Berat Onur
Dolar’ın yazı, Altın’ın kışı
Sizlerle bugün analiz etmekten keyif aldığım pek değerli maden Altın’a bir bakış atacağız.
İnsanlık tarihinde devasa değişimler ve dönüşümler yaşanmış olsa da “altın” hep vardı. Genel itibariyle, derin politik gerilimlerin yol açtığı ekonomik buhranlarda her zaman referans birim olarak kaldı.
II.Dünya Savaşı’na kadar ülkeler para basarken, karşılığı kadar altını hazinesinde bulundururdu. Yani paranın değerinin bu değerli metala dayandığı bir ekonomik sistem vardı.
1944 yılında IMF’yi kuran Bretton Woods anlaşmasıyla, tüm üye ülkeler para birimini Amerikan dolarına endekslerken, ABD de doları altına endeksledi.
Ancak, 1960’lı yıllardan itibaren, ABD cari dengeleri, Vietnam savaşı ve artan borç nedeniyle bozulmaya başladı. Belçikalı ekonomist Triffin’in öngördüğü ikilem 1970’lere doğru gerçekleşti ve altına hucüm ile FED bu talebi karşılayamayacağını anlayınca, Başkan Nixon altına dayalı dolar basımını bırakma kararı aldı.
Yakın ekonomi tarihine “Nixon Şoku” olarak geçen kararla birlikte Amerikan doları serbestçe basılabilir hale geldi. Tam da aynı yıllardaki Petrol krizi (1973) sonrası petrolün fiyatlaması tamamen Amerikan dolarına bağlandı.Bu da dünyada küresel neoliberalizmin daha da gelişmesine yol açarak, Amerikan dolarının uluslararası rezerv para birimi olmasının yolunu açtı ve petrodolar yılları başladı.
Bu girişi yapmamın sebebi bugüne bakabilmek. Amerikan doları rezerv para birimi olarak Soğuk Savaş sonrası iyice küresel hale gelirken, ABD ise tek süper güç olarak küresel sistemin dolar üzerinden işlerliğini FED ile güvence altında tutmaya devam ediyordu.
2008’de Amerika’daki mortgage piyasasındaki balonun patlamasıyla dünya küresel bir ekonomik krize sürüklenince, Amerikan dolarının ipiyle kuyuya inmenin riskleri de diğer gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeleri tedirgin etmeye başlamıştı.
FED, ABD ekonomisindeki durumu kurtarmak adına faizleri düşürerek para genişlemesi yapmaya başladığında, ekonomik çevrelerde bunun sorumsuzca küresel piyasaya para basılması olduğunu iddia edenler oldu.
Altın konusunda anketler yapan Thomson Reuters GFMS rakamlarına göre dünyadaki Altın miktarı 2008’den bugüne %12 artış kaydetti. FED, ECB ve diğer büyük Merkez Bankalarının ne kadar para basmış oldukları bir muamma. Kimisine göre aynı dönemde iki katına çıkmış durumda.
ABD, AB veya İngiltere bu para artışını düzeltecek kadar bir enflasyon yaşamadı henüz. Böylesine yükselmiş olan para hacmi küresel sistemde ciddi sıkıntılar çıkarmaya başladı.
FED’in faiz artışıyla birçok ülke devalüasyon yaşarken, Çin’in özellikle ABD’ye ihracatı, maliyet avantajının iyice güçlenmesi ile zirveye doğru taşındı.
Herkes Trump yaptı diye düşünedursun, aslında gümrüklerin arttırılmasını, ABD’nin faiz artışı sonucu rekora koşan dış ticaret açığını dengelemek için çok önceden planlanmış bir hamle olduğunu düşünüyorum.
Şu anda deyim yerindeyse dünyanın parası Amerikan tahvillerine akıyor. 2017’nin başından bu yana en az 700 milyar doların Amerika’ya, hazinenin tahvil satışı yoluyla, geri geldiği tahmin ediliyor. Dolar adeta yaz mevsimini yaşıyor. Şu anda Altın, dolar bazında son üç yılın en düşük seviyesine yaklaşmış durumda.
