Dezenformasyon
Aşkım Tan'ın yeni yazısı...
Mevcut iktidarın “sabır, şükür, fedakârlık” söylemleri sizce de tükendiğimizin ve açlık sınırında yaşadığımızın en belirgin özelliği değil midir?
Eylül 2022’ye göre mutfak enflasyonu aylık %5,15 ve son on iki aylık %130,01 oranında artış gösterdi.
Açlık sınırı 7.245 TL hesaplandı ve asgari ücretin 1.745 TL üzerinde oldu.
Dört kişilik ailenin yapması gereken toplam harcama (yoksulluk sınırı) 23.600 TL!
Bekâr bir çalışanın ise aylık yaşama maliyet 9.470 TL’ye ulaştı!
(Kaynak: turkis.org.tr)
TL değer kaybediyor, fiyatlar doludizgin artıyor ve alım gücü hızla düşüyor. Sabit gelirliler dengeli, yeterli ve sağlıklı beslenebilmekten bile yoksunluk duyuyorlar.
Talepten maliyete, beklentilere kadar enflasyonun her türlüsü tüm varlık, mal ve hizmet fiyatlarını bozuyor.
Bu geçici yoksunluk ön görülebilir gelecekte kalıcı yoksulluk haline dönüşme tehlikesi barındırıyor.
Hal böyle iken “eski” CHP’li, “sonradan” Memleket Partili ve “yeni” AKP’li Mehmet Ali Çelebi’nin eşine “10-15 çocuk” örneklemesi yaparak çocuk talebinde bulunmak için önce ülke ekonomisinin iyileştirilmesi gerekmez mi?
Peki burada “halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” durumu var mı, yok!
***
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 14 Ağustos 2001’de “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözüyle kurulmuştu ve gerçekten de 2001’den 2022’ye baktığımız zaman ekonomiden siyasete, adaletten güvenliğe kadar birçok alanda büyük bir değişim yaşandı.
AKP, ekonomide, Türkiye tarihinde görülmemiş bir özelleştirme uygulamasına imza atmış, Cumhuriyetin kazanımı ve birikimi olan ne varsa adeta haraç mezat sattı mı sattı!
AKP iktidarının “ilk” Maliye Bakanı Kemal Unakıtan satış sürecini “Satacağız satacağız. Her şeyi satacağız. Kâr edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Devleti ekonomik faaliyetlerden kurtarıncaya kadar satacağız. Pamuk eller cebe. Yerli yabancı herkes gelsin” cümleleriyle başlatmammış mıydı?
…ve AKP iktidarı dediğini yaparak Türkiye’nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, enerji üretim tesislerini, elektrik ile doğalgaz dağıtım şebekelerini, arazilerini yerli ve yabancı özel şirketlere vermedi mi?
Burada elden çıkarılan “fabrika kuran fabrikaları”nın, limanların, kâğıt fabrikalarının ve kamu arazilerinin listelerini uzun uzun yazmayacağım.
Hatta parçalaya parçalaya sanayi kuruluşlarının satıldığını ve özelleştirilen kurumlarımızı, peşpeşe elden giden otellerimizi, satılan bankalarımızı, şirketler satıla satıla bittikten sonra tesislerin satışlarını, onlar da bitince değerli arazilere nasıl sıra geldiğini yazmaya kalkarsam bu yazı sayfalarca uzar gider…
Son zamanlardaki dezenfektan skandalını ya da ardı ardına iptal edilen konserler dizisini de yazmıyorum.
Bu yazdıklarımda “halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” durumu var mı?
***
Gelin görün ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinde yanıltıcı bilgiler hiç de küçümsenmeyecek ölçüde.
Doğrusu: 1946 yılında tek parti dönemi bitti ve 1950 seçimi Demokrat Parti kazandı.
Yanılgı: 1954 doğumlu olan Sayın Erdoğan, “Ben 75 öğrencili sınıflarda okuduğum zaman, o zaman tek partili dönemdi. Yani CeHaPe’nin iktidarda olduğu dönemlerdi.” dedi.
***
Doğrusu: Ankara Opera Sahnesi 1948’den beri sanatseverlere ev sahipliği yapıyor.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Ankara’ya ilk opera binasını biz yaptık” dedi.
***
Doğrusu: Esenboğa Havaalanı 1955 yılında “Devlet Hava Meydanları İşletmesi” olarak hizmete girdi.
