Doç. Dr. Halil Murat Ünver
DEVİR, "LİDER EKİP" DEVRİ'DİR!
Çok Kıymetli, Samimi Vatanseverler;
Büyük çatışmalar yaşamadan geçirdiğimiz 31 Mart 2024 Yerel Yönetimler Seçimi'nde iktidar partisi yaşam döngüsünü tamamladığını gösterdi.
Aslında bu döngü CB seçimlerinde tamamlanmıştı, işin arka planını bilmeyen ahali seçimin kazanıldığını düşündü.
Geçen sene içinde yapılan seçim ittifakında, iki parti ve ikinci Cumhurbaşkanı adayı üzerinden hep birlikte alınan oylarla gerekli çoğunluk sağlandığı görüntüsü verildi.
Yani geçen seçimde de aslında benzer bir sonuç çıkmasına rağmen durum manipüle edilmişti.
Seçim sonuçlarını karşılaştırdığımızda tersine bir fark olduğu bariz bir şekilde ortadadır.
Aradaki süreç her ne kadar ayrışmayı derinleştirse de, aslında denge değiştirecek kadar değildir.
Denge, CB seçimlerinde değişmişti zaten.
İktidar partisi dağılma sürecine girmiştir.
Geçmişte metal yorgunluğu tespiti doğruydu ancak gereken yapılamadı.
İktidar partisinin yurt dışı destekleri partiyi bugüne kadar getirdi.
Bugünden sonra o yurt dışı desteklerini alamayacağı görülmektedir.
Çünkü dış desteklerin -kamuoyunun tepki vermeyeceği bir şekilde- sandıktan çıkamayana destek vermediği bilinen bir gerçektir.
"Deliğe süpürmeyin" telkini ile dış güçler şans verirken, iktidar partisi de ne kadar kurum kuruluş varsa satarak, ne kadar maden varsa işletmeye açarak, ne kadar ihale varsa kazandırarak görevini fazlası ile yapmıştır.
Kazan-kazan ilkesi gereğince elde edilen servet, dış desteği sağlayan ülkelerin bankalarına taşınmış, siyasetçiler büyük servetler edinmiş, herkes gelinen bu noktaya kadar büyük tatmin yaşamıştır.
Ancak sıcak para suyunu çekince, desteği devam ettirmenin de gereği kalmamıştır.
Para üretme kabiliyeti olmayan ekip, borçla çevirir hale gelmiş, desteği verenden borç isteme süreci başlamıştır.
Destekçi verdiği destekle daha çok kazanmayı arzularken, talep edilen borçla, ilişki kaybetme risklerini içinde barındırır hale gelmiştir.
Destek sahiplerinin medyadaki borazanları, erken seçimi ve bir sonraki CB adaylarını yani Türkiye’nin müstakbel liderini (?!) çıkarmak için anonsa başlamışlardır.
Önümüzdeki seçim için lider ikisinden biri gibi görünse de, aslında biri kahramanlaştırılarak daha ön plana çıkarılmaktadır.
"Türkiye'de lider olunmaz, lider yapılır!"
Bugüne kadar lider olarak bilinen, tanınan, köpürtülen kimselerin tamamı malum dış güçler tarafından lider yapılmıştır.
Dikkat ederseniz dış güç değildir, güçlerdir.
Büyük resme baktığımızda, önümüzdeki süreçte bir aktör değişikliği yaşanacağı görülmektedir.
Tüketilen siyasi figür çekilecek, yerine büyük umutlar vaat eden yeni figür monte edilecektir.
Türk halkının şunu unutmaması lazımdır ki, Türkiye'de hiçbir şey kendi doğal akışı içerisinde seyredemez.
Türkiye'de her şey yazılan senaryoya göre yaşanır.
Bazen ufak tefek aksamalar olur, bu da oyuncuların oyunu yeterince iyi oynayamamasından ya da verilen paya razı olmayıp daha fazlasını istemesinden kaynaklanır ama büyük ölçüde yazılan neyse oynanan da odur.
İktidar partisi, senaryodaki aktör değişikliğini görmüyor mu?!
Elbette görüyor ve iktidarı kaptırmamak için ciddi gayret gösteriyor.
Makus talihi kırabilmek için bütün kartlarını açtı ancak olmadı, olamadı.
Belediye seçimlerinde, her sandıkta adayların müşahitleri olduğundan ve gerekli kayıtları tuttukları bilindiğinden, sonuçlara bilgisayar üzerinden çok fazla müdahil olunamadığı görülmektedir.
Oy dağılımına bakıldığında, bir miktar oyun iktidardan ana muhalefete ve siyasal İslamcı diğer partiye kaydığı görülmekte ancak ciddi miktarda oyun iktidar partisine gelmediği görülmektedir.