Para sıkılaştırma bir taraftan doların değerini her yerde yükseltirken diğer taraftan küresel dolar likiditesi ihtiyacı artmış oldu.
Bu gidişatı önceden değerlendirmiş olan diğer ülkeler, olası dolar likidite ihtiyacının kendi para birimleri üzerinde yaratcağı baskıyı azaltmak için değişik yöntemler konuşmaya başlamışlardı.
Birincisi, Merkez Bankalarının bağımsız hareket ederek para sıkılaştırma ile yerel ekonomi üzerindeki kur kaynaklı enflasyon baskısını azaltması. Bu seçenek her ülkenin Merkez Bankası’nın uygulamakta olduğu neoliberal para politikasıdır. Kur sabitleme veya sermaye kontrolü gibi seçeneklerden bahsetmeyeceğim.
Burada önemli olan piyasa spekülatörlerinin eline koz vermemek için Merkez Bankası’nın bağımsızlığına zarar verecek açıklamalardan kaçınılmasıdır. Diğer tedbirler arasında, yine spekülatörlerin elini kısıtlayacak transfer işlemleri için önlemler getirmek var. Bizde de yakın zamanda, ekonomi bürokrasisi doğru bir hamle ile swap işlemlerine sınırlamalar getirdi.
İkincisi, kendi para birimleri ile ticaret anlaşmaları yaparak dolar ihtiyacını azaltmak. Ancak bunun tek başına yeterli olmayacağı aşikar.
Öncelikle petrol ve diğer hammaddelerin dolar ile fiyatlandığı ortamda, kendi para biriminizi kullanmanız USD likidite ihtiyacını hafifletse dahi dolar kurunun enflasyonist baskısını azaltmaz. Sonuçta doların değeri arttıkça, kendi paranızla veya başka ülkenin parasıyla aynı hacimdeki petrol veya diğer emtia için daha fazla ödersiniz. Maliyetler artar ve fiyatlar üzerindeki enflasyon baskısı devam eder.
Üçüncüsü, doların rezerv para birimi olmasına alternatif başka rezerv para birimlerini esas almak. Bu noktada bazı ülkeler döviz sepetlerindeki Euro ve İngiliz sterlini paylarını arttırdılar. Aslında AB’yi tek bir ülke olarak kabul ederseniz, bu da ikinci şıktaki çözüm yolunun benzeridir.
Ancak AB ve İngiltere’nin de para genişlemesi yapmış olması ve faiz artışına başladıkları anda, Amerikan Doları’ndaki benzer durumun gelişmekte olan ülkeler için Euro ve Sterlin özelinde de geçerli olması hala bir sorundur. Başka bir alternatif olabilecek, IMF’nin ortak pirimi “SDR” de Dolar, Euro, Sterlin kur sepetinin etkisi altında kalmaktadır.
Dördüncüsü, para birimlerinin değerlemesinin kontrolden çıktığı noktada, tarihsel değerleme aracı “altına” dönüş.
Tüm dünyadaki toplam altın miktarının yaklaşık 180 bin ton olduğu tahmin ediliyor. Her yıl 2500 ton civarında madenlerden yeni altın çıkartılıyor. Yani dünyadaki nüfusa bölersek, kişi başına yaklaşık 30 gram altın düşüyor. Bu rakamların hepsi tahminden ibaret çünkü M.Ö 500’den itibaren insanlık altın çıkarmaya devam etmekte ve gerçek rakamı bilmek neredeyse imkansız. İlk altının para olarak kullanılmasının da Anadolu’da başladığını belirterek konuya geri dönelim.
