Dilipak'tan fetvalar konusunda kritik uyarı!

Dilipak'tan fetvalar konusunda kritik uyarı!

Yeni Akit yazarı Dilipak, insanların birbirlerini anlamak istemediklerini belirterek, "Kimsenin kendi içtihadı, fetvası, hükmü ile bir başkasını mahkum etmemesi, insanları o şekilde davranmaya zorlamaması gerekir" dedi.

Türkiye’de 90’lı yıllarda farklı görüşlerin bir araya gelmesi için kampanyalar düzenleyen Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, yazısında konuyu yeniden gündeme getirdi.

Kendisini sosyalist olarak tanımlayan Şanar Yurdatapan’la birlikte, 28 Şubat, başörtüsü eylemleri, Küçük Millet Meclisleri çalışması, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Birimizin Derdi Hepimizin Derdi gibi başta insan hakları ihlalleri olmak üzere birçok konuda beraber çalışmalar yürütmüş olan Dilipak, “İnsanlar birbirini anlamıyor değil” başlıklı yazısında, “Kimsenin kendi içtihadı, fetvası, hükmü ile bir başkasını mahkum etmemesi, insanları o şekilde davranmaya zorlamaması gerekir” dedi.



“İNSANLAR BİRBİRİNİ ANLAMAK İSTEMİYOR”
“Asıl mesele şu: İnsanlar birbirini anlamıyor değil, anlamak istemiyor” diyen Dilipak, yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Zan delil olmaz ve eğer delil olacaksa, kesinleşmiş bir hüküm olmadan zan ile karar vermemek gerekir. Ya da zanni konuda şübhe ‘şübheli’ lehine değerlendirilmesi gerekir.

İki ya da daha fazla görüş ortaya çıkar ve aralarında uzlaşamazlarsa, taraflarının her birinin diğerine uzaklığı, diğerlerinin diğerlerine uzaklığına eşittir.

Yani benim fikirlerim birilerinin fikirlerine ne kadar uzaksa, onun fikri de bana o kadar uzaktır. Burada tarafların uzlaşması, ancak isbat yoluyla ikna, ya da ihtilaflı görüşlere rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmaktan geçer. 3. yol, eğer ille de birlikte bir karar vermeleri gerekiyorsa, o zaman hakeme gidip hakemin verdiği karara razı olmaları gerekir.



“TANIKLARI VE SANIKLARI KAYBOLMUŞ ESKİ HESAPLARIN, TARİHİ DAVALARIN YENİDEN GÖRÜLMESİ MÜMKÜN DEĞİL”
Tabii, her şeyden önce birbirimizi dinleyip, anlamamız gerekiyor. Adil olmamız gerekiyor.

Bir defa, tanıkları ve sanıkları kaybolmuş eski hesapların, tarihi davaların yeniden görülmesi mümkün değil. Şunu unutmayalım ki, bizim tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var. Bir de gelecek tasavvuru ile ilgili tartışmaların kimseye faydası yok.

Şöyle olursa böyle olur, şöyle olmazsa böyle olmaz gibi varsayımlar üzerine hüküm bina edilmez. İslam’da bu yasaklanmış bir akıl yürütmedir. Allah’ı hesaba katmamaktır. Bu mantık, sebeb sonuç temelinde bir akıl yürütme ile Determinist bir bakış açısının ürünü olarak toplum mühendisliğine giden yolu açar. Bu mantık pragmatik açısında rasyonel gözükse de, sonu Makyavelist bir anlayışa kadar uzanan, oportünist bir bakış açısının ürünüdür…

“KİMSENİN KENDİ İÇTİHADI, FETVASI, HÜKMÜ İLE BİR BAŞKASINI MAHKUM ETMEMESİ GEREKİR”
Dilipak, “tek adam” uyarısında da bulunarak şunları kaydetti:



“Akıl tek başına, hakikatin kaynağı ve ölçüsü değildir. Elbette akıl olmadan iman ve mükellefiyet olmaz. İnsanları akılları kadar iman ederler, akılları kadar iş yapabilirler. Burada akıl sadece hafızadan ibaret değildir. Biz “faal akıl”dan söz ediyoruz burada.

Hal böyle olunca, kimsenin kendi içtihadı, fetvası, hükmü ile bir başkasını mahkum etmemesi, insanları o şekilde davranmaya zorlamaması gerekir. Bu İlahlık ve Rablik iddiasıdır. Allah’tan başka kimse bizim İlahımız ve Rabbimiz olmadığı gibi biz de kimsenin İlahı ve Rabbi değiliz.

Burada bir başka sorun da, bir kişi dün iyi ise, bugün kötü ise, ya da dün kötü iken, bugün iyi olmuşsa ne yapacağız. Ya da suçlu birinin ailesi hakkında nasıl karar vermemiz gerek. Halid b. Velid ya da Vahşi ya da Hz. Ömer, Hz. Peygamberi öldürmeye gelmiyor mu idi! Peki sonra ne oldu. Ya da Firavunun karısı Hz. Asiye bizim annemiz değil mi, Firavunun hizmetkarı insanlık tarihinin en muhteşem kadınlarından biri değil mi! Hz. Haacer’den söz ediyorum.”

“BİZDEN İSTENEN ADİL ŞAHİDLİKTİR”
Yeni Akit yazarı Dilipak yazısını şöyle sonlandırdı:

“Bunun dışındaki çözüm arayışları zaman kaybı ve kişinin kendini kandırmasından ibarettir.

Bizim tek tarafımız olabilir, o da Hakk’ın tarafı. Bu anlamda biz Müslümancı da olamayız, insancı da! Ve bu “Haklılar tarafı” diye mutlak bir tarafla mukayyed değildir. Peygamber, sevgili kızı bir başkasına haksızlık yapsa, o kişi kim olursa olsun, Peygamberimiz kızından yana değil, haklıdan yana taraf olacaktır. Bizden istenen adil şahidliktir. Bizden istenen Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaktır.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler