Külliye'ye Hendese Danışmanı... Çok Âcil!
Kerime Yıldız'ın yeni yazısı...
Manavgat’daki yangın hakkında konuşan Dışişleri Bakanı Mehmet Çavuşoğlu, bağış yapmak isteyenlere adres gösterince eminim, sizler de benim gibi, “Mâdem paramız yok, niye Kıbrıs’a külliye yapıyoruz?” dediniz.
Cumhurbaşkanımız, KKTC’ne külliye bağışlama müjdesi verince esas müjdenin bu olmadığı; aksilik çıkınca durumu kurtarma kabilinden bir açıklama yapıldığını iddiâ edenler oldu. Bana da öyle geldi ama siyâsî açıdan değil, çok başka bir açıdan.
Erdoğan’ın dediğine göre KKTC’nin külliyesi, 500 dönüm arâzi üzerine yapılacakmış. Şimdi gelin, bir hesap yapalım.
Türkiye’nin yüzölçümü, 783.562 km². Dönüm hesâbıyla 783.562.000 dönüm. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ise 750 dönüm. Külliye toprağının Türkiye yüzölçümüne oranı, yaklaşık 1/1.000.000
Bir de Kıbrıs’a bakalım.
KKTC’nin yüzölçümü 3.354 km², yâni 3.354.000 dönüm. Müstakbel külliyenin buna oranı, 1/6708
Bu hesâbı, bir de nüfusa göre yapalım.
Son nüfus sayımına göre bizim nüfus, 82 milyon; KKTC’nin nüfusu, yaklaşık 326 bin. 82 milyonun idâre edildiği yer, 750 dönüm üzerinde; 326 bin kişinin idâre edildiği yer ise 500 dönüm üzerinde.
Hadi üşenmeyip bir de başkent açısından bakalım.
Ankara’nın yüzölçümü, yaklaşık 24.521.000 dönüm. Külliye arâzisinin buna oranı, yaklaşık 1/32.000 diyelim. Lefkoşe’nin alanı, 111.000 dönüm. Müstakbel külliyenin buna oranı ise 1/222
Biraz tuhaf değil mi?
Erdoğan’ın açıklamasından sonra şaşkına dönen külliye gazetecileri, saçma sapan yazılarla övgü kuyruğuna girdiğinde Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün, nefis bir yazı kaleme aldı. “Kıvamsız Muhâfazakârlık” başlıklı yazısındaki şu satırları, dikkatinize sunuyorum:
“Her şey ölçü üzerine kurulursa ölçülerle oynamak da mümkün hâle gelebiliyor. Modern iktidârlar da bir bakıma antikitede firavunların yaptığını yapabiliyor. Ölçüler zorlanarak ‘ihtişâm’ üzerinden kendilerini büyütüp teb’alarını baskı altına alabiliyorlar. Modernliğin târihi içinde Barok ve Rokoko, Ampir gibi sanatlar buna işâret eder. Bu sebeple ‘ölçülebilirliği”, bizzat ‘ölçülülük’ olarak görmemek lâzım gelir. Tam aksine ölçülebilirliktir, ölçüsüzlüğü doğuran. Modern dünyâda ölçüsüzlüğe îtirâz ağırlıklı olarak, statik ve dinamik hesapların dengesini savunan mühendislikten gelir. Modern muhâfazakârlık da tamâmen olmasa bile büyük miktarda buradan beslenir. (Elbette kastettiğim azınlıktaki, vitrine koyulan ama lâfı dinlenmeyen zarif muhâfazakârlar değil. Bahsettiğim büyük bir kitle olarak muhafazakâr sendromun taşıyıcıları.) Ama bu îtiraz, bir hesap dengesidir. İtirâz ettiği ölçeklerde yaşananlar değildir. New York’daki bir gökdelen, mühendis kafalı bir muhâfazakârı, bu sebeple rahatsız etmez. Bu sebeple pek çok muhâfazakâr, Hac farizesini yerine getirirken ‘Kâbe’yi yukarıdan seyrettiren hotellerden’ yer ayırtma yarışına girmeyi mesele etmez. Ölçülerin dengeye gelmesi kimilerine göre dengelilik veya ölçülülük sayılabilir. Ama bunun Aristo’nun bahsettiği dengeyle bir alâkası yoktur. Aristo, ‘Altın Orta’dan bahsediyordu. Bahsettiği, meselâ Rönesansçılardan başlayarak modern aklın peşinde olduğu, tutkuyla bağlandığı ‘Altın Oran’ değildi.”
“Ölçülülük” yerine “kıvam” demeyi tercih eden Öğün, hassas gramajlarla yapılan yemeklerin, annelerimizin lezzetli pilavının yerini tutmadığını söylüyor. Çünkü “Ne bileyim evlâdım, bir tutam…” diye târif eden anneler, işin sırrını, yâni kıvamını biliyorlar. Ne eksik ne de fazla. Antoine Saint Exupéry’nin, “Mükemmellik, eklenecek değil, çıkarılacak bir şey kalmadığında ortaya çıkar.” sözünü hatırlatan Öğün, yazısını şöyle bitiriyor:
“Kıvamsız muhâfazakârlık…Yaşadığımız bu. Süleymâniye’den Nûr-i Osmâniye’ye, Topkapı’dan Dolmabahçe’ye… Ölçülerimizi büyütürken ölçüsüzleşmek… Ölçüsüzlük içinde kaybolup gitmek… Büyütürken aslında küçülmek... Hazin…”
Başlıkta kullandığım hendese kelimesinin kökü, Farsça’da ölçme anlamına gelen endâzedir. Hendese, eski Yunandan alınan geometrinin kuramsal yönünü ele alır. İslâm medeniyetinde çeşitli ilim dallarındaki mevcut problemlerin çözülmesinde geometriden istifâde edilmiş; günlük kullanımı üzerinde önemle durulmuştur. Müslüman matematikçilerin yaptığı çalışmalar, geometrinin gelişmesinde mühim bir yer teşkil eder. Matematik açıdan olduğu kadar felsefî açıdan da önem taşıyan pek çok soruyu gündeme getiren İslâm âlimleri, teorik geometriyle uygulamalı geometri arasında bir âhenk kurdular.
Müslümanlar, felsefeyi ve matematiği bırakınca ölçüsüz ölçüye mahkûm oldular. Geldiğimiz seviye, kıvamsız muhâfazakârlık maalesef.
Toprak bakımından yaklaşık 260 kat, nüfus bakımından 245 kat büyük olduğumuz KKTC’ne, külliyemizin üçte ikisi kadar külliye yapmak, bana bunları düşündürdü.
Bu yüzden bizim Külliye’ye, hendese danışmanı tavsiye ediyorum. Çok âcil!
Aman diyeyim, “Dedem, sıfırı buldu; batılı geri zekâlılara verdi” diyen bir ölçüsüz olmasın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.