Cüneyt Şaşmaz
DERİN DEVLET & DERİN ÇETE & DERİN SULAR/1
"At gözlüklü gündem", Seçim'e bağlanmış. Koltuk kavgası vs. Kafa'yı duvara vurmadan, iktidarı, muhalefeti ile kimsenin ayıkmaya da niyet'i yok. Çoklu satranç oynayan, her kesim'den adam'ı alır, yaşadığı ortam içinde kendi adına besler, sonra da amaç'a giden yol'da kullanır. ABD'den Rusya'ya, İsrail'den İran'a, Vatikan'dan Çin'e, Türkiye'ye vb hikaye budur. Soros'un "en büyük ihraç ürünü" deyip altını çizdiği TSK ile BOP'ta "askeri vesayet" üst başlığı üzerinden "mücadele edildi" ise yani devlet'i ortadan kaldırmak için TSK tasfiye edilmeye çalışıldı ise gelinen nokta itibariyle "İstihbari vesayet nedir, ne değildir"i sorgulamak'tan daha doğal ve de "meşru" ne olabilir ki?! Matruşka, iç içe geçmiş bir süreçle karşı karşıyayız. Doğu Perinçek'i bahane edip, Silivri'deki direniş'e kimler sırtını döndü, destek vermeye gelmeyi reddetti ise şimdi onlar Sedat Peker'in önderliğinin kanatları altında, mücadele bayrağı açıyor! Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu vb. Bahçeli, sürecin izli mermisi. Muhalefet, Sedat Peker'in peşine takılmış ise hem hikayesi yok demektir hem de konjonktüre göre çok kolay savrulan. Aynı derenin suyundan içmenin marazları diyelim. Ortalığı BOP götürüyor. Ne var ki, Peker bir bıçak ise sapı kim ya da kimlerin elinde sır değil! Sedat Peker'in sümenaltında olan birçok videolarından biri, örneğin "işkence" ya da "psikopat hallerinden yeki" internete servis edildiğinde, Peker'in peşine takılanlar o zaman (du bakali) ne diyecek?! 3 Y'den (yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk) mülhem 4 Y (büyük yalanlar) kapsamında çürüme "Emden çukuru"ndan hallice. Arap Yarımadası'ndan yola çıkan "Twitter güvercinleri"nin gagasından "sanal medya ve yazılı-görsel basın yayın organları"na taşınan haberlerde, yolsuzluk seslerinin volümü yükseltiliyor. Bu yayınlarla da, bir kez daha, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kimler aşağılamış, kimler aşağılatmış, kimler bu aşağılama'ya seyirci kalmış, ortaya konuyor?! "Kötüler ne işe yarar" sorusunun cevabı, "daha kötüleri tasfiye etmeye" ise Ak'İktidar'ın zorlu sınav'ı ortada! Ya Ak'İktidar onları tasfiye eder ya da tasfiye olur! BOP yoluna niyazi! Davutoğlu o günlerde yan rol'lerdeydi... (...) CIA, açıkça BOP operasyonunda kendilerini başarısızlığa uğratan "BOP Eş Başkanı" Erdoğan’dan intikam almaya çalışıyor. Bunun için de Türkiye’de "sistem içine iliştirdiği unsurlar" üzerinden, biriken gazın boşaltılmasına izin vermiyor, demokratik çözümün önündeki tüm vanalarının vidalarını iyice sıkılaştırtıyor. Kurtlar Vadisi dizisine ve bazı haberlere gelen sansür, bazı tv kanallarına uygulanan RTÜK baskısı, Maliye sopası, Doğan Medya Grubu’na uygulanan POAŞ şantajı vb... Bu arada Erdoğan’ın beynini yöneten "güvenlik bürokratları" üzerinden; kesinlikle Yargı’ya gidip aklanmamasını, Saray'da kalmak için ortamı korkmadan daha da germeye devam etmesini tavsiye ediyor. Bu tavsiyeyi yaparken de, her zaman olduğu gibi "Korkma arkanda biz varız" mesajını göndermeye devam ediyor. CIA, yüksek siyasetin semboller üzerinden yapıldığı o günkü ortamda, Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Fatih Altaylı’nın o dönemde yönetiminde olan Sabah gazetesinin manşetinden, kendilerine yakın gazeteci Aslı Aydıntaşbaş aracılığı ile kamuoyuna "ABD, Büyükanıt’a ‘Katibim’ dedi, My way/Benim yolum melodisini ciddiye almadı" mesajını verdirmeye çalışıyordu. CIA, Büyükanıt’ın "Çuvalcı Paşa" demeyin ricasına, Sabah’a sızdırdığı "gerçek çuvalcı paşa" haberi üzerinden, Ciner Grubu ile ‘Genelkurmay’ı karşı karşıya getirmeye çalışıyordu. Bu da o günlerde Doğan Grubu benzerinde olduğu gibi, Sabah grubunun da operasyona uğrayacağını, görünen adres olarak da Genelkurmay’ı vermeye çalıştığını gösteriyordu. Sıcak para üzerinden Türk ekonomisini kontrol altında tutan CIA, Ocak 15 & Nisan 15 zaman dilimi aralığında, kazanın altına attığı odunların miktarını artırmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde doları yukarı fırlatıp, sıcak paranın üstündeki "10 yüz milyon baloncuğu" sabun köpüğü gibi bulutların üstüne doğru