Bestami Bozkurt
DEPREMİN YARALARINI ÖĞRETMENLER SARABİLİR
Depremin vurduğu kentlerde akşamlar savruk, gündüzler buruk…
Depremden önce ve sonra…
Ne planlar ne programlar yapılmıştı oysa.
Sabah kalkacaktık her birimiz, işlerimize gidecektik, onlarca randevularımız, buluşmalarımız, görüşmelerimiz olacaktı.
Akşamında yuvalarımıza dönecek, yorulmuşluğumuzu yolcu edecektik.
Heyhat!
Sabaha karşı yağmurun, rahmetin, bereketin kurumuş toprakları doyurduğu esnada, 04.17’de nobran mı nobran bir zelzele ile hayatlarımızın alt üst oluşu ile her birerlerimiz savrulduk dört bir tarafa.
Kimimiz ansızın dünyasını değiştirdi aile boyu, kimimiz yetimlerini, öksüzlerini geride bırakarak göçtü gitti buralardan.
Nerden baksanız dramatize edilemeyecek ölçüde büyük buhranlar yaşandı.
Antakya, Nurdağı, Elbistan ve daha niceleri…
Acının adı hep aynıydı.
Silinen şehirler…
Silinen hatıralar…
Kaybolan her şey ile beraber umutlar…
Umudunu kaybedenin başka kaybedecek bir şeyi kalmamıştır.
Kavimler göçü gibi büyük bir tarihsel umutsuzluğu yaşayan kentlerde umutsuzluk binaları yükseliyor.
Depremin ilk günlerinde bir tanıdığım otobüsle Hatay’a doğru gelirken İskenderun şehir içinde ayakta kalan binaları görünce (İskenderun’da çok fazla yıkım yoktu) şöyle diyor:
- Abartıyorlar, nerede büyük bir deprem…
Üstad Dücane Cündioğlu’nun harika bir tespiti vardır:
İdrakine varılmamış bir yalnızlık hakkında konuşabilirsin ama yalnızlığın idrakine varırsan sükut etmekten başka çaren yoktur.
Buna ilaveten,
İdrakine varılmamış bir depremin, idrakine varılmamış bir umutsuzluğun, idrakine varılmamış bir kahrolmuşluğun…
Hani Nasrettin hoca damdan düşünce “bana doktor değil damdan düşeni getirin” demesi gibi yıkılmış evlerimizin, parçalanmış umutlarımızın teatralize edilir bir yanı yok.
Her şeyi peçete gibi “kullan at” pratikliğinde yaşıyoruz.
Acıları da kullandık, bitirdik ve duygusallık bitti.
Depremin 2. Gününden itibaren yardımlar çığ gibi yağdı ve insanlar sahip çıkılmışlığın mutluluğu ile umutlar biriktirdi.
Ben o zamanlarda şöyle demiştim:
Arkadaşlar, şimdi yoksulluk yaşamıyoruz ancak toplumun duygusallığı tükendikten sonra ya da medyadan düştükten sonra asıl yoksulluğu yaşayacağız.
Sanırım artık rutinleşti ve acılar plastikleşti.
Asıl yoksulluk şimdi başlıyor.
Unutulduğunuzda umutsuzluğunuz kronik hale geliyor.
Çok haklı sebeple ataması yapılmayan depremzede öğretmenler twitterda her gün seslerini yükseltiyor.
Ben de dahil bir çok depremzede özel sektör öğretmeni ocak ayı maaşımızı alamadık.
Öncelikle yapılması gerekenler şunlar:
- 6 Mayıs 2023 tarihinde bitecek olan kısa çalışma ödeneğinin iş bulamamış tüm öğretmenlerimiz için asgari ücret seviyesine çıkarılmalı.
- Acilen meclisten kanun çıkarılarak depremden etkilenen özel sektör, etüt, kurs, ücretli, hiç çalışmayan öğretmen adayları 2023-2024 eğitim öğretim sezonu için kendi bulundukları memleketlerine kadrolu bir şekilde istihdam edilmelidir.
- Atama sonrası ivedilikle barınma sorunları da çözülmelidir.
Kadim kültürümüzde öğretmenler bulunduğu yerlerin lideri olarak görülürdü ve kanaat sahibi olarak topluma önderlik ederlerdi.
Bugün depremin yaralarını sarabilmek adına umutsuzluk yaşayan topluma umut olunmak isteniyorsa bölge öğretmenlerini kendi bölgelerine istihdam ederek çocuklarımıza, gençlerimize umut olmak ve yerle bir olan cehennemden görüntüleri silebilmek adına bu öğretmenlerden istifade etmek gerekir.
Çok zor değil.
Amasız, fakatsız, koşulsuz…
Acının adı; Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya.
Bu dört ilde kanun çıkarılarak öğretmenler istihdam edilmelidir.
#DepremzedeÖğretmeneŞartsızKadro
#AtamasıYapılmayanDepremzedeÖğretmenlerPlatformu
BESTAMİ BOZKURT
twitter@bestamibozkurt
….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.