Dr. Sevinç Koçak
DEPREM GERÇEĞİ VE KRİZ YÖNETİMİ
24 Ocak tarihinde merkez üssü Elazığ Sivrice’de olan, Malatya başta olmak üzere çevre illerde de hissedilen, can kayıpları yaşadığımız 6.8 şiddetindeki deprem, tüm Türkiye’de üzüntü ve acıyla karşılandı. Depremde yitirdiklerimize rahmet, tüm Türkiye’ye başsağlığı dileklerimi sunuyorum.
Deprem ne yazık ki Türkiye’nin kaçınılmaz bir gerçeği. Tüm Türkiye ve özellikle İstanbul, beklenen İstanbul depremine odaklanmışken Elazığ ve Malatya’da yaşanan can kayıpları, deprem konusunun yalnızca İstanbul’u değil Türkiye’nin tamamını ilgilendiren bir konu olduğunu tekrar gözler önüne serdi.
Depremle karşı karşıya kalan tek ülke biz değiliz tabii ki, hepimizin bildiği gibi Japonya bunun en iyi örneklerinden birisi. Ancak Türkiye’de 1999 Kocaeli depreminden bugüne, zaman zaman yükselen trendle ele alınan deprem konusu zaman zaman da daha başka konular arasında gündem dışı kalmakta.
Deprem ile ilgili çalışmalar iki perspektifte toplanabilir.
- Önleyici çalışmalar: Depremin yıkıcı, can kaybına yol açan etmenlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar (yapı denetimleri, yeterli, cezai müeyyideler, zemin kontrolleri, bunlarla ilgili yasal düzenlemeler ve denetimler, deprem gerçekleştiği zaman yapılacak kurtarıcı çalışmalar ve benzeri)
- Farkındalık arttırıcı ve bilinçlendirme çalışmaları: Depreme karşı bilinçli davranmayı sağlayacak, gelecek kuşaklara da aktarılacak farkındalık ve bilinçlendirme eğitim ve iletişim kampanyaları
Deprem konusuna, yukarıda açıklanan bu iki özellik özelinde bakıldığında tam bir Kriz Yönetimi çalışması formatını görmekteyiz.
Krizler beklenmedik anda ortaya çıkan ve hedef kitleler üzerinde ciddi kayıplara yola açan olaylardır. Krizler aslında risk yaratabilecek konulara ilişkin önleyici tedbirlerin yetersiz kalması sonucu ortaya çıkarlar. Bu bakımdan risk yönetimi kriz yönetiminin öncesinde ele alınan, krizin oluşmasını engelleyici çok ciddi çalışmalardır. Ancak risk yönetimi bazen yeterli kalmaz ve öngörülemeyecek şekilde olumsuz koşullar gerçekleştiğinde kriz doğar. Kriz yönetimi, kurumsal iletişim çalışmaları kapsamında değerlendirilen bir halkla ilişkiler ve kurumsal yönetim çalışmasıdır. Kriz yönetiminin iki yönü vardır: Krizin yönetilmesi ve kriz iletişiminin yönetilmesi. Krize konu olan unsurun önlenmesi, giderilmesi ve ortan kaldırılmasına yönelik planlı çalışmalar kriz yönetiminin “yönetimsel” yaklaşımını ortaya koyar. Krize neden olan konuya yönelik hedef kitlelerin davranışlarını yönetmeye ve algı ya da bilinç oluşturmaya yönelik çalışmalar da “halka ilişkiler ve iletişim yönetimi” yaklaşımını ortaya koyar.
Türkiye açısından deprem konusuna kriz yönetimi ekseninden baktığımızda depremin ne zaman gerçekleşeceği belli olmadığı için daima bir “alarm” durumunda olmamız gerektiği açıktır. Diğer yandan deprem bilincinin oluşmasına yönelik farkındalık çalışmalarının da yüksek ve etkili ivmeyle oluştuğunu da söyleyemiyoruz.
Geçmiş yıllarda birlikte çalıştığım çok değerli bir yöneticim, bir sorun ve şikâyet ile kendisine geldiğimizde, eğer bir çözüm önerimiz varsa şikâyeti dinlerdi. Bu basit ama etkili yaklaşım o işyerinde herkesi çözüm odaklı düşünmeye yöneltmişti. Deprem ne zaman gerçekleşeceği kesin olarak belli olmayan bir doğa olayı belki ama depremde hayatta kalmak, günümüz gelişmiş teknoloji ve bilimsel yaklaşımlarla pozitif bilimin uygulama alanının kapsayan bir konudur.
Değerli yöneticimin dediğini yaparak, deprem konusunda ahkâm keserken, en azından depremin farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları için iletişim ve eğitim odaklı çözüm önerilerimi ortaya koymak istiyorum:
- Türkiye’nin en önemli gündem konularından birisi deprem konusu olmalıdır. Gündemde ön plana başka konular çıksa dahi deprem konusu kesinlikle unutturulmamalıdır.
- Depremin öncesi-sırası-sonrası yapılacak bireysel doğru davranışlara ilişkin, ilkokul seviyesinden başlamak üzere eğitim müfredatı güncellenmelidir ve bu eğitimlerden hiç vaz geçilmemelidir.
- Toplumun genelini kapsayan deprem öncesi-sırası-sonrası özel eğitimler belediyeler ya da özel kuruluşlar tarafından bir eğitim seferberliği şeklinde uygulanmalıdır.
- Deprem eğitimlerinden herkesin yararlanabileceği eğitim alanları ve olanakları yaratılmalıdır.
- TV, radyo gibi kitle iletişim araçlarında deprem öncesi-sırası-sonrası yapılacak doğru bireysel davranışlara ilişkin zorunlu yayınlar yapılması sağlanmalıdır.
Bu önerilerim depremin yıkıcılığı ve can alıcılığı karşısında biraz ütopik gibi dursa da, deprem anında doğru davranışlar sergilemenin hayatların kurtulması açısından ne derece önemli olduğunu kavradığımız zaman, deprem seferberliğini de kazanacağımız kesindir!
Geçmiş olsun Elazığ, Malatya ve Türkiye…
Gündemden dikkatimi çekenler
- Küresel dünyanın sorunları da küresel oluyor. Corona virüsünün Çin’de ortaya çıkıp, tüm dünyanın gündemini kapsaması ve hızla yayılması gibi. Corona virüsünün tehlikesi ve riskleri çok önemli olmakla birlikte bir başka dikkat çekici yönü de Çin’in virüs ile ilgili gelişmeleri dünya basına açık ve hızlı bir biçimde servis etmesidir. Daha önceki Sars ve Kuş Gribi gibi küresel salgınlardan ders alındığını görür gibiyiz…
- OPPO akıllı telefon markasının Sıla, Didem Soydan, Uraz Kaygılaroğlu ve Hakan Kurtaş’ın rol aldığı “bir iş var bu işin içinde” “#seninyetenegin” reklamı, çekimleri, mesaj stratejisi ve ünlü seçimi açısından tam hedef kitleye özgü bir reklam olmuş. Orhan Veli’nin dizeleriyle oluşan reklam metni, OPPO’nun yaratmak istediği, sıra dışı, yeni, farklı, gelişmiş ve teknolojik gelişmişlik unsurlarını harmanlayan bir görsel ve duyusal mesaj bütünleşmesi yaratması açısından mükemmel bir kombinasyon yakalamış. Huawei’ne ABD tarafından uygulanan kısmi engellemeler gündemdeyken, OPPO markasının Çin’in yeni teknoloji yüzü olarak konumlanmadaki hızını da dikkatle incelemek gerekli…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.