Sadullah Özcan
Kemal Bey ve Siyasi cinayetler
Türkiye’de tesadüfî olay ve gelişmeler diye bir şey yoktur. Sadece toplumdan, vatandaştan arındırılmış ve topluma yabancı oyunun kuralları vardır. Bu devletin vatandaşla işi seçimden seçimedir. O da dizaynı yapılmış, şartları oluşturulmuş, tarafları belirlenmiş, gerekçeleri oluşturulmuş, hedefleri belirlenmiş, kimlerin nasıl seçileceğinin kararı verilmiş sadece noter görevidir
Kim ne derse desin her zaman masa kazınır. Toplumsal kaos masadaki savaşın halk üzerinden karşılıklı gözdağından başka bir şey değildir.
Ha.. O masada herkes var, sadece ve sadece vatandaş-halk yoktur. Vatandaş onlar için tıpkı futboldaki taraftar kitlesinden ibarettir. Tezahürat, alkış, yuhalama veya gerektiğinde sahayı işgal etmek için hazır asker yani..
Birçoklarınızın komplo teorisi görerek hayal ürünü diye bakacağı bu çerçevenin daha ileri boyutu olduğu da unutulmasın.
Bir süredir 2023 seçimleri üzerine ısrarla yazıyorum. 2019 Yerel seçimlerinin ardından başladığım yazılarımızda 2023 seçimlerine yönelik ciddi hazırlıklardan bahsediyoruz. Örneğini İstanbul Seçimlerinde gördük. İmamoğlu’na birileri seçim propagandasını âdete Cumhurbaşkanı adaylık stratejisi üzerinde kurdurdu. Vatandaşın büyük çoğunluğu İmamoğlu’na geleceğin Cumhurbaşkanı gözü ile oy verdi. Ama erken öten horoz misaline döndü iş tabi.
Hangi tür seçim olursa olsun sonuç sandıkta belirlenmez. Kazananı her zaman sandığa gitmeden belirlenir. Kim ve hangi taraf kazanacak ise taşlar ona göre döşenir. 2023 seçimleri konusunda son taşların döşenmesini yaşıyoruz. Taşların döşenmesinde ortaya çıkan belirsizlikler karşımıza siyasi kaos, toplumsal huzursuzluk olarak çıkıyor.
Gelelim Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz haftalardaki ‘Siyasi cinayetler’in başlama uyarısına. Türkiye her Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesi bu durumu yaşar. Gecen hafta dikkat çektim. Mustafa Kemal’in tek aday olarak dahi girdiği her seçim öncesi mutlaka olağanüstü olaylar yaşanmıştır. Atatürk’ün beşinci kez seçimine dört ay kala ise vefatı ayrıca araştırılması gereken bir durumdur. Bizim siyasi tarih seçimler veya kritik dönemler öncesi hastalıklarla devre dışı kalan siyasilerle doludur. Atatürk’ün dışında 1950 seçimlerine 50 gün kala dönemin Millet Partisi Başkanı olan Mareşal Fevzi Çakmak, 1965’lerde Ragıp Gümüşpala gibi. Rahmetli Özal’ın görevdeki dördüncü yılını doldurmadan vefatını halen tartışırız.
Bugünlerde Recep Tayyip Erdoğan konusunda ortaya atılan sağlık sorunlarının gündeme gelmesi tesadüfî olmasa gerek. Mayıs ayında Emin Gürses’in bir TV programında söylediği iki bakan bir başkan iddiasını ortaya attığı günden bu yana hep dikkatimi çeker.
Birde Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesi mutlaka siyasi cinayetler ortaya atılır. Bu sefer bu iddiaları ana muhalefet partisi Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan duymak enteresan. Bu iddialar tıpkı Tayyip beyin hastalığı konusu gibi yabana atılamaz.
Benim incelediğim Cumhuriyet tarihi Cumhurbaşkanlığı seçimleri dönemindeki gelişmelere bakıldığında Kılıçdaroğlu’nun iddiası sürpriz değil. 1962’lerde Ali Fuat Başgil olayı ortada. 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini çok yakından yaşayarak takip edenlerden biriyim. Hani şu halen övgüler yazılan Ahmet Necdet Sezer’in seçimi. Sezer’in seçimi konusunda ortamın nasıl hazırlandığına şahit olduk. Tıpkı bugün olduğu gibi beş benzemez nasıl bir isim üzerinde anlaştığı ortada. Ama tıpkı Kılıçdaroğlu’nun bugün yüksek sesle duyurduğu siyasi cinayetler konusunun o tarihlerde denetim dışı adaylığa hazırlananlara topladıkları kaynaklara da atıfta bulunularak kulislerde “Bu parayla seçilebilirsiniz. Ama Çankaya yokuşunu çıkmaya nefesiniz yetmez” iddialarını iyi hatırlıyorum.
Bu nedenle Kılıçdaroğlu gibi atalarının tecrübe birikimlerini genlerinde taşıyan birinin ortaya attığı iddiayı doğru okumak gerekir. Ortaya attığı iddia ile kimlere nasıl ve kimlerin adına mesaj verdiği bilinmelidir.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…