Canboray Soykan

Canboray Soykan

KALBİ AĞRITAN DEVİR

Görece uzun süren bir yarıyıl tatilinden sonra Ankara’daki fakülteme bahar dönemine başlamak üzere döndüm. Yolculukları lüzumsuz uzun ve haddinden fazla konforsuz olmadığı takdirde müthiş keyifle geçiririm, Kocaeli – Ankara yollarını da artık ezberledim sayılır. Cam kenarı koltuğa kurulup kulağımda  Céline Dion’dan bir parça ile yolun seyrine dalmak benim için en ala dinlenme yöntemi olmuştur 7 seneden beri. Mevzunun şehirlerarası kısmı bittikten sonra yolculuğun Ankara’daki odama kadar olan kısmından haz duyduğumu söylersem burnum uzayıverir. Koca valizle metrosuydu, dolmuşuydu derken Beysukent’e ulaşmak takdir edersiniz ki dört gözle beklediğim bir aktivite değil. Lakin yolculuğun bu kısmında da yapmaktan keyif aldığım bir aktivite var, kenara çekilip insanları ve hayatın akışını izlemek…

Tabii ki bunu yalnızca yolculuklarda değil, hayatın imkan bulduğum her anında yapıyorum. Evimize misafir geldiğinde veya misafir sayılmayacak kadar yakın dostlar geldiğinde bile salonda koltukların arkasındaki yemek masasında oturmayı seviyorum. Sohbetlere koltuklarda oturarak değil de oradan bir adım uzaktaki sandalyemden müdahil olmaya bayılıyorum; bazen bu durumu açıklamak zorunda kalsam da elzem olmadığı takdirde kurulduğum yerimi katiyen değiştirmiyorum. Neden diye içinizden geçiriyorsanız da, insan her daim hayata geniş açılardan bakmayı becerebilmelidir diye yanıt vererek gidermek istiyorum merakınızı. Geniş açıları çizmenin dayanılmaz muktedirliğine erişemeyenlerin, yaşamı yorumlama noktasında özellikle belli konularda sığ kalacağını düşündüğümü de ekliyorum. Hayata geniş bakmanın şartı sandalyede oturmaktır gibi bir önermede bulunmuyor, sadece bunu yapmaktan neden hoşlandığımı belirtiyorum.

Sandalye meselesinden sonra şimdi hayatın akışını izlemeyi sevenlere bir önermede bulunuyorum ve diyorum ki toplumumuz giderek langır lungur bir hal alıyor. İnsanların birbirine zerre kadar tahammül edemediğini gören tek akıllı ben olamam, en temel adab-ı muaşeret kurallarından dahi bihaber yaşayıp gittiğimizi gören tek akıllı ben olamam. Kaba olanların, etrafındakilere kabaca yaklaşanların güçlü olarak algılandığını; zarif olanların, etrafındakilere zarifçe yaklaşanların da güçsüz olarak algılandığını gören tek akıllı ben olamam. İnsanların müthiş bir bencillikle sadece kendilerini düşünerek kural kaide tanımaz gri makinelere dönüştüklerini gören tek akıllı ben olamam. Bu gidişatın vahametinden dertli olan tek akıllı ben olamam. O halde dertli olmakla yetinmeyelim ve bu işin sebeplerini irdeleyelim.

Toplumda bireylerin rol model olarak kabul ettiği, bu kabulleniş neticesinde de etkisi altında kaldığı figürler vardır. Bu bireyler genelde sanatçılar, siyasetçiler, aydınlar ve bürokratlardır. Türkiye’de özellikle son 18 senede toplumun azımsanamayacak bir kesiminde öne çıkan figür de hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. İktidara gelişi, mağdur edebiyatı, toplumun hassas noktalarını okşayışı ve kişilik özellikleri sayesinde Sayın Erdoğan sadece elde ettiği makamlarla değil, has karakteriyle de etkili bir rol model haline gelmiştir. Toplumlar kendilerini değerli hissettirmesi durumunda sıkıntılı geçen süreçlerin ardından özgül ağırlığın tamiri için kültürel kodlarına yakın özellikleri taşıyan isimlerin etrafında kenetlenir. Dünyada bu durumun farklı farklı örnekleri mevcuttur Putin’in SSCB’nin dağılmasının ardından Yeltsin’in rüzgarını güçlendirerek topluma umut vermesi, Hitler’in 1.Dünya savaşından sonra küçük düşen Almanların egosunu yeniden inşa etmesi, Boris Johnson'ın Brexit çıkmazına son verecek gerçekçi bir planla Birleşik Krallık’ta rekor oranda oy alması bu örneklerim arasındadır. Sayın Erdoğan da Türkiye için sıkıntılı olaylara sahne olan 90’lı yılların ardından yüzleri eskimiş, kredileri tükenmiş siyasilerin arasından sıyrılıp ekonomik krizi tampon tedbirlerle bir süreliğine durdurması ve toplumun kodlarını başarıyla okuması vesilesiyle bu denli parladı. Sayın Erdoğan bu parıltıyı cümbüşe çevirmek konusunda başarılı oldu, muhalefet de bu cümbüşün tonunu değiştirmekte son derece başarısız oldu. Sonunda bugünkü Recep Tayyip Erdoğan ve 18 senede çizdiği yol haritasıyla şekillenen bugünkü Türk toplumu ortaya çıktı.