havalandırmıştı. Tıkanmış sisteme, bir de tıkanan ekonomiyi ekleyip, finans sistemini patlatmıştı. Bankalara borçlu beyaz yakalı çalışanların evlerine, işyerlerine bu dönemde art arda hacizler yağmış, emlak piyasası çökmüştü! Sözün özü: Menderes’in deyişiyle "Tezekle yapılan bir iktidar, sidikle yıkılmış olacak"tı! "Stratejik aklı olmayan, devletinin kurumlarına güvenmeyen, iliştirilmiş danışmanlar üzerinden arka kapı diplomasisi yapmaya çalışan, milletini aşağılayan, BOP’çulara söz verip tutmayan bir siyasi iktidara, küresel sermayenin taşeron örgütü CIA nasıl darbe planlar?" diye merak ediyorsanız, bu sorunun cevabı yukarıdaki satırlarda saklı. Kaldı ki, artan işsizlik, ülkeye doluşan göçmenler, kapkaç, asayiş, faili meçhul (!) cinayetlerin faillerini yakalama konusunda AKP iktidarının ne kadar mahir olduğu ortada. "Yolsuzluk ve yoksulluğa" son verme iddiası ile iktidara gelen bir partinin adı, halk arasında artık "ak yolsuzlukların partisi" olarak anılıyor. Görüldüğü üzere, devletin tüm kurumlarını "kişisel mecburiyeti" adına, cebren ve hile ile elinin altındaki "şantaj dosyaları" üzerinden baskı altında tutmaya devam eden de, AKP iktidarından başkası değildi! CIA’nın bu basit "darbe planı"na göre, sistemi rahatlatmak, rejimin boşaltım sistemini çalıştırmak için geriye bir tek çare kalıyordu. O da, BOP Eş Başkanı Erdoğan ve tayfasına "lavman yapmak"! Buna da, önümüzdeki günlerde artarak devam edeceği ortaya çıkan "kaotik süreci" ekleyecek olursak, kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. 12 Eylül sonrası Anayasa oylamasına ve Evren’e halkın gösterdiği teveccüh ortada. Asker de "ulusal güvenlik" gerekçesi ile "istemese" dahi dört dörtlük, her yönü ile hazırlanmış bir ihtilal sürecini kucağında bulacaktı. Yani, yönetime el koymama gibi bir şansı, lüksü kalmayacaktı! Hülasa: ‘TBMM’si, ‘Yargı’sı, ‘Yürütme’si, ‘Medya’sı, ‘TSK’sı, ‘Siyasi Parti’leri, ‘Sivil Toplum Örgütleri’ baskı altında tutulan, gayr-ı milli olduğunu da "BOP Eş Başkanlığı" görevini kabul ederek kayda geçirtmiş, hakkında birçok belge biriktirilmiş ve önümüzdeki günlerde CIA tarafından değişik medyalar aracılığı ile ortalığa saçılacağı anlaşılan "kirli çamaşırlar" karşısında, AKP’nin kim, nasıl yanında duracak?! Filvaki, herhangi bir ulusal televizyon kanalında, "3 dakikalık bir görüntülü haber" sonrasında, geriye AKP diye bir partinin kalacağını da zannetmiyordum. Filhakika, daha önce CIA’dan aldıkları talimatla, her geçen gün rejimin biraz daha sıkıntıya girmesine yol açan MİT Müsteşarı Atasagun ve Taner ikilisini bu yüzden eleştirmiştim. Çünkü "taşıma akılla" yapmaya çalıştıkları görev sırasında hem ülkeye, hem de demokrasiye zarar veriyorlardı. Hülasa: Atalarımız boşuna, "Aptal dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun" diye söylememişler. Şimdi "şaşkın" ya da "avanak" demokratlar (!), susarak, kimin değirmenine su taşıdıklarını anlamışlardır sanırım. Aklı olmayan, sadece maksimize edilmiş kar düşüncesi olan sermayenin, medyanın, iktidarın Türkiye’yi getirdiği "yeni ihtilal süreci"ni, emekli olmuş bir gazeteci, Atatürk Türkiyesi’nden yana saf tutmuş bir Türk aydını olarak lanetliyorum. Bu anlamda, önümüzdeki günlerde, "post modern ihtilal süreci"ni tırmandırmak amacı ile Hrant Dink "provokatif suikasti"nde olduğu gibi kaosu pekiştirecek, yeni cinayetlerin işlenmesini bekliyorum. Ezcümle: Öküzün trene baktığı gibi, kişisel menfaatleri ya da mecburiyetleri adına, yeni bir ihtilal sürecine seyirci kalan, burunlarının dibine kadar yaklaşan trene karşı kayıtsız durmaya devam eden, etrafa pembe gözlüklerle bakmakta ısrarlı bir kesime, kayda geçmesi bakımından, ben de ısrarla şu soruyu sormak istiyorum: Demokrasinin geleceği adına, sizler gibi gerçek (?!) demokratlar için, doğruya doğru yanlışa yanlış demek, neden bu kadar zor?! Üç maymun oyunu oynamaya devam ederek, gerçekten demokrasiye sahip çıkılabileceğine inanıyor musunuz?! Son söz: Türkiye'yi göz göre göre yeni bir ihtilal sürecine mecbur bırakanları, hem insanlık hem de tarih önünde, buradan bir kez daha lanetliyorum. (Devamı Yarın) Cüneyt Şaşmaz |
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.