Yani, önemli bir seçmen kitlesi ya sandığa gitmemiş ya da siyaseti protesto anlamında geçersiz oy kullanmıştır.
Özellikle iktidar partisinin lider sultası ile seçilmiş/seçtirilmiş vekil, başkan ve bakanlarının çiğ, görgüsüz, saygısız, kibirli tutumlarının doz artırarak devam etmesi; "emekli simit satsın", "mülk Allah’ındır, biz emanetçiyiz", "hakime sövmeler", "gerçekleri gizleyerek çözümü sürekli geleceğe ertelemeler", "enflasyon yılın ikinci yarısı düşecek" vb, halk nezdindeki kredisinin tükenmesine neden olmuştur.
Bunun reel politik'te dünyada ise tanımlaması şöyledir:
Sağduyu oyları dediğimiz, genellikle Adalet Partisi, Anavatan, Refah partisi, Milliyetçilerin ılımlı kesimi vb seçmenler iktidar partisinden desteğini çekmiştir.
Bu seçmenler, memlekette kaos istemeyen, huzurlu ve dengeli bir politika yürütülmesini arzu eden, çatışmaya razı olmayan kesimdir.
Anavatan ve Doğru Yol partilerinin ortadan kalkması ile birlikte, bu alan boş kalmış ve seçmen şu anda iktidar olan partiye yönelmiştir.
Adalet/Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi'nin mirasını konsolide etmeye çalışan partiler göz doldurmamış ve seçmen bu partilere itibar göstermemiştir.
Bununla birlikte ana muhalefet partisi, içerisindeki çırpıntılar ve dengesizlikler nedeniyle değiştirilen lidere rağmen seçmenin teveccühünü ciddi anlamda kazanamamıştır.
Bir miktar emanet oy gelmiş, iktidar partisine de gitmeyen oylar nedeniyle fark oluşmuş, bağıl olarak ana muhalefet partisi birinci parti durumuna gelmiştir.
Ancak bu durum stabil değildir.
İyi Parti ise genel başkanının siyasetten çok ticaret hevesi ve ucuz şovları yüzünden siyasi partiler çöplüğüne gidişi garantilemiştir.
Önümüzdeki süreçte ekonominin sürdürülebilir olması mümkün olmadığından ister istemez bir erken seçim kaçınılamaz durumdur.
Aslında, iktidar partisinin liderinin de artık bırakmak istediği çeşitli kanallardan gelen bir bilgidir ancak kendinden sonraki dönemindeki güvenliğini garanti altına alamadığı gibi, bir taraftan da sayesinde paye bulanların baskısı ile orada tutunmaya çalıştığı şeklinde dedikodular kulislerde konuşulmaktadır.
Tabi, bu arada senaryo yazanların Türkiye ayağındaki saha elemanları da mevcut durumun mümkün olduğu kadar sürdürülmesi fikrinden yana olduğu gözlemlenmektedir.
"Bırakamazsın, gidemezsin", o ekibin arzusunun seslendirilmiş hali idi.
Ülkenin içinde bulunduğu durumu doğru okumak lazım, kimse mevcut siyasi yapılanmanın ülkede başlayan kaosu bitirecek bir sonuç üretebilmesini mümkün görmüyor.
Siyasetçi olarak sahada yer alanlardan büyük kısmı lider sultası ile geldiğinden, ülke hizmetinde değil genel başkan hizmetinde olan kimselerdir.
Özet olarak, sahibinin sesi anolojisine uygun hareket eden topluluktan medet ummak ancak saflık olur.
An itibariyle, siyasi olarak kirli olmayan, çoğunluğu gençlerden oluşan, demokrat, herkesi kucaklayan, merkezde, çağın ihtiyaçlarına göre doğru yapılanmış, akıl ve bilimi esas alan, Atatürk'ün mirası üzerinden ülkeye sahip çıkan, yeni bir ekibe, partiye şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.
Kişisel ihtiraslarla hareket etmeyen, egosunu ülke menfaatlerinin önünde tutmayan, aklı başında düzgün bir ekibin siyasi arenada boy göstermesinin zamanı gelmiştir.
Şahsen bugüne kadar yaptığım gözlemlerde; ne milliyetçi kesimde, ne solcu kesimde, Atatürkçü kesimde, ne de küçük partilerden oluşan siyasi kesimde ihtiyacı karşılayabilecek bir ekip bulunmamaktadır.
Geçmişte siyaset yapmış kimselerin kurmuş olduğu bir takım partiler de rağbet görmemişlerdir.
Şunu ifade etmek gerekir ki egosantrik, lider olmayan, ama kendini lider sanan bir takım kimseler hem gündemi meşgul etmekte, hem de milletin kaderini olumsuz yönde etkilemektedirler.
