Nuray Başaran
İktidar Gidemiyor, Muhalefet Gelemiyor!
Dönemecin tam ortasındayız.
Bayram tatili sonrası, yani pazartesi –yarın- itibarıyla, hareketli bir siyasi döneme hazır olun.
Başlığı okuduktan sonra, bu son cümleler paradoks gibi duruyor.
Evet haklısınız.
Gelin resme birlikte bakıp, neler olabileceğini ya da olması gerektiğini değerlendirelim.
Birincisi:
İktidar, iktidara hapsolmuş durumda.
Yani?
100 kez daha seçim olsa, yine iktidara gelecek durumda.
En azından anketlerde , hala birinci parti olarak çıkıyor.
İkincisi:
İktidar alternatifi muhalefet, bir türlü iktidara gelemiyor.
Hala da anketlerde iktidara gelebilecek oy oranını yakalayamıyor.
Sorun göründüğünden de büyük!
Ama sorun, sadece bu da değil.
Devletin mekanizmaları çalışmıyor!
Kuvvetler ayrılığı sistemi bozulmuş durumda.
Üstelik hemen hemen devletin tüm yapıları, başta hukuk olmak üzere , siyasetin kontrolüne girmiş durumda.
Böyle bir durumda da (uzun bir süredir) Ankara kulislerinde, Anayasal düzen ve demokrasinin esas hedefi olan; hükümetlerin seçimle gelip seçimle gitmesi ilkesi tartışılıyor.
Başka alternatifler konuşuluyor, hatta ne yazık ki ara rejim arayışları tartışılıyor !
Oysa demokrasiden vazgeçilmeye yönelinmesi - geçmiş örneklerinde olduğu gibi-, aksi bir durum yaratıp yerleşik rejimi daha da güçlendirmekten öteye gitmediği gibi , var olan sorunların aşılmasını da sağlayamıyor.
Ama karşımızda da , TBMM’deki partilerden, yani parlamentodaki muhalefetten beklenen matematik elde edilip, yeni iktidar olmuyor.
Yani seçimler yoluyla iktidar değişikliği olamıyor.
Bu durumda yeni çözümler üretmek gerekiyor!
Çağdaş devletin temeli olan kuvvetler ayrılığının iktidarın yasama ve yürütmeyi birlikte elinde tutması ile oluşan sorun devam ederken ; iktidarın bir an önce milli bir program ortaya koyması, aynı zamanda yasama organını bu noktadan hareket ederek çoğunluk sistemine kavuşturması gerekiyor.
Zira yasama, yargı ve yürütme dengeleri bozulunca; yani devletin mekanizmalarının çalışamaması ya da çalışmaması, başkalarının devreye girmesine neden oluyor. Ya da başka yol ve alternatiflerin tartışılmasına neden oluyor.
Yani kuvvetler ayrılığı sistemi ortadan kalktığında, yetkili mekanizmalar kendinden beklenen işlemi yerine getiremediği noktada , demokratik rejimden uzaklaşılabiliyor.
Yeraltı dünyası ile bağlantılı kişilerin videoları devreye girmeden önce, parlamento ve devletin kamu kurumları , yani devlet mekanizmaları içinde yer alan bürokratik otoriteler ve aynı zamanda Türkiye’de faal olan 200’den fazla üniversite devreye girip konuşabilselerdi keşke…
Bu merkezler konuşmaktan kaçındığı için , hukuki otoritelerden etkinlik sağlanamadığı için , hukukçular ve bilim adamlarının, otoritelerin sustuğu yerde görüldüğü gibi en ‘masum haliyle’ yeraltı dünyası devreye giriyor!
Çünkü devlet mekanizmaları; hem yerüstü, hem yeraltında faaliyet sürdürürler. Her devletin hem görünen , hem görünmeyen tarafları vardır. Böylece devletler, hem kendi kendini denetlerler, hem de kamuoyuna daha tutarlı işlemlerin yansımasını sağlamaya çalışırlar.
Yani?
Yani, hiç bir şey tesadüf değil.
Türkiye’de önümüzdeki dönemde meydana gelebilecek siyasal değişiklikler için hazırlıklar son hızla devam ediyor.
Bu değişimler için dışarıdan manipülasyonu önlemek ve ülkedeki siyasi boşluğu ortadan kaldırmak üzere , hem demokratik, hem milli alternatifleri bir an önce ortaya çıkarmak gerekiyor.
Bu doğrultuda, bütün kamu organlarının üzerine düşen görevi yerine getirmeleri de bir an önce sağlanmalı. Bunun yolu da daha fazla özgürlük ve demokratik iklimden geçiyor…
Korkmadan konuşmaktan, korkmadan yazabilmekten en azından.
Ya da ikinci seçenek bugün olduğu gibi herkesin konuşmaya ve yazmaya korktuğu iklimde kalarak, kapalı kapılar ardında konuşulan tehlikeli senaryolar ile baş-başa kalma durumu tek seçeneğiniz oluyor..
Ha bu arada, Sayın Cumhurbaşkanımıza ‘çizgili tişört ve uyuyan imajlı ‘ bayram mesajı yayınlatmanın ne kadar doğru olup olmadığını da görmemiz ve daha çok tartışmamız da gerekiyor!
Külliye’deki birkaç kişinin, Türkiye Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan’ı neden bu şekilde kamuoyuna çıkarmalarını eleştirip konuşan ve yazanlara korku salmaları da vatan hainliği ile eş değerdedir.
Hemen ertesi gün memleketi Rize’de, sel felaketi nedeniyle incelemelerde bulunan Cumhurbaşkanına, taziye dilekleri ve üzüntülerini ilettiği sırada, hemşerilerinin üzerine ‘çay’ paketi attırmak da ayrı bir iletişim dehası olsa gerek…
Bazıları unutsa da hatırlatmakta fayda var. Erdoğan, sadece Ak Parti Genel Başkanı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’dır!
Türkiye ve bölgedeki gelişmeler , yeni bir Kurtuluş Savaşı’nın eşiğinde olduğumuzu bize öğretirken , kimsenin kişisel bekaasını inşaa etme lüksü yoktur.
Hele hele Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılına girerken, şehitlerimizin kanından yapılan al yıldızlı bayrağını hiç kimse kendi kurduğu gecekondu üzerine çekmeye çalışmasın! Hiç tavsiye etmem. Niyetlenenler de , ‘ tarih okusun ‘ derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.