Çidem Ayözger Ergüvenç

Çidem Ayözger Ergüvenç

HASTANELER

Hastanelerimizle ilgili olarak hem doktorlar hem de hastalar ciddi sorunlar yaşıyor. Hastanelerde hasta kabul etmek durumunda olan doktorlarımız için üzülüyorum ama bu, hastalar için de üzülmeme engel olamıyor. Üniversite, vakıf ya da devlet hastanelerinden randevu almak bir felâket durumuna geldi. Randevu almak için182 çağrı merkezini arıyorsunuz genellikle çok ileri tarihleri size öneriyorlar. Bekleyebilecek durumda hasta var beklemeye sağlık durumu uygun olmayanlar var. Araya tanıdıklar koyuyorsanız randevunuz daha erken bir tarihe çekilebiliyor, ama bazen herkesin araya koyacak tanıdığı da olamayabiliyor. Tıbbi kontroller için verilen epey uzak bir tarihi beklemek istemiyorsanız, daha yakın bir tarihte ama son derece uygunsuz bir saatte, örneğin “sabahın üçünde burada olun sıraya giresiniz, randevulu hatsalar bitince görüşebilmek için sıra kapmış olursunuz” gibi bir öneri ile karşılaşabiliyorsunuz. Hasta insan o saatte nasıl gidecek, zaten parası olsa özel doktor ya da özel hastane seçer. O saatte otobüs bulsun da binsin! Taksiye verilecek parası yok ki. Hasta, hasta gittiği hastanede nasıl o kadar saat bekleyebilecek, düşünen yok. İnsanlar resmen sürünüyor. Kendilerini doktorun karşısında bulacak kadar şanslı olanlar daha şikâyetlerini tam olarak anlatma olanağını bulamadan genellikle bir iki ilaç önersi ile gönderiliyor; çünkü doktorlar daha bilmem kaç hastaya bakmakla yükümlüler. Korkarım ki kendilerine bakmaları gereken belirli bir hasta sayısı veriliyor. Manavdan portakal alınıyormuş gibi!

Acil servise gidenler zaman, zaman hastane, hastane dolaşmak zorunda kalıyor. Sebep yoğunluk. Acil servise keyif için gidilmez, ama zor durumda olan hastalar oradan oraya sürükleniyor. Arada çok acı durumlar da ortaya çıkıyor.

Özel hastaneler beş yıldızlı oteller sanki, her çeşit lüks var. Ama servis çoğu zaman o kadar donanımlı olamıyor. İki bileğimden birden karpal tünel ameliyatı olmak için bir özel hastanede yattım. Son derece konforlu. Yemek geldi, yedim yiyemedim, tepsi duruyor, yemek kokuları etrafa yayılmış, içim kalkıyor; uzun süre gelip almalarını rica ettikten sonra ancak iki saat geçince tepsi odamdan çıktı. İzleyen sabah taburcuyum, giysilerimi giyerken elime bir şeyler geldi, baktım elektromu çektikten sonra artık gerek kalmamış olan donanımın bazılarını üstümde unutmuşlar.

Nefes darlığı sorunum yüzünden bir gece yine bir özel hastanede yatmak durumunda kaldım. İlk yattığımda oksijen maskesi verdiler, oldukça rahatladım. Gece on bir gibi tekrar vereceklerini söylediler. Zamanı gelince hemşireye anımsattım. Bir süre sonra maske yine yüzümde, ne var ki ağızım burnum buhar içinde, bırakın nefesimin rahatlamasını o nemli havayla boğulma duygularına kapıldım. Hemşireyi yine rica ettim, arkadaşının dalgınlıkla yalnız buhar kısmını çalıştırdığını, esas makineyi bağlamamış olduğunu söyledi. Ölür müsün öldürür müsün.

İsmini vermeyeceğim bir yerde adını açıklayamayacağım bir aile doktoruna konuk hasta olarak gittim, ilaçlarımı yazdı teşekkür ettim. Sonra eşimin de aynı yerde geçici olarak ikamet ettiğini ama şu anda kent dışında olduğunu, yalnızca haftada bir gelen kendisinin eşimin de ilaçlarını yazmasını rica ettim; eşimin birkaç yıl önce ciddi bir kalp sorunu geçirmiş olduğunu söylemeyi de ihmal etmedim. Beni soğuk, soğuk dinledi ve “kendi gelsin” demekle yetinde. Sürecin başka türlü de ilerleyebileceğini, sürekli yerleşim yerinde görevli aile hekimimizin bu konuda bize yardımcı olduğunu anlatırken kendisi sürekli “kendi gelsin” demekle yetindi; ben de “demek ki zıtlaşıyoruz” diyerek ayrılınca, “devlet memurunu aşağıladınız, bana akıl veremezsiniz” diye arkamdan söylendi. Üç aylık zaman dolunca başka bir aile hekimi ile işimi hallettim.

