Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

HAARP MI DEDİNİZ?

Elazığ depremimde hayâtını kaybedenlere rahmet, yaralılara âcil şifâlar dileyerek başlayalım.

Elimde değil, 17 Ağustos’dan sonra her depremde “Acaba?” diyorum. Nuray Başaran’ı okuyunca bir 17 Ağustos hatırlatması yapmak istedim.

Can Dündar’ın “Marmara Depremi” belgesel filmini seyredenler, şu cümleleri bilirler:

“Önce köpekler uyandı. Panik içinde haykırarak duyurdular, yerkürenin dibinden gelen esrârengîz homurtuyu. Derken, uğultu yükseldi, yükseldi ve toprak derin bir uykudan âniden uyandırılmış gibi öfkeli ışıklar saçarak sarsıldı gürültüyle. Yeryüzü çatladı!”  

Bir fabrikanın kamerasından 17 Ağustos gecesinin deprem görüntüleriyle başlayan belgeselin, “Yeryüzü çatladı” kısmında, denizde etrafa ışık saçan bir patlama görüntüsü var.

Bu görüntü, depremden sonra üç gün boyunca özel bir tv kanalında yayınlanmış; sonra kaldırılmıştı. Bir el, Marmara’daki bütün kamera kayıtlarını silmişti sanki. Düşünsenize bir fabrikanın kamera kaydı olur da köprülerin, hodinglerin, askerî tesislerin kamera kayıtları olmaz mı? Yok, yok, yok…

O gece uyanıktım. Her şeyi, aklım başımda yaşadım. Yerin altından gelen uğultuyu ve sonrasındaki patlamayı, çok iyi hatırlıyorum. Tesâdüfen camdan bakanlar içinde patlamayı görenler var. Bir deprem uzmanına, “Târihte böyle bir deprem örneği var mı?” diye sormuştum. Yokmuş. Yâni, patlamalı olanından.

Depremin, bir Amerika-İsrail ortak yapımı Tesla deneyi olduğu iddiâları ortaya atılmıştı. Bu iddiânın en sağlam mesnedi, işte bu patlamaydı. Bugüne kadar, “Deprem değil, Tesla deneyiydi.” dediğimde, “Kesinlikle!” diyen birçok insana rastladım. Gölcük’te sorduğum insanlar da patlamayı doğruluyorlar. 

Garip değil mi? 

Deprem sabahı Amerikan gemisi, burnumuzun dibinde hazır bekliyordu. İsrail'in koşa koşa yardıma gelmesini, o panikte sorgulamadık. Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un tek bir hasta bile vermemek için direnişini anlayamadık. Hattâ, duyarsızlıkla suçladık. Rus gemisinin yardım için Boğaz'a girmesine izin verilmemesi, ilgi alanımıza girmedi. Depremden hemen sonra tüm Türkiye’de elektriklerin kesilmesi; cep telefonları da dâhil her türlü iletişimin durması, normal değildi.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, bir muhâbirin “Depremi PKK mı yaptı?” sorusu karşısında, “Ne saçmalıyorsunuz?” diye kızmasını da anlayamadık. 

Bir gariplik de depremden sonra gösterime hazır olan “Dünya Yetmez” adındaki James Bond filmiydi. Bond, Kız Kulesi'nin altında plütonyum bombası patlatmaya çalışan bir Rus ajanına engel olup İstanbul’u kurtarmıştı.

Bu filmin tesirinde kalan seyirci, Tesla mesla anlamaz. İstanbul’u kurtarmak için canını tehlikeye atan adamlar, hiç ona zarar verecek bir deney yaparlar mı?

"Elin oğlu, yapacağı depremi filmde söyleyip kendisini ihbar eder mi? Olur mu hiç?" demeyin!

1997 yapımı "Komplo Teorisi" filminde Türkiye'de bir deprem yapılacağını söylediler. 1999'da deprem oldu. 2001 yapımı "Kod Adı Kılıçbalığı" filminde amaçları için gerekirse gökdelenleri yerle bir edeceklerini söylediler. Sonra ikiz kuleleri yerle bir ettiler. Yine de bütün dünya, hâdisenin müsebbibinin Arap teröristler olduğuna inandı. Gerisine bakmadı.  

Şimdi şöyle bir soru akla gelebilir: 17 Ağustos gecesi olan patlamanın bir belgeselde yer alması sıkıntı çıkarmaz mı? Depremle ilgili bir tartışma başlatmaz mı?

Hayır başlatmaz. Çünkü patlama, toplumun hâfızasından silindi. Her 17 Ağustos’da depremi hatırlıyoruz ama işin bu tarafını konuşmuyoruz. Sanki yasak gibi. Yasağa gerek yok zâten. Konuşanlar, komplocu muâmelesi görüyor.

“Dünya Yetmez”in sonunda James Bond, kadeh kaldırarak, “Christmas'ı, hep İstanbul'da kutlamayı istemişimdir." diyordu. İnsan düşünmeden edemiyor. Acaba Kız Kulesi gibi özel bir mekânda sâdece film mi çektiler? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.