Çağrışım
Çidem Ergüvenç’in yeni yazısı...
Sözcükler, koku, renkler, müzik, herhangi bir yiyecek bizlere neler neler çağrıştırabilir. Benim değinmek istediğim Freud’un “serbest çağrışım”ı değil bir uyarıcı yoluyla yaptığımız çağrışımlar. En olmayacak şeyler bize bazen en gerilerde kalmış anılarımıza taşır; sizler de pek çok yaşamışsınızdır bu durumu.
Bir yerde bir müzik parçası kulağınıza takılır. Anında sizi unutulmuş bir anınıza götürür. O anı diğerlerini kovalar ve siz kendinizi geçmişinizde yolculuk yaparken bulursunuz.
Kokular çağrışımda çok önemli yer tutar; en azından benim çağrışımlarımda. Herhangi bir koşulda katran ve rutubet kokusunu birlikte duyumsarsam çocukluğumda belki onlarca kez bindiğim Beyoğlu Tüneli aklıma gelir. Birden çocukluk günlerime dönerim; annemizin beni ve ablalarımı Beyoğlu’na götürürken bizlerin giyim, kuşamımıza gösterdiği özen, yanı sıra Beyoğlu sinemaları, muhallebiciler ve tavuk pilavcıları, İnci pastanesi ardı ardına belleğimi kurcalar.
Yetişme çağlarımızda Reksona sabunları çok revaçtaydı. Aradan yıllar geçti ve bu kokuyu unuttum sanıyordum. Ne var ki bu sabunun içerdiği çiçek ve diğer aromaları ne zaman hissetsem, birden ilk gençlik yıllarıma dönerim.
Çocukluk yıllarımda henüz yağ lekelerini çıkaran spreyler keşfedilmeden evimizde annem böylesi bir leke oluştuğunda bezinle siler, sonra üstüne talk pudrası ekerdi. Pudrayı fırçaladığınızda leke gitmiş olurdu. Ben her zaman benzin kokusunu çok sevmişimdir. Evdeki şişenin kapağını açıp derin derin koklardım. Şimdi her benzin kokusu duyduğumda hem çocukluğumu çağrıştırırım hem de büyük keyif alırım. İyi ki tinerci olmamışım.
Hiç ilgisi yokmuş gibi gözükür ama renkler de bizi geçmişte bir yerlere sürükler. Herhangi bir renk görürsünüz birden aklınıza sizin ya da bir tanışınızın sizi etkileyen o renkteki giysisi gelir.
Sözcüklerin kullanış biçimleri sizi sanki gıdıklar. Anneannenizin ya da başka bir aile büyüğünüzün söylemiş olduğu bir atasözü ya da deyim sayesinde birden kendinizi eski günlerinizde bulursunuz. Tatlı tatlı o günleri anarsınız.
Yiyeceklerin yaptığı çağrışımları göz ardı etmemeliyiz. Birçok televizyon kanalında neredeyse tüm öğlen ya da öğleden sonra kuşaklarında her dakika karşınıza çıkan yemek programlarından birine tesadüfen denk gelirseniz, bakarsınız sizin çocukluğunuzda keyifle yediğiniz bir yemeğin tarifi, tümüyle aynı olmasa da, karşınıza çıkar. Hadi bakalım, başlasın geçmişe yolculuğunuz.
Bazen de çok yanlış çağrışımlar olabiliyor. Bir insan bir sözcük söylüyor, muhatabı kendi algılarına göre fazlasıyla farklı bir çağrışım yapıyor. İki katlı bir evde oturmakta olan bir arkadaşıma eşi “Gır Gırı aşağı atsana” diyor. Gır Gır o günlerin en popüler mizah dergisi. Arkadaşım gerçekten istiyor mu acaba diye teyit ettikten sonra yukarıdan “Gır Gır” dergisi yerine gırgır süpürgesini atıyor. Algıda şaşırma! Adam Pazar günü gazetelerini almış kafa dinlemeye aşağıya inmiş. Esprilerini pek beğendiği dergiyi yukarıda unutmuş, eşinden rica ediyor. Oysa kadın ev işleri ile uğraşmakta olduğu için söyleneni süpürge sanıp aşağı atıyor. Bu da çağrışımların kötü bir oyunu.
Sokakta yürürken birden dilinize olmayacak bir nakarat takılabilir. Bu durum benim de sıklıkla başıma gelir. Geçenlerde yürüyüş yaparken “Ho ho ho hover, süpürür döver, her yeri temizleyen hover, hover, hover” diye bir reklâm müziği takıldı. Çok şaşırdım, ne alâka diye düşünürken birden aklıma geldi; az önce ev gereçleri satan bir mağazanın önünden geçerken çeşitli yer süpürgeleri görmüştüm, ondan tedai! (Çağrışımın eski Türkçesi.)
Her seçim günü ne güzel çağrışımlar yaparım. İlk oy verdiğim o güzel günler. Bizi yöneten iktidarın yönetimine son verilerek istediğimiz sonuçları alma hayalimiz. Seçim sonuçlarında, ülkemizde o günlerde filizlene demokrasiye inanarak, “Şimdi olmadı, ama bir daha sefere” diye heveslenmemiz; sonra seçimler ardı seçimler. Son yıllarda kendi savunduğum parti için her seçim döneminde yaptığım inanılmaz özverili çalışmalar… Yüzlerce merdiven inip çıkmak, bin küsur insanla yaptığım konuşmalar, çaldığım pek çok kapı, seçim gözlemciliği hep bir umut uğruna sergilediğim etkinlikler. Sabah altı buçuktan gece on ikiye kadar tuvalete gitmeğe ancak zaman bulduğum sandık görevleri de içinde hepsi bir umut uğuruna.
Elbet bir gün benim ve birçoklarımızın bu emeklerinin boşa gitmediğini göreceğiz. Bugüne kadar hiçbir diktatörlük sonunu iyi bağlamamıştır. Neyse ki biz diktatörlükle yönetilmiyoruz. İstibdat rejimi altındaki ülkelerin sorunu bu!
Çağrışımdan kalktık nerelere yolculuk yaptık. En güzel çağrışımımız büyük Atatürk’ümüzün bize öğretilerini anımsayabilmek. Türk gençliği hiç kuşkum yok ki görevlerini bugün olmazsa bile yarın mutlak yerine getirecektir.
Tüm okurlarımın Şeker Bayramını kutlarım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.