Bundan sonraki ilaç yazdırma tarihim gelince bizim malûm doktora gittim, aradan altı ay geçmiş. Günaydınlaştıktan sonra TC numaramı sordu (bu arada beni anımsadığımdan hiç kuşkum yok) ve “ben size ilaç yazmayacağım, çünkü bana saygısızlık yaptınız” dedi. Kuşkusuz “Yasa dışı bir şey yapmış isem doğal hakkınız resmî kanallara şikâyetçi olmak ama bu durum size görevinizi yapmama özgürlüğü kazandırmaz ve siz benim ilaçlarımı yazmak durumundasınız” dedim. O, lâfı uzattı, yok benim öğrencim değilmiş, ona ders veremezmiş, ilaçlarımı yazmak istemediği için asla yazmıyormuş falan. Böylesi bir lüksü var mı? Hiç sanmıyorum. İçimden düşündüğüm birden ağzımdan kaçıverdi ve “hadi be hödük” demez miyim?! Ayıp etmiştim ama tümüyle istem dışı.

Özel ya da değil, hastanelerde gece nöbetçi doktora ulaşmak da bazen epey sorun oluyor. Personelden herhangi bir konuda yardım istediğiniz zaman pek çoğu bu angaryanın nereden çıktığını düşünüyor ve bunu size belli ediyor. Neden sonra nöbetçi doktor yanınıza gelirse yine de şanslısınız.

Sevgili doktorlarımızın ayrıca kötü bir de huyu var. Size, çoğunlukla “sen” diye hitap ediyorlar. Karşılarındaki insanların formasyonu, toplumsal statüsü falan hiç önemli değil. Hasta bu hitaptan hoşlanır mı hoşlanmaz mı düşünen yok. Birkaç sene önce yılık ilaç raporumu yazdırmak için Marmaris Devlet Hastanesine gittim. Doktor bana sürekli “sen” diyor. Raporumu yazdı, vedalaşmak için elimi uzattım, mecburen kaldı şöyle bir yerinden doğruldu, tokalaştık. Dışarı çıkmadan önce, “Doktor bey sizden bir şey rica edeceğim. Lütfen eğer bir daha karşılaşırsak bana “siz” der misiniz?” Diye sordum. Umarım istediğim mesajı verebilmişimdir.

Kuşkusuz son derece sevecen sağlık görevlilerine teşekkür borçluyuz. Hele şu son yıllarda, salgın günlerinde gösterdikleri özveri için hepsine şükran borçluyuz. Haklarını helâl etsinler.

Tüm doktorların ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını biliyorum ama bu mesleği seçenler illâ ki empati kurabilmeli, hastanın hâlinden anlamalı, ya da bu mesleği seçmemeli

Hastanelerimizle ilgili olarak hem doktorlar hem de hastalar ciddi sorunlar yaşıyor. Hastanelerde hasta kabul etmek durumunda olan doktorlarımız için üzülüyorum ama bu, hastalar için de üzülmeme engel olamıyor. Üniversite, vakıf ya da devlet hastanelerinden randevu almak bir felâket durumuna geldi. Randevu almak için182 çağrı merkezini arıyorsunuz genellikle çok ileri tarihleri size öneriyorlar. Bekleyebilecek durumda hasta var beklemeye sağlık durumu uygun olmayanlar var. Araya tanıdıklar koyuyorsanız randevunuz daha erken bir tarihe çekilebiliyor, ama bazen herkesin araya koyacak tanıdığı da olamayabiliyor. Tıbbi kontroller için verilen epey uzak bir tarihi beklemek istemiyorsanız, daha yakın bir tarihte ama son derece uygunsuz bir saatte, örneğin “sabahın üçünde burada olun sıraya giresiniz, randevulu hatsalar bitince görüşebilmek için sıra kapmış olursunuz” gibi bir öneri ile karşılaşabiliyorsunuz. Hasta insan o saatte nasıl gidecek, zaten parası olsa özel doktor ya da özel hastane seçer. O saatte otobüs bulsun da binsin! Taksiye verilecek parası yok ki. Hasta, hasta gittiği hastanede nasıl o kadar saat bekleyebilecek, düşünen yok. İnsanlar resmen sürünüyor. Kendilerini doktorun karşısında bulacak kadar şanslı olanlar daha şikâyetlerini tam olarak anlatma olanağını bulamadan genellikle bir iki ilaç önersi ile gönderiliyor; çünkü doktorlar daha bilmem kaç hastaya bakmakla yükümlüler. Korkarım ki kendilerine bakmaları gereken belirli bir hasta sayısı veriliyor. Manavdan portakal alınıyormuş gibi!

Acil servise gidenler zaman, zaman hastane, hastane dolaşmak zorunda kalıyor. Sebep yoğunluk. Acil servise keyif için gidilmez, ama zor durumda olan hastalar oradan oraya sürükleniyor. Arada çok acı durumlar da ortaya çıkıyor.

