ÇUKURAMBAR BORSASI(6): BELEDİYELER, DANIŞMANLAR

NURAY BAŞARAN

Hızlı treninin son Marşandiz Kazası ile başladığımız yazı dizisinden sonra, ihbar ve belge yağıyor.

Canı yananlar, haksızlığa uğrayanlar, konuşamayanlar, korkanlar, susanlar….Kısaca her kesimden arayan var.

İçlerinde çok etkilendiklerim var.

Birisi var ki; devletin çok önemli makamlarında, çok önemli görev yapmış bir devlet adamı. Bunu yazmadan geçemeyeceğim.  

Arayıp şöyle dedi:

‘Ben konuşursam ya da yazarsam beni hapse atarlar. Sen iyi yazıyorsun. Hukuk çerçevesinden de çıkmıyorsun. ‘Korkmuyorum ve yazacağım ‘diyorsun. Günlerdir de,  yazılarını takip ediyorum. Geri adım atmadın. Eğmeden- bükmeden , taraf olmadan, kitabın ortasından yazıyorsun. Bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak,  seni arama sorumluluğum var diye düşündüm. Ve seni en azından aramak ve yanında olduğumu söylemek istedim.

Maalesef böyle bir  borsa (Çukurambar Borsası) var ve bundan da herkes haberdar. Ama kimse bir şey yapamıyor. Söyleyemiyor, konuşamıyor. Savcılar,  inşallah 9 kişinin öldüğü son tren kazası üzerinden bu borsaya girerler.

Yazılarının cemaatler ve tarikatlar  kısmına gelince; bir terör örgütünün oluşabilmesi için biz üç şeye bakarız: Para-sermaye-, kadro ve ideoloji.

FETÖ Terör örgütünde bunların tümü yıllar içinde gözümüzün önünde olmuştur. İzmir’de kurulan Akyazılı Vakfı, sonrasındaki şirketler ve sermaye oluşmuş, okullar ile kadrolar, Sızıntı Dergisi ve medyasıyla da ideoloji.

Ama bu koşullarda bir terör örgütü ile mücadele edilmesi gereken mücadeleyi ben şu anda göremiyorum. Bunu da yıllarca bu örgütler ile mücadele eden biri olarak ne yazık ki görüyorum ve söylüyorum.’

Bu tespitler çok önemliydi ve yazmasam olmazdı. Diğerlerini yazdığım gibi yazmak istedim. Çünkü bu seride yazdıklarımdan hareketle tedbir alınmazsa , bu olanlar bir iktidarı  ‘çürümeye’ götürür. Ama tedbir alınır , budanır  ya da kesilirse -ağaç misali -  yapı canlanır ve yeni filizler verir. Oysa  çürümüşlüğe ve çürüyen ağaca yapılacak hiçbir şey yoktur. Ve ölmüştür. Metal yorgunluğu çürümüşlüğün yanında hiç kalır.

Bugünkü yazımı da bu nedenle yazıyorum. Yerel seçimlerden sonra gelecek olan belediye başkanlarına uyarımdır. Genel seçimlerden sonra da getirecekleri ve gelecek danışmanlar için uyarımdır.

Biliyor musunuz, Türkiye siyasetinin bugün en kötü kaderini danışmanlar ve danışanlar yaşamaktadır.

Birincisi herkesin ‘danışman’ı vardır  ama hiç kimse bu ülkede o danışmanlara danışmamaktadır.

Mevcut yapıda danışmanlar,  kendilerine ücret ya da iş veren kişilere ‘kral çıplak’ demek yerine,  ‘en büyük sizsiniz’ diyerek borcunu ödemektedir. Bu da danışanlara bir şey katmadığı için ,ortada danışılacak bir durum da danışacak kimse de bırakmamaktadır.

 (Danışman= Arandığı zaman bulunmayan, bulunduğu zaman sorulmayan. Kısacası ne iş yaptığı bilinmeyen bir tanım halini çoktan almış durumdadır.)