Bunların aklı başında olanları, ağabey olarak kendini konumlandırmalı ve ön açıcı, tecrübelerinden istifade edilen kimseler olarak bu sürece katkı sağlamalıdırlar.
Türkiye’de sadece Atatürk lider olarak çıkmıştır, çünkü yaratılışı ve kabiliyetleri gereği gerçek bir liderdir.
Ondan sonra gelen ve lider olarak pazarlanan kimseler, sahaya "medya, siyaset, ekonomi" etki edebilen güçlerin temsilcileridir.
Kudretli, becerikli lider, efsanevi lider devri, "Bilgi Çağı"na girilmesi ile birlikte kapanmıştır.
Devir, LİDER EKİP devridir.
Bu stratejiyi, doğru şekilde ve kişilerle uygulayan vizyon sahibi parti, iktidar olacaktır.
Ancak deneyimlerinden edindiğim kanaat şudur ki -çok az kesimi hariç- eski/yeni siyasetçiler maalesef menfaatlerini ülkenin kaderinin önünde tutan bir tavırla davranmaktadırlar.
Gören göz bu seçimle birlikte, ortalığı bir türlü boşaltmayan "babyboomers" (1946-1964 arasında doğanlar) kuşağının tasfiye sürecinin başladığını görmektedir.
Bu durum, her ne kadar geçen seçimde bir şekilde üzeri örtülse de artık mızrak çuvala sığmamaktadır.
Türk milletinin, geçmişin kirli planlarının ürettiği birtakım şucu-bucu etiketlerinden arınıp, Atatürk'ün birleştirici ve bütünleştirici mirasının çatısı altında bir araya gelme zorunluluğu, halkın talebi, aklın gereği olduğundan herkesi mücbir kılmaktadır.
Bizler, büyük resmi yukarıda anlatılan şekli ile değerlendirmekte ve bu minvalde çalışmalarımızı yürütmekteyiz.
Aynı yolda ilerleyen vatansever tüm ekiplerle işbirliği için görüşmeler yürütüyoruz.
Farklı gayelerle ortalığı karıştıranları biliyor, gereğini yapıyoruz.
Siyasi arena'da şu anda pozisyon almış bütün yapıların, bu ülkenin bozulan düzeninin, devlet yapısının, üretiminin tekrar düzeltilmesi hususunda bir beceri gösteremeyeceğini ifade etmiştim.
İktidar partisi yandaşlarının; "Bu adamı mumla ararsınız!"hipotezi, halk nezdinde doğrudur.
Mevcut siyasi yapılar hakkında halktaki genel kanaat, sadece devlet gücünü eline geçirmek, kendi saltanatlarını kurmak, şu anda mevcut hükümetin yaptıklarını misli ile kendileri yapmak arzusuna sahip oldukları şeklindedir.
Çünkü bahsi geçen yapıların temsilcileri, her ne kadar kendilerince farklı üsluplarla başka şeyler anlatmaya çalışsalar da, vücut dilleri ve konuştukları cümlelerin ara nağmeleri bunları ifade etmektedir.
Aklı başında, doğru dürüst bir gelecek vizyonu olan, liyakatli bir ekibe, partiye ihtiyaç vardır, yukarıda bahsettiğim gibi bu ekip yeni, siyaseten kirlenmemiş insanlarla oluşturulmak durumundadır.
"Eskiler becerebilseydi, memleket bu duruma gelmezdi", Z kuşağı bunu iyi biliyor ve görüyor, ona göre oy veriyor.
Babyboomers’lar, kendinden sonra gelen kuşakları kendileri gibi "Emir Eri" formatında olduklarını zannetmekten vazgeçmelidirler.
Her ne kadar durum çok zorlarına gitse de, "Fikri Hür, Vicdanı Hür" nesiller gelmiştir.
Yapılması gereken, yine yukarıda bahsettiğim gibi aktör olma saplantısını bırakıp, aklı başında bir ağabey olarak genç kuşağın önünü açmaktır.
Mevcut durumun analizini doğru yapmak ve gereğini hayata geçirme zorunluluğu vardır.
Ülkenin, bir takım egosantrik adamların tatminine harcayacak nefesi ve zamanı yoktur.
Zaman, ülkenin akıl ve bilimle yönetilmesi, gençlerin yönetimde yer alması, liyakatli kamu kadrolarının oluşturulması, yönetim sisteminin düzenlenmesi, tahrip olan kurumların çağın ihtiyaçlarını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, üretim ekonomisine dönülmesi ve tüm dünyada başlayan yeni dönemde stratejik olarak doğru bir konumlanma sağlayabilmek için başlatılan harekete dahil olma, katkı sunma zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.