Özel hastaneler beş yıldızlı oteller sanki, her çeşit lüks var. Ama servis çoğu zaman o kadar donanımlı olamıyor. İki bileğimden birden karpal tünel ameliyatı olmak için bir özel hastanede yattım. Son derece konforlu. Yemek geldi, yedim yiyemedim, tepsi duruyor, yemek kokuları etrafa yayılmış, içim kalkıyor; uzun süre gelip almalarını rica ettikten sonra ancak iki saat geçince tepsi odamdan çıktı. İzleyen sabah taburcuyum, giysilerimi giyerken elime bir şeyler geldi, baktım elektromu çektikten sonra artık gerek kalmamış olan donanımın bazılarını üstümde unutmuşlar.

Nefes darlığı sorunum yüzünden bir gece yine bir özel hastanede yatmak durumunda kaldım. İlk yattığımda oksijen maskesi verdiler, oldukça rahatladım. Gece on bir gibi tekrar vereceklerini söylediler. Zamanı gelince hemşireye anımsattım. Bir süre sonra maske yine yüzümde, ne var ki ağızım burnum buhar içinde, bırakın nefesimin rahatlamasını o nemli havayla boğulma duygularına kapıldım. Hemşireyi yine rica ettim, arkadaşının dalgınlıkla yalnız buhar kısmını çalıştırdığını, esas makineyi bağlamamış olduğunu söyledi. Ölür müsün öldürür müsün.

İsmini vermeyeceğim bir yerde adını açıklayamayacağım bir aile doktoruna konuk hasta olarak gittim, ilaçlarımı yazdı teşekkür ettim. Sonra eşimin de aynı yerde geçici olarak ikamet ettiğini ama şu anda kent dışında olduğunu, yalnızca haftada bir gelen kendisinin eşimin de ilaçlarını yazmasını rica ettim; eşimin birkaç yıl önce ciddi bir kalp sorunu geçirmiş olduğunu söylemeyi de ihmal etmedim. Beni soğuk, soğuk dinledi ve “kendi gelsin” demekle yetinde. Sürecin başka türlü de ilerleyebileceğini, sürekli yerleşim yerinde görevli aile hekimimizin bu konuda bize yardımcı olduğunu anlatırken kendisi sürekli “kendi gelsin” demekle yetindi; ben de “demek ki zıtlaşıyoruz” diyerek ayrılınca, “devlet memurunu aşağıladınız, bana akıl veremezsiniz” diye arkamdan söylendi. Üç aylık zaman dolunca başka bir aile hekimi ile işimi hallettim.

Bundan sonraki ilaç yazdırma tarihim gelince bizim malûm doktora gittim, aradan altı ay geçmiş. Günaydınlaştıktan sonra TC numaramı sordu (bu arada beni anımsadığımdan hiç kuşkum yok) ve “ben size ilaç yazmayacağım, çünkü bana saygısızlık yaptınız” dedi. Kuşkusuz “Yasa dışı bir şey yapmış isem doğal hakkınız resmî kanallara şikâyetçi olmak ama bu durum size görevinizi yapmama özgürlüğü kazandırmaz ve siz benim ilaçlarımı yazmak durumundasınız” dedim. O, lâfı uzattı, yok benim öğrencim değilmiş, ona ders veremezmiş, ilaçlarımı yazmak istemediği için asla yazmıyormuş falan. Böylesi bir lüksü var mı? Hiç sanmıyorum. İçimden düşündüğüm birden ağzımdan kaçıverdi ve “hadi be hödük” demez miyim?! Ayıp etmiştim ama tümüyle istem dışı.

Özel ya da değil, hastanelerde gece nöbetçi doktora ulaşmak da bazen epey sorun oluyor. Personelden herhangi bir konuda yardım istediğiniz zaman pek çoğu bu angaryanın nereden çıktığını düşünüyor ve bunu size belli ediyor. Neden sonra nöbetçi doktor yanınıza gelirse yine de şanslısınız.

Sevgili doktorlarımızın ayrıca kötü bir de huyu var. Size, çoğunlukla “sen” diye hitap ediyorlar. Karşılarındaki insanların formasyonu, toplumsal statüsü falan hiç önemli değil. Hasta bu hitaptan hoşlanır mı hoşlanmaz mı düşünen yok. Birkaç sene önce yılık ilaç raporumu yazdırmak için Marmaris Devlet Hastanesine gittim. Doktor bana sürekli “sen” diyor. Raporumu yazdı, vedalaşmak için elimi uzattım, mecburen kaldı şöyle bir yerinden doğruldu, tokalaştık. Dışarı çıkmadan önce, “Doktor bey sizden bir şey rica edeceğim. Lütfen eğer bir daha karşılaşırsak bana “siz” der misiniz?” Diye sordum. Umarım istediğim mesajı verebilmişimdir.

Kuşkusuz son derece sevecen sağlık görevlilerine teşekkür borçluyuz. Hele şu son yıllarda, salgın günlerinde gösterdikleri özveri için hepsine şükran borçluyuz. Haklarını helâl etsinler.

Tüm doktorların ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını biliyorum ama bu mesleği seçenler illâ ki empati kurabilmeli, hastanın hâlinden anlamalı, ya da bu mesleği seçmemeli

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.