Dünya Altın Konseyi rakamlarına göre Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan, Türkiye ve sayamayacağım birçok ülke rezerv altın miktarlarını 2008’e kıyasla ikiye katlamış durumdalar. BRICS ülkeleri ve Türkiye’nin hazine rezervlerindeki altın miktarları toplamı tarihte ilk kez en yüksek altın rezervine sahip olan ABD’nin elindeki stoğun yüzde 70’ine yaklaştı. Bu bence buzdağının görünen kısmıdır. Sonuçta bu rakamlar ülkelerin paylaştığı resmi bilgiler. Bunun haricinde ülkeler bazında nasıl bir altın stoklaması olduğunu görmek zor.
ABD’nin siyasi nedenlerle yaptırımlara başladığı hatta Avrupalı şirketlere bile cezalar yağdırdığı 2015’ten itibaren birçok ülke New York Altın Rezervindeki fiziksel altınlarını ABD dışına çıkardılar. Almanya büyük oranda Frankfurt’taki kasalarına taşıdı. Türkiye de olası Halkbank cezasının karşılığı olarak rehin kalma ihtimaline karşı olsa gerek, New York’daki altınları İsviçre’ye taşıdı. Benzer taşımaları Rusya ve Çin de yaptı.
Küresel likidite ihtiyacı tarım ve kışa hazırlık kaynaklı enerji alımları nedeniyle Ekim-Kasım aylarında en yüksek seviyeye çıkar.
Şayet FED faiz artışı kararlılığı gösterirse bu durumda diğer ülkeler için artık Amerikan doları dışında alternatif değer aracı arayışı daha da hız kazanacaktır. Aksi takdirde, likidite ihtiyacı, doların değer artışına paralel olarak ciddi bir maliyet artışına neden olur.
Böylesine bir krizde, altın ile fiyatlama yoluna girileceğini yazıp çizen çok ekonomist var. Teoride yapılabilir görünse de, pratikte uygulamasının zor olacağı veya daha uzun bir zamana yayılması gerekir.
1944’e kadar ciddi krizler yaratan Altın Standardı’nın tekrar gelmesi tarihten hiç ders alınmadığı anlamına gelir. Ancak, Çin ve Rusya’nın da içinde olduğu BRICS ülkelerinin tek bir ağızdan altın ile hibrit bir ödemeler sistemine geçilmesi için adım atacaklarını söylemeleri bile altın ve dolar arasındaki fiyatlamayı alt üst etmeye yetecektir.
Ayrıca, ABD’nin son ekonomik verilerine bakarak 2019 sonuna doğru, ABD ekonomisinin kriz riski taşıdığını anlatanların sayısı son zamanlarda hayli çoğaldı. Bu analistlere göre, özellikle ücretli kesimin satın alma gücünün düşme eğilimi göstermesi ABD için büyümeyi yavaşlatabilir. Ayrıca kronik borç ve düşmeyen cari açık da ABD için alarm veriyor.
Üstüne Amerikan dolarının eskisi gibi rezerv para olarak kullanılmayacağı yönünde dünya liderlerinden güçlü bir işaret gelirse veya Amerikan iç poltikasında başkanın görevden düşmesi gibi gerilimler yaşanırsa, doların yaz mevsiminin, çok kısa bir zamanda kışa dönmesine neden olabilir.
Bütün bunların, küresel spekülatörlerce belki de “yeni hikaye” denilerek algı ve beklenti yaratacağı bir altın-dolar dalgalanmasına yol açma ihtimali var. IMF, Dünya Bankası, DTÖ gibi uluslararası kuruluşların tam da şu ortamda küresel piyasadaki gerginliği dizginleyecek liderlik veya moderatör rolü üstlenmesi gerekirken adeta hepsi yedek kulübesinden izliyor gibiler.
Yazarın Notu: Burada yazmış olduklarım kendi fikirlerim olup, çalıştığım kurum veya kuruluşları bağlamaz. Ekonomik analizler yatırım tavsiyesi değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.