Evet, toplumdaki çatlakların bazıları AKP’den öncesine dayanıyordu, dayanıyordu ama iktidar bu çatlaklara pansuman yapmak yerine oy hesabıyla çatlakları daha da derinleştirmeyi seçti. Bu zamana kadar defalarca kez AKP’yi yerden yere vurdum, gündemdeki olayları tartıştım ama son 1,5 senedir kutuplaşma ve kamplaşmanın üzerinde özellikle ısrarla duruyorum ve diyorum ki iktidar bu ulusu 3 -5 oy için bu hale getirmekten utanmalıdır. Utanmalıdır çünkü meclis salonlarında konuşulanlar oradaki 600 tane vekilin ve Cumhurbaşkanının arasında kalmıyor. İdarecilerin üslubu bu toplumun gündelik hayatını, insanı ilişkilerini, iyilik algısını, aidiyet duygusunu ve yaşayışını zedeliyor. İktidardakiler geride bıraktığımız 18 senede işinin ehli eğitimcilerin uyarılarına rağmen eğitim sistemini mahvettiler yetmedi, alttan üstten çaldılar yetmedi, hakimlerin cübbelerine cep diktirdiler yetmedi, bu koca devleti cemaatlere teslim ettiler yetmedi, bu koca devletin 120 senelik demokrasi mirasını kül ettiler yetmedi, millet açlıktan kırılırken saraylarda ‘’Bakın burası çokomelli, ekonomide kriz bekleyenleri hüsrana uğrattık !’’ dediler yetmedi, sırtlarına yel değse annelerinin ciğeri donan Mehmetçiklerimiz hakkında ‘’Burası yan gelip yatma yeri değil !’’, ‘’Birkaç tane şehidimiz var.’’ diye konuştular yetmedi, örtüsüz kadın perdesiz eve benzer satılıktır dediler yetmedi ! 18 Senede nereden nereye geldiğimize bakıp da kalpte bu devrin acısını hissetmemek mümkün mü ? Kendisini sertçe taşlayan Demirbaş şarkısını dinledikten Fikret Kızılok’u arayıp tebrik Demirel’in devrinden, kendisini hicveden tiyatro oyununu en ön sırada kahkahalarla izleyen Özal’ın devrinden, kendisine irticacı diye bağıranları meclis kürsüsünden sevgi ve muhabbetle selamlayan Erbakan’ın devrinden, beyefendiliğiyle sağcısından solcusuna herkesin gönlüne taht kurmuş Ecevit’in devrinden bu devre geldik işte.

Bu devir ki liyakatsizlerin devridir !

Bu devir hakkaniyetsizlerin devridir !

Bu devir istibdat sevdalılarının devridir !

Bu devir kendisini ulusundan yeğ görenlerin devridir !

Bu devir devlet adabından bihaber olanların devridir !

Bu devir kendisine oy vermeyenlere kabadayılık yapanların devridir !

Bu devir ulusunun gırtlağına nefret dilini satır misali dayayanların devridir !

Bu devir 3 oy fazla alabilmek için vatandaşları birbirine düşürenlerin devridir !

Bu devir bağırtılı çağırtılı cümlelerinden oluk oluk kibir damlayanların devridir !

Bu devir kalbi ağrıtanların devridir, ah cennet memleketim benim ! Bu devir kalbi ağrıtan devirdir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.