Çidem Ayözger Ergüvenç
Çanta
Çantaların çok geniş bir dünyası vardır. Küçük kızlar kendilerine alınan anne çantalarının plastikten yapılmış minyatürleri ile ne kadar mutlu olurlar, hele bir de içine oyuncak ruj, pudra ve bir de küçük ayna konursa değmeyin keyiflerine.
Çocuklar yuvaya başladıklarında kız olsun, erkek olsun çantaların içindekiler de farklılaşır, altlarını kirletirlerse diye yedek alt bezi, mendil, eğer o gün içmeleri gereken bir ilaç varsa o, her olasılığa karşı bir yedek pantolon ya da etek.
İlkokul farklıdır; çocuk çantalarında kalem kutusu, kitap, defter ve mendil bulunur. Kalem kutusu içinde kurşun kalem, tükenmez kalem, kırmızı kalem, silgi ve kalemtıraş olmalıdır. Kalem kutuları ne kadar değişik olurdu eskiden; tahtadan yapılıp sürgü kapaklı olanlar, akordeon kapaklılar. Tahta kalem kutuları sizi kızdıran erkek arkadaşlarınızın kafalarına vurmak için de kullanılırdı; en azından ben kullanırdım, neyse! Ayrıca bu yavrucuklar ara öğünlerini de çoğunlukla kendileri getirir; bunun için de ayrı bir çanta kullanılır genellikle. İlkokul çantalarının kendine has bir kokusu olur; büyük olasılıkla kalem, kâğıt kokusu olduğunu düşünüyorum. Aslında sınıflar da böyle kokar. Çantalar ya üstlerindeki elliklerden tutulur ya da çift askılı olarak sırt çantası olur. Bazılarında ise iki işlevi karşılayacak donanım bulunur. Kız öğrenciler bizim zamanımızda büyüdükçe çanta kullanmaktan vazgeçip kitaplarını ellerinde taşımaya başlamışlardı.
Babam görevi gereği yurt dışına oldukça sık çıkar ve ablalarım Beldan, Nurdan ve bana çok güzel okul çantaları, kalem kutuları, defter, silgi, kurşun kalem falan getirirdi. Bir seferinde, henüz Türkiye’de yokken bana yirmi dörtlük mü kırk sekizlik mi unuttum, mum boya seti getirmişti de okulda pek hava atmıştım. Nurdan ve ben okula ya giderken ya da dönerken Nurdan’ın rehberliğinde çantalarımızı uzağa fırlatma oyunu oynar kim daha uzağa fırlatabilecek diye hem rekabet eder hem de çantanın bulunduğu noktaya kadar onu taşımak eziyetinden kurtulurduk, çünkü ikimizin de çantalarımızın içindekileri değiştirmek gibi bir alışkanlığımız olmadığından, her gün bir bavul dolusu kitap ve defterle okula giderdik. Karlı havalarda da yokuş aşağı ineceksek çantalarımızın üstüne oturur kayardık. Annem haklı olarak çantalarımızı nasıl bu kadar çabuk eskittiğimizi asla anlayamazdı.
Havalı oğlanlar da okula giderken anımsadığım kadarıyla çanta kullanmaz, kızlar da çantalı oğlanlara “çemiş” derlerdi.
Yeni çıkıp pek revaçta oldukları yıllarda, henüz Türkiye’ye gelmemişken, kızların hava basmak için okula giderken yurt dışından gelen naylon torbalarda kitaplarını taşırlardı.
Tabii bir de okul çantalarımız dışında biz genç kızların ve hanımların sokağa çıkarken taşıdıkları çantaları vardır. Genç kız olup büyüklerin çantaları gibi çantalar kullanmaya başladığım çağlarda genç kız çantası ve hanım çantası gibi kavramlar vardı, bunlar birbirlerinden oldukça farklıydılar. Ne biz onlarınkini ne onlar bizimkini kullanırlardı. Aslında tüm giyim tarzı da böyle ayrılmıştı. Ben annemin benim yaşımda kot pantolon ya da şort giydiğini hiç düşünemiyorum. Daha sonraki yıllarda genç kızlar daha çok omuzdan askılı çantaları yeğlemeye başladılar. Bunların taşıması da daha kolaydı ama içini çok dolduracak olursanız omzunuzu aşağı çeker, çirkin bir görüntü oluştururdu.
Küçük çantalar moda olduğunda işimiz zorlaştı, istediklerimizi içine sığdırmakta ciddi zorluklar yaşamaya başladık.
Bazı erkekler işlerine giderken evrak çantası kullanırlardı. Şık, bakımlı beyler güzel çantalar seçer; olanakları daha kısıtlı olanlar yalnızca işe yarasın diye aldıkları çantaları iyice eskiyene kadar kullanırlardı. Postacılar dağıtacakları mektupları bir çantada taşırlar ve bunlar genellikle eski püskü olurdu.
Yıllar geçtikçe bel çantaları çıktı; belinize kemer gibi takıp gereksinimlerinizi içine koyuyorsunuz. Bu hem kadınlar hem de erkekler tarafından çok yaygın olarak kullanılmaya başladı.
Çantalar kıymetli ya da gereksinim duyduğumuz şeyleri yitirmeden, çaldırmadan yanımızda taşıyabilelim diye kullanılır. Birçok evde eskiyen çantalar atılmaz içinde eski belgeler, fotoğraflar falan saklanır; bir de tutumlu hanımlar sıkıntılı günlerde medet olsun diye ayırdıkları “vallah billâh parası” denilen tasarruflarını bu eski çantalarda saklarlar.
Beni en çok şaşırtan şey evde sakladıkları paralarını ayakkabı kutularında saklayanlar oldu. Hangi akla hizmetse ya da kim kimi kandırmaya çalışıyorsa bilemem herhalde ayakkabı kutularını çamaşır makinesi sanıp aklamak için buralarda saklayanlar çıkmıştı bir zaman; oysa bu paraların aklanması için, sahipleri ne kadar çabalarsa çabasın çarşıdaki tüm ağartıcılar bile yetemedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.