laboratuvarda üretildiğini söyleyenden büyük güçlerin işi olduğuna ve benzer şekilde komplo teorilerinin havada uçuştuğunu görüyorsunuz. Haksız da sayılmazlar. Toplumları istedikleri kıvama getirdiler mi getirdiler.
Savaşların, silah tüccarlığının yerini yepyeni bir savaşa evirdiğini görüyoruz. Toplumların aşı karşıtlığının yüksek oranlardan nasıl da tersine evirildiğini görüyoruz. Hep bir ağızdan aşı gelse de vurulsak modundayız. Yeter ki bitsin, aşımızı vurulup normale dönelim çaresizliği oyun kurucuların planlarının tıkır tıkır işlediğini mi gösteriyor? Hayatı tamamen normale döndüreceklerse bu kadar büyük bir oyunu neden kurguladılar? Peki hangi kurt daha tehlikeli? Kendi yaratılışının gereğini yerine getiren ormandaki, çöldeki, vadideki kurt mu yoksa toplumları dalga dalga kasıp kavuran gücün metamorfozuna uğramış insan kılıklılar mı?
Toplumlar gücün metamorfozuna uğramış toplum mühendisleri tarafından dalga dalga tsunamilere maruz bırakılarak insan kılıklı kurtlar tarafından acıların, çaresizliklerin, ayrılıkların, yoksullukların kıskacında umarsızlık teknesinde sessizlik vadilerine itilmiştir.
Bu düzeni ortadan kaldırmanın tek meşru yolu üretim kanallarını sonuna dek açmaktır. Bilimin kanallarını, eğitimin eşik olarak daha da yükseltilerek en iyi bilim insanlarını yetiştirmek ve bunu çağın ilerisinde bir formatla sistematize ederek devreye koymaktır. Tarımı yüksek verimlilikle buluşturmalıyız. İşsizlik sorun olmaktan çıkarılıp toplumu topyekun mobilize ederek her alanda üretmeyi, üretileni hizmet sektörüne en verimli şekilde aktarabilmeyi ve 100 yıl sonrası hesaba katılarak her alanda verimli yapılanmayı gerçekleştirmeliyiz. Bu döngüyü sağlıklı yapabilirsek gücün metamorfozuna uğramış toplum mühendislerinin çanına ot tıkamayı başarabiliriz.
www.linkedin.com/in/bestamibozkurt/
BESTAMİ BOZKURT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.