Yanılgı: Mart 2019’da AKP döneminde Ankara’ya yapılan hizmetlerden söz eden Sayın Erdoğan sözü Esenboğa Havalimanı’na getirerek “Asrın projelerini hayata geçirdik karşımızda CHP’yi bulduk. Soruyorum size biz göreve geldiğimizde 17 yıl önce Ankara’da böyle bir havalimanı var mıydı? Bu havalimanını biz yaptık. Havalimanından ta şehre kadar adeta bir otoyol gibi bir yolu Melih Bey’in başkanlığı döneminde büyükşehir belediyemiz yaptı.” dedi.
***
Doğrusu: 1955 yılında ise, İstanbul’da kurulan cankurtaran merkezinde 15 cankurtaran aracı hizmet vermeye başladı. Karayollarında ilk kez 1985 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan ambulans hizmeti başladı ve dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ambulansla hastaneye taşınmıştı.
Yanılgı: “Biz iktidara geldiğimiz zaman paletli ambulansı bırakın, normal ambulans yoktu.” dedi.
***
Doğrusu: Türkiye’de buzdolabı olanın zengin sayıldığı dönemler biteli on yıllar olmuştu.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Bir eve eğer buzdolabı giriyorsa Elhamdülillah demek ki bir refah seviyesi var!” dedi.
***
Doğrusu: Sivas’taki Cumhuriyet Üniversitesi’nin kuruluş tarihi 1974 yılıdır.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ni biz kurduk. Bizden önce Sivas’ta üniversite var mıydı? Yok. Bizimle beraber Sivas’a üniversite geldi. Üstelik bu üniversiteyi Cumhuriyet Üniversitesi’ni bölerek kurmadık sıfırdan inşa ediyoruz.” dedi.
***
Doğrusu: Van 100. Yıl Üniversitesi’nin kuruluş yılı 1982’dir.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Van’a üniversiteyi biz getirdik!” dedi.
***
Doğrusu: Sayın Erdoğan’ın büyük kızı Esra, 1983 yılında doğmuştur.
Yanılgı: Doğmamış çocuğun mektubu; “Sıkıntılı dönemler, 80 öncesini bahsediyorum ve bir gece işte yatak odamızın kapısına ufak bir pusula büyük kızım Esra asmış. ‘Babacığım bir geceni de bize ayır’ duygulandım.” dedi.
***
Doğrusu: İzmir Adnan Menderes Havalimanı'nın açıldığı tarih 1987’dir.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “İzmir Havalimanı'nı biz yaptık” dedi.
***
Doğrusu: Türkiye’de MR cihazı AKP’den 13 yıl önce 1989’da kullanılmaya başlanmıştı
Yanılgı: “Biz gelmeden önce MR mı vardı, tomografi mi vardı, ultrason aracı mı vardı? Yok, yok yok!” dedi.
***
Doğrusu: Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nin kuruluş tarihi 1992’dir.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Isparta'ya üniversiteyi biz getirdik!” dedi.
***
Doğrusu: Zonguldak Karaelmas Üniversitesi 1992’de kurulmuştur.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Karaelmas Üniversitesi’ni kim kurdu? 2007’de biz kurduk. Zonguldak’ta üniversite var mıydı?” ifadelerini kullanmıştır.
***
Doğrusu: Adıyaman'daki havalimanının yapılış tarihi 1998 yılıdır.
Yanılgı: Sayın Erdoğan, “Adıyaman Havalimanı'nı biz yaptık” dedi.
***
Doğrusu: Gezi Direnişi sırasında 3-5 “çapulcu”nun Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde içki içildiği iddiasını müezzin Fuat Yıldırım, “Ben din adamıyım, yalan söyleyemem” ifadesi ile yalanlamıştı.
Yanılgı: Sayın Erdoğan ise, “Düşünün Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nin içinde bu eşkıyalar, bu teröristler bira şişeleriyle, bira kutularıyla adeta caminin içini pislemişti. Bunlar böyle. Bunlar çürük, bunlar sürtük!” dedi mi, dedi!
Ayrıca konuşmalarında dilimize yeni bir tanım, farklı bir terim kazandıran Sayın Erdoğan’ın “CEHAPE zihniyeti” söylemi ile Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını işaret ederek tam olarak “İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasanın sizin için neden reddedilmesi gerekiyor?” tanımlaması hakaret değil midir?
Soruyorum: “Bu yazılanların herhangi birinde halka yanıltıcı bilgi yayma durumu var mıdır?”
Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924 yılında söylediği şu sözle yazımı noktalıyorum:
“Neşriyat, suistimallere mâni olur ve hükümet vasıtalarını, vazifelerini doğru yapmaya mecbur eder.”
Aşkım TAN
askimtan@yahoo.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.