Çidem Ayözger Ergüvenç
KARIŞMAK
Karışmaktan kastim çayla suyun karışması falan değil. Daha çok başkalarının işine karışmaktan söz edeceğim.
Ben biraz kontrol manyağı sayılabilirim, ama asla kötü niyetli sayılmam. Yaz başı, daha klimalara gerek duyulmağa başlanmamış, arabaların camları doğal olarak açık. Trafikteyim, ışıklarda beklerken genç bir kız ile bir delikanlı yanımda durdular, yolcu koltuğundaki kızcağız ağzını neredeyse on santim açıp kapayarak çiklet çiğniyor. Işıklarda beklerken sağa sola batığımda onlara da bakmışım. Refleks olarak çenelerimi birbirine vurup bir de üstüne elimle çiğneme işareti yaparak, at onu komutunu verdi. Genç kız birdenbire sakızını çıkarıp attı sonra hem kendisinin hem benim yaptığıma şaşarak hayretle bana baktı. Işıkların yanmasını zor bekledim; doğrusu pek mahcup olmuştum.
Sevdiğim ve çok sık birlikte olduğumuz bir arkadaşımın evinde kahve içiyoruz. İş olmasın diye mutfakta içelim dedik; bir şey gerekti balkona çıktı, baktım kapının altı sürtüyor. Arkadaşım fark ettiğimi anladı, ne kendi yapıyor ne usta çağırıyor diye kocasından yakındı. Sonra birkaç gidişimde kapının hâlâ yapılmadığını görünce bir sonra gidişimde evdeki keskiyi çantama attım; kahvelerimizden sonra arkadaşımın yardımıyla kapıyı söktük, balkona yatırdık ben altını gerektiği kadar rendeledim. Ne var ki kapıyı yerine takmaya gücümüz yetmedi. Adam geldi, balkon kapısını boylu boyunca yerde yatar durumda görünce bize hafiften fırça attı. Bence nankörlüğü tutmuştu.
Yıllar önce eşim epey üşüttü; nezle, öksürük falan gırla. İlaçlarını verdim, yataktan çıkmamasını önerdim o da işlerinin yoğun olduğunu söyleyip gitti. Akşam daha beter döndü, ilaçlar, buhar maskeleri falan ve ertesi gün evde kalmasının şart olduğunu vurguladım. Yine dinlemedi; birkaç gün süründükten sonra iyiye döndü; benim kulağım onda. Korktuğuma uğradım; bir gece uyurken ince tiz bir ses çıkardı. Hemen tanımı koydum, zatürre geçiriyor. Sabah kalktım, baktım şarkılar mırıldanarak giyinip evden çıkmağa hazırlanıyor, doktora gitmemiz gerektiğini, ciğerlerinin kontrol edileceğini söyledim, her zamanki gibi aldırmadı. Sokak kapısını kilitledim, anahtarı cebime koydum; bu arada ben zaten giyinmiştim. Kapının önüne dikildim, birlikte doktora gideceğimiz konusunda ısrarcı oldum. Eli mahkûm kabul etti. Doktor bir dinleme ile benim tanımı doğruladı. İlaç istirahat derken çabuk toparladı.
Yine yıllar önce bir kış günü, Ankara’nın en soğuk günlerinden biri, akşam bir yere gidiyoruz, eşim paltosuz çıkıyor, üstüne kalın bir şey giy deyince paltosunun arabada olduğunu söyledi. Arabasına pek şefkat gösterir. Paltosunu bırakır ki üşümesin, şemsiyesi hep oradadır ki yağmurdan ıslanmasın. Güneş gözlüğü arabasının olmazsa olmazıdır, gözleri bozulsun istemez.
Çıktık, tabii palto giyilmedi. Gittik döndük, kendisi zemheri zürafası gibi. Ertesi akşam yine bir yere davetliyiz, yine palto yok. Yemekte aç karnına, abartmıyorum bir servis tabağı lahana turşunu tek başına içkisini yudumlarken yedi bitirdi. Yanımda oturmuyor ki tabağı önünden alabileyim. Yemek bitip eve döndüğümüzde çok üşüdüğünü söyleyip kaşla göz arasında iki tane aspirini yuttu. O kadar turşu yedikten sonra doğru dürüst yemek yememiş, içkiye yüklenmiş, bir de üstüne aspirinler. Hemen ülser diyetine soktum. Birkaç gün yine süründükten sonra bir sabah tuvalette kurşun kalemle çizilmiş gibi siyah bir çizgi gördüm. Korktuğuma uğramış mıydım diye düşünerek hemen duşa girmesini, sonra da hastaneye gideceğimizi, muhtemelen mide kanaması geçirdiğini söyledim. Hayretle yüzüme baktı, nereden bu kanıya vardığımı sordu, siyah kaka yaptığını söyleyince, ben de fark ettim ama yediğim bir şeydendir diye düşündüm dedi. O duştayken hastaneyi aradım, kanamalı hasta getirdiğimi söyleyip, ilgili doktorun acilde bulunmasını rica ettim. Gittiğimizde arabadan hemen sedyeye aldılar ve daha içeri girmeden, oracıkta doktor tuşe yapıp teşhisimi doğruladı.
Gördüğünüz gibi işgüzarlığım bazen işe de yarayabiliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.