Elbette istisnalar kaideyi bozmaz ama böylece ‘danışman’ kadroları  da çoktan ‘çöp ‘olmuştur.

Danışacaklar da zaman içerisinde,  bu ‘kadrolar’daki çalışanlarına , ‘ angarya işleri’ ni yapan ve bürokraside- seçmen ya da yakınlarının, partililerinin işlerini-  kendi adına takip görevi vermeye başlayarak, danışmanların statülerini  kendiliğinden değiştirmişlerdir.  

Hal böyle olunca ; danışmanlar da  kendi alanlarında, kendiliğinden doğal iş takipçisi oluvermişlerdir…

Tayinden, hasta takibine, haksızlığa uğrayan iş adamı ya da önemli insanların haklarını her alanda korumaya kadar… her türlü konu ile ilgilenir duruma gelmişlerdir. Danışmanı oldukları kişinin gücünü de en acımasız şekilde kullandıklarından,  bir süre sonra bir çoğu , o gücü artık kendilerinin kabul etmişlerdir . Zaman içinde de elbette bu güç kendileri için gerekli olduğunda da kullanılır hale gelmiştir. Böylece onların da yolu çoktan ‘Çukurambar Borsası’na düşmüştür.

Bu anlattıklarım olayların en masum halleri…

Sadece danışmanlar olsa iyi. Danışmanların da danışmanları var.

Nasıl mı?

Hem de Külliye’de!… Baş danışmanların da artık kendilerine atadıkları danışmanları var .

Şaşırdınız değil mi?  Ben bunu ilk duyduğumda , ‘Danışmanın danışmanı! Bu da ne demek oluyor? ‘diye sormadan edemedim.

Sonra biraz araştırdığımda ne göreyim? Her baş danışman,  1 şöför bir sekreterin yanı sıra , 2 de danışman atayabiliyor kendisine. Ve bu baş danışmanlar arasında ,kardeşlerini , yeğenlerini bile kendilerine danışman olarak atayanlar var.

Oysa kanunda , ‘1. derece akrabalar danışman olamaz’ diyor. Ama bugün bunu doğrudan yapan cesur baş danışmanlar olduğu gibi, ‘ 1. derece akrabalar’ını birbirlerine danışman yapanlar da var.  Ve kimsenin ‘ruhu duymadan’….İşte böyle danışman,  danışmanına danışıveriyor!!!. Aynı TBMM’de vekillerin birbirine yaptıkları gibi…..Hangi birini yazsam bilemedim!

Tabii böyle bir atama zincirinde, ‘ kim kimin danışmanı, kim kimin işini takip ediyor?’ çözmek ve işin içinden çıkmak da zor oluyor…Yapılan usulsüzlük ve yolsuzluklar da cabası…

İşte birkaç örnek:

Hukuktan sorumlu danışmanlar,  yargıda ‘boy’ gösteriyor. Bazı  milletvekillerinin söylediği gibi artık onlar yargı  borsasında.

Teknoloji  (bilgi işlem) danışmanları, yazılım ve sertifikasyonda ‘boy’ gösteriyor. Anladınız siz onu!

Sağlık alanındaki danışmanlar , medikal malzeleri DMO’ya kaydettirip,  herhangi bir ihalenin şartnamesinde olabiliyorlar. Sadece sağlık alanında medikal malzeme ile de sınırlı değil.  Eğitim ve ulaştırmada, aklınıza gelebilecek tüm bakanlık ve çalışma alanında boy gösteriyorlar. Ver komisyonu, ver bağışı, yap kuran kursunu ve  işini gör. BENİM VATANDAŞIM ARTIK İŞİNİ BİLİYOR! Nitekim ‘memuru’ zaten biliyor. Şimdi bu borsa, yeni bir  SUSURLUK değil de nedir?

SIKI DURUN! Hafta sonuna kadar bütün bu kirli ilişkilerin ipliğini pazara çıkaracağım.

EY yalnız ve uzun adam Recep Tayyip Erdoğan , sustur bunları ki, Gezen’ler ve Akpınar’lar konuşamasın. Kes ‘RACON’u.

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.