Doğan Satmış
Çernobil Dizisinden Akılda Kalanlar
Bugünlerde tüm dünyayı etkileyen Çernobil dizisinin bu başarısının ardından bence tek şey var: Gerçekleri yansıtıyor. Üstelik gerçekleri bütün çıplaklığıyla yansıtıyor.
Diziyi izleyince anlıyorsunuz ki, kapalı bir toplum olan Sovyetler Birliği’nde istihbarat servisi KGB’nin gücü herşeyin üstünde.
Sovyetler Birliği’ne zarar gelmesin diye bir anda binlerce insanın ölümünü görmezden gelebilmişler.
Zaten kazanın çıkış nedeni de bu. Daha önce anlaşılan bir aksaklık, sırf Sovyetler Birliği’nin adı lekelenmesin diye örtbas edilmiş. Örtülen şey bir süre sonra Çernobil’de yeniden patladı tabii.
Olayı insanlara duyurmaya çalışan bir nükleer fizikçiyi anında tutuklamaktan kaçınmadılar.
Faciayı günlerce tüm dünyadan gizlemeye çalıştılar. Ama radyasyon sınır tanımayıp, başka ülkelere ulaşınca facia açığa çıktı. Buna rağmen gizliliği sürdürmeye çalıştılar.
Almanya’da okullarda çocukların bahçeye çıkması yasaklayıncaya kadar, kendi vatandaşlarının radyasyona maruz kalmasına bile bile göz yumdular.
Sovyetler Birliği’ne bir zarar gelmesin de insanlar ölsün, önemli değil’ dediler. Konuşmak isteyen herkesin başı derde girdi. İşin aslını bilen, tehlikeyi anlayan insanlar da sessiz kalmak zorundaydı.
Sadece bir-iki cesur ve dürüst insan sayesinde, facianın dünya boyutunda zarar vermesi önlendi.
Onlar da, 5 yıl içinde öleceklerini bile bile, yani hayatlarını ortaya koyarak çalıştılar. Biraz araştırınca, gerçekten o insanların 5 yıl içinde öldüklerini de öğreniyorsunuz.
Çernobil’in “Ceberrut” bir devlet olan Sovyetler Birliği’nin çöküşünü hızlandırmış olabileceği söylenebilir. Zaten faciadan bir iki yıl sonra o yapı çöktü, tarih sahnesinden silindi.
Korunan o “Zorba yapı”nın ne kadar ‘kof’ olduğunu da bütün dünya gördü.
Şeffaflık işte bu durumlarda çok işe yarıyor. Şeffaf yapılarda yanlışlar kolayca ortaya çıkıyor, kimse de yanlış yapanı korumaya çalışmıyor, çalışamıyor.
Ama şeffaflık ortadan kalkarsa, yanlış yapan korunursa, Çernobil benzeri sonlar kaçınılmaz hale geliyor.
Tabii Çernobil’de bunlar yaşanır ve radyasyon havadan Karadeniz sahillerine gelirken, bizim Türkiye’de olanları hatırlıyorsunuzdur.
Şaklaban politikacılar “Ben radyasyon-madyasyon tanımam, çayımı içerim” diyerek, bulutlarla gelen radyasyonun önemli olmadığını kanıtlama telaşına düşmüşlerdi.
Tıpkı, Sovyetler Birliği’nin sorumsuz yöneticileri gibi onlar da radyasyonun Türkiye’ye olumsuz etkisi olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu.
Ancak kanser vakalarının o yıllardan sonra ne kadar arttığını hep beraber gördük. İşgüzar politikacıların “Örtbas” telaşı insanların kansere yakalanmasını önleyemedi yani...
Dizinin salı akşamı son bölümü var. Ben sonucu merakla bekliyorum.
Siz de izleyin.
Bu arada, diziyi çeken, çekmeden önce de Çernobil’i 5 yıl araştırıp, senaryolaştıran yapımcı Craig Mazin’i de unutmayalım. Büyük bir alkış...